Siyonist Vahşet ve Cenin Destanı

11 Nisan 2002 Perşembe

 
 
 
 
 
Cenin'de yaralanan işgalci askerlerden birinin taşınması
 
 
 
 
 
 

Cenin Neresidir?

Cenin, Filistin'in, Türkiye'de yaygın olarak Batı Şeria diye bilinen Batı Yaka bölgesinin sekiz vilayetinden biridir. Batı Yaka'nın en kuzeyinde yani en üst tarafında yer alan vilayettir. Batı Yaka'nın diğer bölgeleri gibi Cenin de, Ürdün yönetiminin ihaneti sebebiyle 1967 Haziran Savaşı'nda siyonist işgal devletinin hakimiyetine geçmiştir. Cenin'de vilayet merkezinin hemen yakın çevresinde mülteci kampları bulunmaktadır. Siyonist saldırganların son saldırılarında şiddetli çarpışmaların yaşandığı ve işgal güçlerinden en az kırk askerin hayatını kaybettiği yerler de işte bu mülteci kamplarıdır. Bu mülteci kamplarında oturanlar ise normalde evleri, yurtları 1948'de işgal edilmiş bölgelerde bulunan ama buralarda siyonist saldırganların sergiledikleri vahşet sebebiyle göçe zorlanan Filistinlilerdir. Bu husus bize iki gerçeği hatırlatmaktadır. Birincisi: 1948'de işgal edilmiş bölgeler İsrail değil Filistin'dir. Ama 19. yüzyılın son yıllarından itibaren yürütülen komplolar neticesinde siyonistlerin bu bölgede bir devlet kurmalarına imkan sağlanması sebebiyle buralar İsrail olarak nitelendirilmiştir. Ama insanların haklarına saygılı ve özellikle İslami duyarlılığa sahip olanların Filistin topraklarının bir bütün, İsrail'in ise bir toprak parçası değil bir işgal devleti olduğunu bilmeleri gerekir. İkinci husus da Filistin'de insanların kendi öz yurtlarında mülteci durumuna düşürüldükleri gerçeğidir. Bu da ne yazık ki siyonist vahşetin arkasında duran emperyalist güçlerin komploları sayesinde olmuştur.

Coğrafi Yönden Cenin

Cenin, İbnu Amir ovası olarak adlandırılan ovada yer alır. Toprakları Filistin'in en verimli topraklarıdır. Aynı zamanda sulak bir arazidir. Üzerinde bulunduğu ovanın pek çok yerinden kuyular ve gözeler fışkırmaktadır. Nablus'tan, Afule'ye, Nasıra'ya, Hayfa'ya, Tiberya'ya ve Nehariya'ya giden yollar Cenin'den geçer. Aynı şekilde Kudüs'le saydığımız şehirlerin bağlantısını sağlayan yollar da Cenin'den geçmektedir. Nablus şehrinin 41 km. kuzeyinde yer alır. Denizden yüksekliği 250 m.dir. Şehrin meskun bölgeleri 6800 dönümdür (6,8 km2). Tarıma elverişli arazilerinin toplamı 18800 dönümdür. Verimli arazilere sahip olduğundan oldukça verimli bir şekilde sebze ve ağaç yetiştirilmektedir. 1948 işgalinden önce Cenin vilayetine bağlı arazilerin toplamı 835.000 (sekiz yüz otuz beş bin) dönümden oluşuyordu. Ancak ne yazık ki işgalci saldırganların, bu vilayetin köylerinin çoğunu gasp etmeleri sebebiyle bu arazilerin önemli bir kısmı "İsrail" olarak gösterilen "yeşil hat" içinde kalmıştır. Yine 1948 öncesinde vilayete bağlı olarak 60 köy, 17 harabe bulunuyordu. 1948 işgali sonrasında bu vilayete bağlı köy sayısı 19'a düştü.

Dünden Bugüne Cenin

Bugünkü Cenin şehrinin ilk şekli Ken'aniler döneminde inşa edilmiştir. (Bugünkü Filistinliler Ken'anilerin soyundan gelir.) Ken'aniler döneminde kurulan şehir merkezi Aynu Cuneym adı verilen köyde bulunuyordu. Verimli ve stratejik bir arazi üzerinde bulunması sebebiyle tarih boyunca pek çok saldırıya uğramıştır. Bu saldırıların birçoğunda yıkıma, tahribata maruz kalmıştır. Müslümanlar bu şehre milattan sonra 7. yüzyılda girdiler ve bazı Arap kabileleri buraya yerleştiler. Bu mıntıkanın Cenin olarak adlandırılması da bu dönemde olmuştur. Bu mıntıkanın tarıma ve hayvancılığa elverişli olması sebebiyle Müslümanlar mıntıkayı genellikle bu işler için değerlendirmişlerdir. Dolayısıyla onların döneminde Cenin ovasında büyük bir şehir kurulmadı. Bugünkü Cenin vilayet merkezi İngiliz işgalcilerin girmesine kadar bir köydü. Daha sonra Cenin kazasının merkezi oldu. Böylece şehir olarak gelişmeye başladı. Bölge vilayet olunca da Cenin şehri Cenin vilayetinin merkezi oldu. 1948'de siyonist işgal devletinin kurulmasının ardından işgalci saldırganlar İbnu Amir ovası olarak adlandırılan ovadaki pek çok köye vahşi saldırılar düzenlediler ve birçoğunu işgal ettiler. Bu işgaller yüzünden vahşi saldırılardan kaçan bazı Filistinliler Cenin merkezine ve çevresine kurulan mülteci kamplarına yerleşmeye başladılar. Bu yüzden vilayet merkezinin nüfusu artmaya başladı. Oslo İlkeler Anlaşması'na dayalı olarak 1995'te imzalanan Taba Anlaşması'yla Cenin'in sadece vilayet merkezi Filistin özerk yönetimine devredildi. Daha sonra Wye Plantation Anlaşması'na binaen kırsal alanından bazı bölgeler "A" kategorisine sokularak özerk yönetime devredildi. Ancak ne yazık ki buraların tamamı son vahşi operasyonda yeniden işgal edildi ve aşağıda sözünü edeceğimiz vahşi katliamlar gerçekleştirildi. Yani imzalanan anlaşmaların hiçbiri bu bölgeler için bir güvence sağlayamadı ve siyonist saldırganların önünü kesecek bir rol oynayamadı.

Cenin'deki Nüfus ve Sosyal Hizmetler

İşgalci saldırganlar 1967'de Batı Yaka bölgesini, Ürdün'ün ihaneti sayesinde işgal ettiklerinde Cenin merkezinin nüfusu şehirle birleşmiş durumdaki bazı mülteci kamplarında ikamet edenlerle birlikte 13.365'ti. 1987'de bu nüfus 17.534'e çıktı. Bugün ise 20.000'in üstünde bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilmektedir.

Cenin şehri bir vilayet merkezi olduğundan müstakil bir belediyeye sahiptir. Ayrıca bu şehre bağlı dört tane belde belediyesi bulunmaktadır. Bunlar Ya'bed, Seyletu'z-Zahr, Urabe ve Kabatiye belediyeleridir.

Şehir merkezinde dördü erkekler, üçü kızlar için olmak üzere yedi adet resmi ilk öğretim okulu bulunmaktadır. Resmi okullar özerk yönetimin kontrolündedir. Ayrıca BM Yardım Ajansı (UNRWA)'na bağlı 2 erkek, 1 kız okulu bulunmaktadır. Bunların yanı sıra birçok özel okul ve kurs mevcuttur. Sağlık alanında hizmet veren üç hastanesi mevcuttur. Bunların biri resmi (özerk yönetime bağlı), biri Cenin Zekat Komitesi'ne bağlı, biri de özel hastanedir. Zekat Komitesi'nin hastanesinde ayrıca doktorların ihtisas yapmaları imkanları da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra birçok dispanser, klinik ve eczane bulunmaktadır. Şehirde ihtiyaç sahiplerine hizmet amacıyla birçok hayır ve yardım kuruluşu kurulmuştur. Bunların başında Kızılay Cemiyeti gelir. Kızılay Cemiyeti'nin İslami bir duyarlılıkla hizmet vermeye çalıştığını hatırlatalım. Bunun yanı sıra Yaşlılar Hayır Kurumu, Zekat Komitesi gibi hayır kurumları mevcuttur. Siyonist vahşet yüzünden hayatlarını kaybeden yüzlerce şehidin geriye bıraktığı binlerce yetim bu kurumların kurmuş olduğu müesseselerde barındırılmakta ve eğitilmektedir. Yardım kuruluşları eğitim alanında da muhtelif faaliyetler vermektedirler. Bu amaçla normal eğitim kurumlarının yanı sıra birçok Kur'an eğitimi ve hafız yetiştirme kursu açılmıştır.

Cenin'de Yahudi Yerleşimi

Yukarıda da belirttiğimiz üzere işgalci saldırganlar, Cenin vilayetinin kurulu olduğu İbnu Amir ovasının % 97'den fazlasını 1948 saldırısında işgal ettiler. Tabii bu işgalde de o zaman Ürdün topraklarında bir krallık kuran I. Abdullah'ın önemli rolü olmuştur. I. Abdullah, kendisine verilen krallık koltuğunun karşılığında oraları işgalci siyonistlere peşkeş çekmiş, bu peşkeş işinde de İngiliz sömürgeciler tarafından Ürdün ordusunun başına geçirilen Glop Paşa'nın önemli rolü olmuştur. Çünkü O zaman Batı Yaka bölgesine müdahale eden Ürdün askeri güçlerinin başında bulunan Glop Paşa, Filistinli direnişçilerin kurtardığı bölgeleri: "Biz düzenli ordu olarak olaya müdahale ettik, buraları biz koruyacağız" diyerek zorla kontrol altına alıyor, sonra da bir numarayla siyonistlere veriyordu. İşgalden sonra siyonist saldırganlar köylerde ikamet eden Filistinlileri göçe zorlamak için her türlü vahşet ve baskı metodunu kullandılar. Vahşi saldırganlar Filistinlilerden gasp ettikleri arazilerin üzerine toplam 17 yahudi yerleşim merkezi inşa etmişlerdir. Bunlardan 4'ünün yerleşim alanı ve kullandıkları tarım arazisi 5.000 dönüm civarındadır. Diğerlerinin kullandığı arazi miktarı ise 25.000 dönümü geçmektedir. Buna göre halen Cenin vilayetinin bulunduğu İbnu Amir ovasında bulunan arazinin en az 350-400 bin dönümü gasıp yerleşimciler tarafından kullanılmaktadır. Şunu da hatırlatalım ki bu araziler kesinlikle Filistinliler tarafından satılmamış, Arap dünyasındaki birtakım işgüzarların emperyalist güçlerle işbirliği sonucu yapılan ihanetler neticesinde zor kullanılarak gasp edilmiştir. Filistinlilerin arazilerini sattıklarını ileri sürenler ise bu halka büyük bir iftira atmaktadırlar. Onları şimdilik Allah'a havale ediyor ve bu konuyu ileride daha geniş bir araştırmayla ilgilenenlerin önlerine koyacağımızı hatırlatmak istiyoruz.

Cenin'deki Mülteci Kampları

İşgalci saldırganların 1948'de İbnu Amir Ovası'nın önemli bir kısmını gasp etmeleri sebebiyle göçe zorlanan Filistinlilerin Cenin şehir merkezine ve çevresine yerleştiklerini ve buralarda mülteci kampları oluştuğunu hatırlatmıştık. Cenin'deki mülteci kampları değişik yerlere dağılmıştır. Ancak ağırlıklı olarak şehrin batı kesiminde yer alır. Cenin civarındaki mülteci kamplarında ikamet edenlerin sayısının 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Buraların kendilerine özel yapıları ve sosyal hizmetleri bulunmaktadır. Bu kamplarda BM'e bağlı UNRWA'nın da bazı sosyal hizmetleri mevcuttur. Ancak bu sosyal hizmetlerde son zamanlarda aksamalar artış göstermeye başlamıştır.

Son Vahşi Saldırı ve Cenin Mülteci Kamplarında Yazılan Destan

İşgalci saldırganlar, 29 Mart 2002 tarihinde başlattıkları geniş çaplı saldırı operasyonunda Batı Yaka bölgesinin tüm şehirlerini ve yerleşim birimlerini teker teker işgal etmeyi ve buralardaki tüm direnişçileri tasfiye etmeyi hedeflemişlerdi. Doğal olarak Cenin ve civarındaki mülteci kampları da hedefteydi. Ancak işgal devleti buralarda hiç ummadığı bir direnişle karşılaştı. İşgal güçleri Cenin mülteci kamplarına girebilmek için tam altı gün savaşmak zorunda kaldı. Oysa 1967 Haziran Savaşı'nda altı günde üç büyük Arap ülkesinin ordularını dağıtmıştı. (Tabii bu bir ihanetti ama hadisenin İsrail işgal devletinin kamuoyuna yansıtılması açısından da tahlil edilmesi gerekir.) Son operasyonda işgalciler en büyük kayıplarını Cenin'deki çatışmalarda verdiler. Bu çatışmalarda kırk askerleri öldürüldü, 200 civarında askerleri yaralandı, 16 tankları imha edildi ve iki adet Apaçi helikopterleri düşürüldü. Ayrıca İsrail ilk üç günde başarı gösteremeyen yedek güçlerini geri çekerek özel timlerini sevk etti. Bu sonuç neredeyse 1967 Haziran savaşında üç büyük (!?) Arap ordusu karşısında verdikleri kayba denkti. Aslında Cenin mülteci kamplarındaki direnişçiler işgal karşısında teslim olmayacak ve direnmeye devam edeceklerdi. Ama orada bir gerilla savaşı verilmesi imkanı yoktu. Kamplar her taraftan kuşatma altına alınmıştı. İçeriye hiçbir şekilde yiyecek sokma imkanı yoktu. Mermi ve silah sokma imkanı ise hiç yoktu. Direnişçiler kapandıkları evlerden işgal güçlerine karşı direniyor ve ellerinde bulunan mermiler tükeninceye kadar işgalci saldırganlara karşı durma imkanları vardı. Eğer ki dışarıdan takviye yapma imkanları olsaydı direnmeye devam edeceklerdi. Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) bu yüzden Arap ülkelerine, Cenin'deki direnişçilere silah ve teçhizat yardımı yapılabilmesi için sınırların açılması çağrısı yaptı. Ama ihanet içindeki Arap yöneticilerin böyle bir şey yapmaları mümkün değildi. Kaldı ki bu yöneticiler kendilerini ABD'ye mahkum hissettiklerinden İsrail vahşetine tepki gösterilmesine fırsat vermemek için bile bütün güçlerini ortaya koyuyorlar. Bu durum karşısında Cenin'deki mücahitlerin yanlarındaki mermileri bittikten sonra yapacakları bir şey kalmamıştı ve altıncı günde işte bu yüzden silahlı çatışmayı durdurmak zorunda kaldılar. Yoksa yenilgiyi kabul ettiklerinden ve işgale teslim olduklarından dolayı değil. Düşünün burada bir tarafta evlere kapatılmış ve her taraftan kuşatma altına alınmış, küçük çaplı otomatik silahlarla ve takviye edilemeyen mermi depolarını kullanarak direnen direnişçiler var. Karşılarında ise sürekli silah ve mermi takviyesi yapan, yorgun ve başarısız askerleri geri çekip yeni güçler sevk eden, sürekli havadan bombardıman yapan, kamplarda oturan ahaliye: "Dışarı çıkmazsanız bütün evleri hava bombardımanıyla başınıza yıkacağız" diyerek tehdit eden ve bunu fiilen de yapan bir güç var. Buna rağmen altı gün kararlı bir mücadele verilmiş ve işgalcileri bayağı yıpratan bir direniş sergilenmiştir. Kısacası Cenin mülteci kamplarında tam anlamıyla bir destan yazılmıştır.

Siyonizmin Cenin'de Kendini Gösteren Vahşi Yüzü

İşgalci saldırganlar en büyük kayıplarını Cenin'de verdikleri gibi Filistinlilere en çok kayıp verdirdikleri yer de Cenin oldu. Mücahitlerin silahlarını bırakmak zorunda kaldıkları günün sabahından itibaren, evlerinden çıkarak işgalci askerlerin gösterdiği meydanda toplanmayı kabul etmeyen Filistinlilerin evlerinin üzerine işgalci saldırganlar havadan helikopterlerle füze fırlatmaya başladılar. 7 ve 8 Nisan 2002 tarihlerinde mülteci kamplarındaki evlerin üzerine, havadan ABD'nin İsrail'e ikramı olan Apaçi helikopterleriyle en az elli füze fırlatıldı. Bir yandan havadan füze fırlatan işgal güçleri bir yandan da özellikle Bita Bita ve Bette mülteci kampındaki evleri tank ateşleriyle tahrip etmeye başladılar. Bütün bu bombardımanların amacı evlere sığınmış ve işgal güçlerine teslim olmayan mücahitlerin bulunması ihtimaline binaen evlerin onların başlarına yıkılması ve böylece onların yıkıntıların altında kalarak ölmelerine sebep olunmasıydı. İslami Cihad Hareketi'nin Cenin sorumlusu Mahmud Nasri Tavalibe bu şekilde yıkılan evlerin enkazı altında kalarak şehit oldu.

HAMAS'ın Cenin'deki liderlerinden Cemal Ebu'l-Heyca, siyonist saldırganların Cenin'deki mülteci kamplarına yönelik vahşi saldırıları hakkında şu bilgileri verdi: "İşgal devleti Cenin mülteci kampını içinde oturanların tepesine yıkma kararı aldı. Dünya ise Amerikalıların ve siyonistlerin insaflarını bekliyor. Cenin'de yapılanlar insanları topluca imha hamlesidir. Beş günden beridir süren saldırılar sebebiyle enkazların altında onlarca ceset bulunuyor. Ama sürekli şiddetli saldırılar yapılması sebebiyle kimse o cesetlere ulaşamıyor. Bu vahşi saldırı böyle devam ederse şehit edilenlerin sayısı binleri bulabilir. Özellikle caddelerde onlarca yaralı bulunuyor ve işgalci askerler onları öyle cadde ortalarında idam etme yönünde kararlar alıyor veya kendilerine ulaşılmasını engelleyerek kan kaybından ölüme terk ediyorlar."

Söz konusu bombardımanda direnişin gerçekleştirildiği mülteci kamplarında bulunan evlerin çoğu (muhtemelen yüzde doksanı), kullanılamayacak şekilde tahrip edildi. Bu yıkımın amacı ise evlere sığınmış halde bulunan ve dışarı çıkıp teslim olmayan direnişçileri evlerin enkazları altında bırakarak öldürmekti.

İşgalci saldırganlar, Cenin'deki direniş karşısında o derece zorlanınca mülteci kamplarındaki direnişçilere ve halka karşı adeta kin ve nefret kustular. Kamplarda oturanlardan, evlerini terk ederek işgal güçleri tarafından gösterilen noktalarda toplanmaya zorlanan beş bin kişiyi tamamen tasfiye ederek şehir merkezine veya başka yerlere naklettiler.

Tam Bir Holokost

Cenin mülteci kamplarında gerçekleştirilen vahşete şahit olanlar insan kasabı Şaron'un burada tam anlamıyla bir holokost (soykırım) gerçekleştirdiği konusunda ittifak ediyorlar. Şehit edilenlerin büyük bir çoğunluğunu ise çatışma esnasında öldürülenler değil, mermi tükenmesi sebebiyle direnişin bitmesinden sonra işgal güçlerinin kamplara girmelerinin ardından öldürülenler oluşturuyor. Yani işgal güçleri burada, her türlü savunmadan yoksun insanları teslim aldıktan sonra kafalarına kurşun sıkarak veya evlerin enkazları altında bırakarak öldürmüşler. Öldürülenlerin en az yüzde doksanını bu şekilde evlerinde veya sokağa çıkarılarak başlarına kurşun sıkılması suretiyle ya da veya evlerin enkazları altında bırakılarak idam edilenler oluşturuyor. Bu yönüyle Cenin katliamı tamamen Sabra ve Şatilla katliamına benzer şekilde gerçekleştirilmiş bir katliamdır. Dolayısıyla Cenin'deki katliamın çatışmalar esnasında gerçekleştirilmiş bir katliam olduğunun iddia edilmesi büyük bir yanıltmadır.

İşgalciler çatışmaların devam ettiği günlerde Filistinlilere verdirdikleri kayıp kadar kendileri de kayıp verdiler. Bu çatışmalarda 24 askerlerinin öldürüldüğünü, 130 askerlerinin de yaralandığını iddia ettiler. Ancak gerçek rakamın bundan bayağı fazla olduğu tahmin ediliyor. Çünkü örneğin çatışmalarda öldürülenlerden sadece yahudi askerlerin isimlerini açıkladıkları halde daha önce Güney Lübnan'da İsrail kuklası Antuvan Luhad'ın komutasında çalıştırılan milislerden ve paralı Dürzi askerlerden öldürülenlerin isimlerini açıklamadılar. Oysa çatışmalarda Luhad'ın adamlarından ve Dürzi paralılardan da birçok kişi öldürülmüştü. Toplam 1 km2'lik alana sığdırılmış durumdaki Cenin mülteci kamplarında her taraftan kuşatmaya alınan direnişçilere eğer dışarıdan silah ve mermi takviyesi yapılabilseydi işgalci askerlerin bu kamplara girmeleri mümkün olamayacaktı. İşte bu amaçla HAMAS, Arap ülkelerinin liderlerinden direnişçilere silah takviyesi yapılabilmesi için sınırlarını açmalarını istedi. Ne var ki ihanetin içine gömülmüş bu liderler direnişçilere destek kapılarını açmak yerine destek vermek için sızmaya çalışanları öldürme yolunu tercih ettiler. Sonuçta Cenin'deki mülteci kamplarında direnenlerin mermilerinin bitmesi üzerine işgalci saldırganlar kamplara girebildiler ve ekranlara yansıyan katliamları ondan sonra gerçekleştirdiler. Bu itibarla Cenin'deki katliama ihanet içindeki Arap ülkelerinin liderleri de dolaylı bir şekilde ortak olmuşlardır. Özellikle Powell'in ziyareti öncesinde Şaron'un ve ABD'nin şantajlarını Arafat'a iletmek için rol alan Ürdün'ün ve onunla birlikte hareket eden Mısır'ın payı büyüktür.

Şehitler İçin Toplu Mezar

İşgalci saldırganlar Cenin'e yönelik vahşi operasyonun devam ettiği günlerde şehitlerin ve yaralıların caddelerden alınmalarına fırsat vermediler. Bu yüzden cadde ve sokaklar adeta cesetten geçilemez hale gelmişti. Sonra da saldırganlar sergiledikleri vahşet manzaralarının dünya kamuoyuna yansımasını önlemek için toplu mezarlar kazdılar ve caddelerden topladıkları cesetleri kendi elleriyle bu toplu mezarlara gömdüler. Üstelik bu fiillerinin görüntülenmesini engelleyebilmek için basın mensuplarının şehre girmelerini engelledi, girmekte ısrar edenleri tutuklayarak ülkelerine iade ettiler.

Bu Bir Soykırım Değil midir?

İşgal devleti Cenin'deki vahşi katliamın ve soykırımın araştırılmasına fırsat vermediğinden sonuçları tam olarak ortaya çıkmış değil. Ancak tahmini rakamlara göre yaklaşık 13 bin insanın yaşadığı bu kamplarda ikamet eden her 10 kişiden biri öldürüldü, ikisi yaralandı, biri tutuklandı. Diğerleri de tamamen dağıtılıp şehirdeki evlere veya sosyal tesislere göç ettirildi. Kampın yüzde doksanı gerek havadan atılan bombalarla ve gerekse yerden buldozerlerle imha edildi. Kısacası Cenin katliamı her yönüyle Sabra ve Şatilla katliamından daha vahşi ve daha korkunç bir katliam olmuştur.

Biz bu yazımızda siyonistlerin Cenin'de sergiledikleri vahşetten sadece özetle söz edebildik. Orada sergilenen vahşetin geride bıraktığı manzaralara yüreklerin dayanması mümkün değildir. Bu gerçekler siyonist işgalcilerin tam anlamıyla bir soykırım yaptıklarını ortaya koymuyor mu? Artık bu ifade etrafında tartışma yapmanın ne anlamı var?

ABD ve BM'nin "Soruşturma" Oyunu

Siyonist saldırganların Cenin'de gerçekleştirdikleri vahşi katliamların BM tarafından oluşturulacak bir heyet tarafından soruşturulması amacıyla bir teklif sunuldu. Her konuda siyonist vahşete sahip çıkan ABD başlangıçta böyle bir teklif sunulmasına karşı çıktığını bildirmiş ve teklif sunulması halinde de veto edebileceği yönünde açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamanın amacı bir tehdit ve teklif niyetinden vazgeçilmesini sağlamaktı. Çünkü veto etmesinin, zaten sürekli siyonist vahşeti sahiplenmesi sebebiyle yıpranan imajını daha da yıpratacağını biliyordu. Ama ABD'nin bu tehditlerine rağmen teklif sunuldu ve kabul edildi. ABD de zikrettiğimiz sebepten dolayı veto etmekten kaçındı. Ne var ki heyetin oluşturulmasından sonra BM ile İsrail arasında tam bir ali cengiz oyunu oynandığını gördük. Önce İsrail işgal devleti heyetin bölgeye girmesini engelledi. Bu arada Şimon Peres, bu konunun araştırılmasının "yahudi düşmanlığı" olduğunu ileri sürerek her konuda olduğu gibi bu konuda da "anti-semitizm"in kendilerine kazandırdığı birtakım politik ve diplomatik avantajları kullanmak istedi. Bu arada işgal devleti BM'den soruşturma işleminin bir süre ertelenmesini istedi ve BM genel sekreteri de bu isteği kabul etti.

İşin gerçeğinde oynanan bu oyunun ve sürekli geciktirmenin amacı işgal devletinin vahşi katliamının en önemli izlerini ortadan kaldırmasına fırsat vermekti. Çünkü burada siyonist saldırganların vahşi yüzlerini gösterecek olan en önemli manzaralar enkazların altından cesetlerin çıkarılmasıyla, öldürülen insanların bedenlerinin parçalanması, organlarının kesilmesi sonucu ortaya çıkan görüntülerle gün yüzüne çıkacaktı. Bunun yanı sıra işgal devleti, kamplardaki evleri bu evlerde saklanan milisleri öldürmek amacıyla yıktığını iddia ediyordu. Gerçekte amaç bu olsa bile bu da bir vahşettir. Ama gerçekte bazı ailelerin küçük çocukları da dahil olmak üzere bütün fertleri yıkıntıların altında kalarak hayatlarını kaybetmişlerdi. İşte BM ile İsrail arasında oynanan oyunda işgal devletinin bu manzaraları gizlemesine fırsat verilmiştir. Bunlar gizlendikten sonra, geriye Cenin mülteci kamplarında gerçekleştirilmiş olan yıkımların teşhir edilmesi kalacak ki bu görüntüler zaten daha önce medya organları tarafından teşhir edilmiştir ve işgal devleti bu görüntülerin teşhir edilmesinden çok fazla rahatsız değildir. Çünkü o yerine göre bu manzaraları şantaj politikasının malzemeleri olarak kullanabilmektedir. Bunları göz önünde bulundurunca bizde, BM soruşturmasının asıl amacının işgalci vahşetin çirkin yüzünü ortaya çıkarmaktan ziyade, onu gizlemesine fırsat vermek ve dünya kamuoyunu kısmen de olsa yanıltmak olduğu intibaı uyanmaktadır.

Sadece Cenin mi?

Siyonistlerin vahşet sergiledikleri yer sadece Cenin değil elbette. Ramallah, Nablus, Beytlaham, Tulkerem; Kalkiliya, Rafah, Han Yunus.... Kısacası Gazze'siyle, Batı Yaka'sıyla "yeşil hat" dışında kalan Filistin'in her tarafı bu vahşet manzaralarına şahit oldu. Biz inşallah diğer bölgelerle ilgili olarak da teker teker raporlar hazırlayarak ilgilenenlerin dikkatlerine sunmaya çalışacağız. Fakat burada şunu sormak istiyoruz: İnsanlık nerede? Ey insanlık siyonist vahşilerin bu manzaraları sergilemesine engel olamadın, bari bu vahşeti unutma ve bu vahşeti sergileyenleri, onların arkalarında duranları gerçek yüzleriyle tanı! Bu taşkınlığın önüne geçmek için dün bir şey yapamadın yarın için bir şeyler düşün. O vahşete ekonomik katkı sağlayan kurumların ürünlerini boykot çağrılarına kulak ver. Öz yurtlarını savunma uğrunda hayatlarını kaybedenlerin insanlığa emanet ettiği dullara ve yetimlere sahip çık. Onların acılarını unutturmak mümkün değil, hiç olmazsa geçim sıkıntılarını ortadan kaldırmak için bir şeyler yap! Ey insanlık neredesin? Unutma siyonizm vahşeti senin için de bir tehdittir. Çünkü o, tüm insanlık için bir tehdittir. Göster vahşet karşısında hiddetini ve uzat vahşetin kurbanlarına merhamet elini!