30 Kasım 2012 Cuma, Yeni Akit
Mısır'da bu sıralarda yeni anayasanın yürürlüğe sokulması için son merhaleye gelindi. Fakat hem anayasayla ilgili bazı ihtilaflardan hem de Mursi'nin aldığı son kararlara toplumun bazı kesimlerinin itiraz etmesinden yararlanılarak ortalığın karıştırılmasına çalışılıyor. Özellikle Müslüman Kardeşler'in mensuplarını ve teşkilat binalarını hedef alan saldırılar, sabotajlar, kargaşa çıkarma amaçlı eylemler düzenleniyor.
Son seçimlerde cumhurbaşkanlığına aday gösterilen ve bayağı şişirilen Ahmed Şefik olaylarla ilgili açıklamasında bu olayların, İslâmî hareket öncülüğünde gerçekleştirilen devrimden kurtulmak için bir karşı devrim planı olduğunu söyledi. Onun bu açıklaması olayların arka planında kimler olduğu ve ne gibi bir amaç güdüldüğü hakkında fikir veriyor.
Mübarek rejimi kalıntısı ve onun siyasi mekanizmasının son halkası Ahmed Şefik'in tüm şişirmelere ve lehindeki propagandalara rağmen cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesi üzerine seçimden hemen sonra Mısır'ı terk etme ihtiyacı duymasının sebebi biliniyor. Pek çok yolsuzluğa ve kirli işe adı bulaşmış, hakkında birçok dava açılmış, bunların hepsinden de mahkûm edilmesi ihtimali çok yüksekti. Şimdi Hüsni Mübarek döneminde istihbaratta ve derin devlet mekanizmalarında istihdam edilen karanlık kesimleri uzaktan kumanda ederek ortalığı karıştırmaya, ülkede huzur ve istikrar sağlanmasını engellemeye çalışıyor.
Zulüm rejimine karşı devrim gerçekleştirenler ondan kurtulmak için meydanları dolduran kalabalıklardı. Dikta rejimi karşısında büyük bir insan seli görmeseydi saltanatı bırakmaya niyeti yoktu. Dolayısıyla o kalabalık kargaşa çıkarma ve sabotaj düzenleme yerine meydanları doldurup sesini yükseltme yolunu seçti. Hüsni Mübarek'in yerine vekil tayin ettiği Ahmed Şefik'in uzaktan kumanda ettiği ve yine Mübarek döneminin derin devletini oluşturan karanlık gruplar ise meydanları dolduramadıklarından suikastlarla ve sabotajlarla kargaşa çıkarmayı, istikrar ve güveni engellemek için anarşi ortamı oluşturmayı tercih ediyorlar.
Aslında devrim sonrası halkın büyük desteğiyle cumhurbaşkanlığına seçilen Muhammed Mursi'nin arkasında duran kitle, o karanlık grupların üzerine gitme ve onları tasfiye etme gücüne sahiptir. Ama artık ülkede âdil devlet disiplini oluşmasını, ihtilafların sokak kavgalarında değil meşru bir onay red düzeniyle çözüme kavuşturulmasını, suçların üzerine de sopayla ve şiddet eylemleriyle değil âdil yargıyla gidilmesini istiyorlar. Ama bu kirli ellerin kumanda ettiği karanlık güçleri red amacıyla meydanlara çıkmayacakları anlamına gelmez. Meydanlara çıkmaları, Ahmed Şefik'e ve kumanda ettiklerine, bu devrime sahip çıkan kitlelerin hâlâ, o kirli cunta kalıntılarını sürüp götürebilecek insan sellerinden oluştuğunu ve gerçekleştirdikleri devrime sahip çıkma konusunda kararlılıklarını koruduklarını gösterecektir.
Bazı önemli kaynaklar siyonist işgal güçlerinin Mısır'da İslâmi hareketin iktidarını oturtmasını engellemek için bazı liberal gruplarla işbirliği yaptığına dikkat çekti. Gerçi Hüsni Mübarek kalıntısı Ahmed Şefik'in bir elini de siyonist işgalcilere uzattığı biliniyor. Dolayısıyla onun kumanda ettiği karanlık gruplarla ve gaz verdiği kargaşalarla işgalci siyonistlerin de bir irtibatının olduğu kesindir. Geçtiğimiz Ramazan'da Sina'da gerçekleştirilen terör eylemlerinin arkasında da siyonist istihbaratın bulunduğuna dair çok kuvvetli deliller ele geçirildi. Söz konusu olaylardan sonra bölgedeki bazı silahlı grupların nereden beslendiği ve silahlandırıldığı hakkında elde edilen bilgiler de bu delilleri teyit etti.
2008'de Gazze'ye operasyon gerçekleştirdiği zaman Hüsnü Mübarek'in bölgenin kapılarını kapamasıyla sevinçten dört köşe olan işgal devletinin 14 Kasım 2012'de başlattığı savaşta bu ülkenin tam tersi bir şekilde kapıları açması, Sina'daki tüm hastanelerini yaralıların hizmetine sunması, bölgeye tüm uluslararası ziyaretleri ve yardımların akışını kolaylaştırması karşısında şartların çok değiştiğini gördü. O yüzden ülkede devrimin oturmasını ve İslâmi hareketin siyasi iktidarını oturtmasını engellemek için kendisine el uzatan hainlerle işbirliği yapmaz mı?
Ama Allah'ın izniyle bu kirli oyunlar tutmayacak ve dikta kalıntılarının tutundukları dal yine kopacaktır diye düşünüyoruz. Bu konudaki kanaatlerimizi de inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.
1 Aralık 2012 Cumartesi, Yeni Akit
Hüsni Mübarek'in meydanı terk ederken yerine yerleştirdiği sonra cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için epey çaba harcayan, kazanamayınca da meydanı tamamen terk edip ülke dışına kaçan Ahmed Şefik, yeni anayasanın onaylanması için hilelere başvurulduğunu, Mısır halkının cahil ve yoksul olmasından yararlanılarak aldatıldığını ileri sürdü. Onun bu sözleri bir nükteyi hatırlatıyor. İki kör sofrada dolma yiyor. Biri diğerine "niye dolmaları çift çift yiyorsun!" diyor. Öteki "nereden çıkardın?" diye soruyor. "Ben çift çift yiyorum da oradan tahmin ettim!" diyor.
Mısır'da durum aynı değil tabii. Sadece fiilde değil nitelikte de biri diğerinden çok farklı. Ama buradaki nükte suçlama yapanın durumunu ortaya koyduğundan anlamlı. Şefik'in durumu camdan bakarak dışarıyı seyrettiğini zanneden, ama şeffaf sandığı önündeki camın aslında arkasına kaplama yapılmış ve gördüğü manzaranın gerçekte kendi kopyası olduğunu fark edemeyen birinin durumuna benziyor.
Halkı cahil bırakmak ve yoksullaştırmak sonra da bu özelliklerini istismar, Ahmed Şefik'in bugün bir karşı devrimle yeniden iş başına getirmek istediği dikta rejiminin en önemli taktik ve stratejisiydi. Bugün Mısır toplumunun önemli bir kesimi cahil bırakılmış ve yoksullaştırılmış ise sorumlusu geçmişteki dikta rejimidir. Yani Ahmed Şefik ve üstatları. Üstelik bugün toplumun bu özelliklerini istismar etmeye kalkışan yine aynı çetedir. Sokaklara çıkarılan, kargaşa ve anarşi amaçlı gösterilere yöneltilen grupların yönlendirilmesinde söz konusu çetenin maddi desteğinin payı olduğuna dair haberler muhtelif medya kaynaklarına yansıdı. Bunların hepsi de İslâmî kesime ait değil.
Bu ülkede yeniden yapılanma döneminde gürültü çıkaranları yönlendirenler aslında devrim sürecinde deliklere giren farelerdir. O dönemde Ahmed Şefik gibi bazı tarla fareleri alanda kalmayı tercih ettilerse de önemli bir kısmı deliklere girmişti. Başta yine Şefik olmak üzere alanda kalanların bazıları yolsuzluklarından ve çirkin işlerinden sorgulanacaklarını bildikleri için geçiş döneminden sonra hemen alanı terk etme yani Mısır dışına kaçma ihtiyacı duydular. Şimdi delikten çıkardıkları fareleri uzaktan kumanda ederek ortalığı karıştırıyor ve utanmadan amaçlarının bir karşı devrim olduğunu söylüyorlar. Ama heyhat! Bunu başarmaları mümkün değildir ve tutundukları dal yine kopacak.
Evet, dikta rejiminin yeniden canlandırılması ve devrimin ayağının kaydırılması için söz konusu çete şimdiye kadar muhtelif taktiklere ve oyunlara başvurdu. Son oyunları da Sina'da işgal altındaki Filistin topraklarına yakın bölgede sınır koruma görevlilerinin iftar yaptıkları sırada saldırı düzenlemeleri, sonra suçu İslâmi harekete ve Filistin'deki direnişe atmaya çalışmaları olmuştu. Ama yapılan tahkikler o karanlık güçlerin kirli ellerini ve bu ellerin işgalci siyonistlerle de bağlantılı olduğunu açığa çıkardı.
Her şeyden önce Mısır'da dikta rejimi devrilirken kazanan halktır. Eğer ki bir askerî darbe yahut derin güçlerin birbiriyle hesaplaşması söz konusu olsaydı kuvvet üstünlüğü ile karşı darbe için şartlar ve zemin oluşturulması ihtimalinden söz edilebilirdi. Mısır'da bugün her ne kadar deliklerinden çıkan farelerin oyunlarıyla ve Ahmed Şefik'in ifade ettiği şekilde cahilleştirilmiş ve yoksullaştırılmış toplumun bazı kesimlerinin bugün hâlâ o fareler çetesi tarafından istismar edilmesi sebebiyle sokaklarda bir kalabalık oluşturulsa da gerçekleştirilen devrim bir halk devrimidir. Cunta darbesi değildir. Halk, devrimine sahip çıkacak ve meydanı deliklerinden çıkan farelere teslim etmeyecektir.
"Karşı devrim" iddiasındaki fareler çetesi gerçekte bir devrim değil darbe çabası içindedir. Ama başarılı olmalarını sağlayacak araçları kaybetmişlerdir. Bu araçlar artık onları meydandan çıkaran halkın seçtiklerinin elindedir ve onlar bu araçları yeniden kendilerine kaptırmamak için bütün güçleriyle mücadele edecektir.
Yaşanan olaylar aslında gerçekleştirilen halk devrimlerinin arkasında ABD'nin ve uluslararası güçlerin olduğuna dair komplo teorilerinin saçmalığını da gözler önüne seriyor. Eğer halk devrimlerinin arkasında o güçler olsaydı bugünkü yeniden yapılanma ve yeni dönemde izlenen siyaset onları rahatsız eder miydi?
6 Aralık 2012 Perşembe, Yeni Akit
Mısır'da yeni anayasanın uygulamaya geçirilmesi konusunda son merhaleye gelindi. Taslağın son şekli Anayasa Hazırlık Komisyonu tarafından halkın oyuna sunulmak üzere cumhurbaşkanına verildi. Cumhurbaşkanı da bu amaçla 15 Aralık 2012'de referandum gerçekleştirmeyi kararlaştırdı.
Yeni anayasa taslağının son şekli komisyonun yanı sıra Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib tarafından da gözden geçirildi. Cumhurbaşkanına takdiminde Hazırlık Komisyonu üyelerinin yanı sıra o da bulundu.
Daha önce Cumhurbaşkanı Mursi'nin cesaretli adımlar atarak özellikle dikta kalıntısı bazı organların yetkilerini kısıtlayan önemli kararlar alması üzerine ortalığı karıştıranlar şimdi de anayasanın onaylanmaması için eylemler düzenlemeye çalışıyorlar. Daha önce Mursi'nin kararlarına tepki amaçlı eylemlerinde şiddet ve sabotajı tercih ederken bu kez şiddeti tümüyle terk etmemekle birlikte nispeten gösterilere yöneldikleri görülüyor. Bu belki önceki sabotaj eylemlerinin imajlarını yıpratması, tepkiye maruz kalmaları ve önceki olaylarda ortalığı karıştırıp anarşi çıkararak istikrarı sarsmaya ihtiyaç duyarken referandumda halka yönelme ihtiyacı duymaları sebebiyledir. Ayrıca önceki sabotaj ve şiddet eylemlerinin marjinal olacağını anayasanın onaylanmasını red çağrısıyla yaptıkları gösterilerde ise biraz daha geniş bir kesimden destek görebileceklerini düşündükleri için de bu yolu seçmiş olabilirler. İğrenç sabotaj eylemlerine, anarşiye, suikastlara ve şiddete başvurmadıkları takdirde siyasi tavırlarını ortaya koyma amacıyla düzenleyecekleri gösteriler toplumun tüm kesimlerinin hakkıdır ve sivil devletin özelliği de onlara bu hakkı vermesidir. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de bunu vurgulayarak Mısır'da artık militer değil sivil bir yönetim bulunduğunu dile getirdi.
Fakat bütün çabalarına rağmen yine de red konusunda halktan yeterli desteği alabilecekleri hususunda ciddi tereddütleri olan sözde liberal ve laik çevrelerin sadece gösteri düzenlemekle yetinmeyerek bir yandan da hem yeni anayasa hakkında zihinleri bulandırmaya hem de çıkacak sonuçların güven verici olmayacağını iddia ederek tereddütler uyandırmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Dikta kalıntısı ve kendilerini o rejimin resmî mirasçısı gören bazı yargı organları da oylamadan çıkacak sonucun garanti edilemeyeceğini ortaya koymak için kendilerinin gerek gördüklerinde halkın tercihini geçersiz sayabilecekleri mesajı vermeye çalıştılar. Parlamentoyu feshetmeleri bu amaç içindi. Cumhurbaşkanı da onların yetkilerini sınırlayan cesaretli kararlar almasıyla halka, tercihlerinin havaya gitmeyeceği ve dikta kalıntısı mekanizmanın sivil toplumun seçimini aforoz edemeyeceği mesajı verdi. Fakat ne kadar ilginçtir ki kendi dünyalarında sivil toplumdan ve demokrasiden yana görünenler işlerine gelmeyen yerlerde dikta mirasçısı kabadayılarla aynı safta yer alıyor, onlara bütün güçleriyle destek veriyor ve bunu yaparken gerçekleri gizleyerek kafa bulandırma amaçlı yalanların arkasına sığınma sahtekarlığından çekinmiyorlar.
Mısır'da sivilleşmeye ve halkın Müslüman kimliğine öncelik veren anayasanın reddi için bazı gösteriler yapılsa da, geniş tabanlı kitle dikta kalıntısı mekanizmaların yetkilerinin sınırlandırılması kararlarında cumhurbaşkanının arkasında durduğu gibi yeni anayasanın onaylanması sürecinde de onunla birlikte hareket edeceğini ortaya koymaya çalışıyor. Bu amaçla 7 Aralık Cuma günü yani yarın büyük katılımlı bir gösteri düzenlemeyi planlıyorlar. Gösteriye sadece Müslüman Kardeşler'in partisi değil İslami kesimi temsil eden diğer siyasi partiler, muhtelif İslâmî cemaatler ve kurumlar da destek vereceklerini bildirdi.
Mısır'da Müslüman Kardeşler'den sonra en geniş tabana sahip İslami oluşumlardan olan Cemaati İslamiye'nin Şura Meclisi başkanı Isam Dirbale, es-Sebil gazetesinin kendisiyle röportajında, halktan zihin bulandırma çabalarının etkisinde kalmaksızın anayasa taslağını iyi incelemesini ve "evet" demesini istiyor. Dirbale, bu taslağın hakları ve özgürlükleri garantiye alması, toplumsal adaleti hâkim kılması, yargıyı bağımsız kılan maddeler içermesi, yargı organlarını cumhurbaşkanının güdümüne sokan uygulamalara son vermesi itibariyle Mısır tarihinin en iyi anayasası olduğuna dikkat çekiyor.
8 Aralık 2012 Cumartesi, Yeni Akit
Mısır'da referandum günü yaklaşırken tansiyon da yükseltiliyor. Bunda halkın anayasayı onaylaması ihtimalinin çok yüksek olmasının önemli payı var. O yüzden oylanmadan iptali isteniyor. Bunu başarırlarsa ikinci adıma geçip Muhammed Mursi'yi istifaya zorlamak, geçiş döneminde olduğu gibi başkanlığın askerî konseye devrini sağlamak, bunu da başarırlarsa sivilleşme aşamasında Hamdin Sabahi'yi tayinle cumhurbaşkanı yapmak, sonra da aynen Hüsni Mübarek döneminde olduğu gibi oy verenlerin sadece seçilmişleri onaylama görevini yerine getirecekleri güdümlü demokrasiyle geçerek İslâmî hareketi tamamen devreden çıkarmak istiyorlar.
Mursi'nin hedefe yerleştirilmesinde gerekçe olarak onun kararları ve anayasa taslağı kullanılsa da işgalci siyonistlerin Gazze'ye yönelik son saldırısında Mısır'ın izlediği tutumun arka planda duran en önemli gerekçe olduğunda olayları yakından izleyen birçok yorumcu ittifak ediyor. Bunlar içerideki fitne çetesiyle, İslâmi direnişin bileğinin güçlenmesinden dolayı gelecek endişesi içine giren siyonist işgalcileri bir araya getirdi, ortak projeler, taktikler geliştirmeye ve "karşı devrim" planını finanse etmek için kaynak teminine yöneltti.
Aslında mevcut anayasa taslağı Mısır'da gayrimüslimlerin dini kimliklerine hukuki itibar kazandıran ilk anayasadır ve bu aynı zamanda İslâm şeriatının bir gereğidir. Dolayısıyla ne mevcut anayasa taslağı ne de İslâm şeriatı onların dini kimlikleri ve özgürlükleri açısından tehlike oluşturur. Ülkede gayrimüslimlerin yaşadığı gerekçesi de yasamada şeriatın esas alınmasına karşı ayaklanmayı haklı kılmaz.
Siyonist işgal devleti ve onun arkasında duran uluslararası güçler Gazze'nin ve genelde Filistin'deki İslâmî direnişin bileğinin güçlenmesinde son dönemde Mısır'ın izlediği tutumun önemli payı olduğuna inanıyor. Bu tutum ve siyasetin sürmesi halinde kendi açılarından tehlikenin her geçen gün büyüyeceği endişesi taşıdıklarından, Mısır'ın eski politikasına dönmesi için bütün araçlardan yararlanmak istiyorlar. İçerideki fitne çetesi ise demokratik yollarla da olsa siyasi otoriteyi İslâmî harekete vermek istemiyor.
Mısır'ı tanıyanlar bilir ki bu ülkede paranın meydanlara çıkarabileceği bir kesim var ve fitne çetesi kendi elemanlarına ek olarak, bu kesimden yararlanıyor. Meydanlara çıkanlara günlük elli cuneyh verildiği kaynaklarda dile getirildi ki bazıları bunu bir ayda alıyor. el-Cezire ekranlarına yansıyan görüntüler son olaylarda başkanlık sarayı önüne toplananlardan halk tabanını oluşturanların çoğunun bundaki amaçtan habersiz olduklarını gösterdi. Birçoğu bunu niçin yaptığı sorusuna cevap veremedi. Attıkları sloganlardaki maksadı bile bilmiyorlar. Örneğin "nuridu iskâte nizame'l-murşid (mürşid düzeninin düşürülmesini istiyoruz)" diye slogan atıyorlar. Kendilerine "mürşid kimdir ve mürşid düzeniyle neyi kastediyorsunuz?" diye sorulunca cevap veremiyorlar. Fitnecilerin bu oyunlarını açığa çıkardığı için sabotaj çetesi el-Cezire'nin Kahire bürosunu yaktı. Fitnecilerin bu sloganla maksatları ise Mısır'da yönetimin Müslüman Kardeşler'in genel mürşidinde olduğu iddiası.
İçeride olayları organize edenler üç gruptan oluşuyor: Hüsni kalıntıları, liberal geçinenler, Kıptîler. Hüsni kalıntılarını BAE'ye kaçan Ahmed Şefik uzaktan kumanda ediyor. Hakkındaki yolsuzluk davalarından dolayı ülkeye dönemiyor. Liberal geçinenlerin başını ABD ve siyonist lobiyle sıkı ilişki içinde olan Muhammed Beradi'i ile Eymen Nur çekiyor. Siyasi alanda Kıptilerin temsilcisi cumhurbaşkanlığına göz diken Hamdin Sabahi. Kıpti kilisesi ve yeni başpapaz da planın içinde.
Bunları bir araya getiren ortak yanları İslâm'ı istememeleri, Filistin'deki İslâmi harekete desteğe karşı, işgalin güvenliğini sağlamada Mısır'ın fonksiyonunun sürmesine taraftar olmaları.
Dışarıdan destekleyen üç grup da Arap dikta rejimleri, ABD ve siyonist işgal. Ortak yanları ise İslâmi hareketin siyasi otoriteyi almasının kendileri için tehdit oluşturduğu ve kaynağa ulaşılıp orada etkisiz hale getirmek gerektiği düşüncesi.
Fitneye dışarıdan para, taktik ve medya, içeriden eleman ve takip desteği sağlanıyor.
İslamî hareket her şeye rağmen, kitlesel direnişle kazandığını baltacılara kaptırmamakta kararlı.