Ramsesler Çetesinin Sina Oyunu

Eylül 2012, Ribat

Emperyalizmi Rahatsız Eden Halk İradesi

Bilindiği üzere Arap dünyasında işbirlikçi zulüm rejimlerine karşı gerçekleştirilen halk hareketleri hakkında birçokları komplo teorileri üretti. Aslında bu komplo teorileri özgür iradeleriyle haklarını talep eden halkları mahkûm etmek için acziyet felsefesine başvurulmasından başka bir şey değildi. Bu felsefeye göre zulme başkaldıran halklar kendi haklarını arama konusunda da özgür iradelerini kullanmaktan acizdiler. Dolayısıyla yerel zalimi bertaraf edebilmek için global zalimin destek ve yardımına muhtaçtılar. Bu yüzden onun hazırladığı senaryoyu sahneye koymaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Oysa bunlar gerçekte o global zalimin üstünde de bir mutlak iradenin bulunduğunu anlamaktan aciz olmanın sıkıntısını yaşıyor ve kendi iç dünyalarındaki düşünce acziyetini, özgür iradelerini meydanlara taşıyan halklara mal etmeye çalışıyorlardı. Söz konusu komplo teorilerinin arkasında duran felsefeye göre dünyanın neresinde olursa olsun siyasi mekanizmada ve hâkim sistemde bir değişim olabilmesi global zalimin onayını gerektiriyordu. Aslında bu gibiler halkları, global zulme teslim olmuş, yaşamak için de ölmek için de onun iznine ihtiyaç duyan köleler topluluğu olarak göstermektense kendi köleliklerini ilan etseler daha uygun olur. Çünkü global zalimin onayı olmadan bir değişim olamayacağını düşünenler halklar değil realiteye bakma ihtiyacı duymadan kendi dar kapasiteli düşünce âlemlerinde teori üreten filozoflardır. Halklar ise azimle, zorlukları göğüsleyerek ve bedel ödemeyi göze alarak özgür iradelerini kullanmaları halinde yerel zalimin zulüm düzenini yıkabilecekleri gibi global zalimin koyduğu engelleri de aşabileceklerine inanıyorlar.

Suriye'deki Baas diktasının, kendini güya İslâm Cumhuriyeti ilan eden İran'ı ve global emperyalizmin doğu kanadının açıktan, batı kanadının ise perde arkasından verdiği desteği de arkasına alarak vahşette sınır tanımaksızın gerçekleştirdiği onca katliama, yıkıma ve zulme direnen halkın bir buçuk yıldan beri kararlılıkla ilerlemesini ve zulüm düzenini yıkma konusunda yolun sonuna yaklaşmasını sağlayan da işte bu iradedir.

Emperyalizmi zorlayan ve rahatsız eden de bu iradedir. Aksi takdirde global emperyalizm eğer kendisi senaryo hazırlayıp o insanların eline vermiş olsaydı sonuçların da onu rahatsız etmeyecek nitelikte olması gerekirdi. Oysa uluslararası emperyalizmin hesap ve çıkarları için kendi halklarına karşı gardiyanlık görevi gören işbirlikçi kadronun yerine halklarının haklarına sahip çıkarak emperyalist baskılara karşı duran bir kadronun etkin olduğunu görüyoruz. Zaten emperyalist güçlerin de bu yeni kadrolara karşı eski işbirlikçi rejimlerden kalma elemanlarla birtakım çeteler oluşturmaları ve bu çeteler vasıtasıyla yeni kadrolara karşı oyunlar oynamaya, onların ellerini ve ayaklarını bağlamaya çalışmaları bu yüzdendir.

Mısırlıların "Fulul" Dediği Ramsesler Çetesi

Mısır'da her ne kadar dikta devrildiyse de onun devlet mekanizmasında oluşturduğu kadro tasfiye edilmiş değildir. Halkın özgür iradesini yönlendiren bilinçlendirmede değişim tabandan başlamış olsa da bu iradenin sisteme hâkim olmasından sonra kadrodaki değişim tepeden başladı. Yani İslâmî duyarlılığa sahip hareket halkın özgür iradesini yönlendirme amaçlı bir bilinçlendirme çalışması yürüttü. Bu çalışma yıllar sürdü. Örneğin Mısır'da Müslüman Kardeşler'in söz konusu bilinçlendirme çalışması 1928'de başladı. Tabandan başlatılan bu bilinçlendirmenin yetiştirdiği kitlenin özgürce tercih yapabilmesine imkân sağlayacak değişim ancak 2011'de gerçekleştirilebildi. Bu kitle tercihini yaparken güvendiği kadroyu sistemin tepesine oturttu. Yeniden yapılanma ve bu yapılanmayı gerçekleştirecek kadronun oluşturulması için değişimi ondan beklemeye başladı. Bunun da akşamdan yatarken projeyi hazırlayıp sabah "her şey tamam" diyecek şekilde bir çırpıda olmasını beklemek insafsızlık olur.

Sistemde tüm kadroları yenilemeye ihtiyaç yoktur. Çünkü bu kadroların büyük bir kesimi isteneni yapar. Ama önemli bir kesimi de yapılması gerekeni ister. Motor güç işte bu kesimdir. Motoru halkın özgür iradesine saygı duyacak ve uluslararası emperyalizmle karanlık ilişki içine girmeyecek kadrodan oluşturunca istikameti o özgür iradeye göre belirlemek mümkün olabilecektir. Ama bu değişim kararlı, planlı ve sistematik bir çalışmayı gerektirir. Bu çalışmayı yürütürken de deliklere saklanmış fareler ayaklarına dolanacak ve fırsat bulduklarında ısırmaya çalışacaktır.

Türkiye'de nasıl bir Ergenekon Çetesi varsa, Mısır'da da halkın "Fulul" yani "Artıklar" adını verdiği ve Hüsni Mübarek döneminden kalma bir kadro var. Bu kadronun kimlerden oluştuğu hakkında ayrıntılı bilgi veremeyeceğiz. Aşağıda zikredeceğimiz bazı isimler, onların tavırları, oyunları ve kimlerle ilişki içinde olduklarını açığa çıkaran işaretler bu kadronun nasıl bir "çete" niteliği taşıdığı hakkında fikir edinmenizi sağlayacaktır. Türkiye'de "Ergenekon Çetesi"ne teşbihle biz de bu çeteye Ramsesler Çetesi diyoruz. Ama dediğimiz gibi Mısır halkının kullandığı isim "Fulul".

Nereden Çıktı Bu Sina Saldırısı?

5 Ağustos 2012 Pazar akşamı, Mısır'ın doğuda siyonistlerin işgali altındaki topraklarla ve Gazze'yle sınırı olan Sina yarımadasının sınıra yakın bölgesinde, tam iftar saatinde sınır güvenlik güçlerine karşı iki ayrı zırhlı araçla gelen ve kimlikleri belirlenemeyen bazı kişiler tarafından iki ayrı noktaya baskın düzenlendi. Baskının düzenlendiği yer hem Gazze sınırına hem de siyonist işgali altındaki bölgeye açılan Kerem Ebu Salim kapısına yakındı. Burası Mısır Rafah'ı olarak adlandırılır. Saldırıyı düzenleyenler de sınır tarafından değil iç kısımdan yani Sina içlerinden, Ariş'e dönük bölgeden gelmişlerdi. Sınır güvenlik güçleri daha çok sınırı kontrol etmekle meşgul olduklarından bu taraftan bir baskın düzenlenebileceğini tahmin etmiyorlardı. Daha önce de böyle bir baskınla karşılaşmadıkları için o tarafa doğru yeterince tedbirleri yoktu. Üstelik saldırganlar tam iftar vaktini yani hedef alınan kişilerin iftar rehaveti içinde oldukları anı seçmişlerdi. Ayrıca iki ayrı zırhlı araç kullanmışlardı. Ani baskında asker ve subaylardan 15 kişiyi öldürdüler. Bir kişi de daha sonra hastanede hayatını kaybetti. Yedi kişi de yaralandı. Saldırıya uğrayan sınır güvenlik güçleri baskın düzenleyenlerle çatışmaya girdilerse de saldırganların zırhlı araç kullanmaları ve kendilerinin ağır darbe almış olmaları sebebiyle bir şey yapamadılar. Saldırganlar kullandıkları zırhlı araçlardan birini patlattı ve herhangi bir kayıp vermeden kaçmayı başardılar.

Olaylara şahit olanlar saldırının oldukça profesyonelce ve iyi planlanmış olduğunu dile getiriyorlardı. Yani bölgedeki küçük çaplı silahlı grupların başarabilecekleri türden değildi. Otomatik silahlar, bombalar, RGB füzeleri ve zırhlı araçlar gibi temin edilmesi son derece zor silahlar ve askerî malzemeler kullanmışlardı. Ayrıca bölgedeki ahaliden alınan bilgiye göre olay öncesinde bölgedeki bedevilerden bazı kişilere bu tür gerilla eylemlerine yönelik saha eğitimi verilmesi dikkat çekmişti. Bunun arkasında işgal devleti ile Hüsnü Mübarek döneminden kalma yerli işbirlikçilerin organize ettiği istihbaratçıların olmasından şüpheleniliyordu.

Saldırının yeni cumhurbaşkanı Dr. Muhammed Mursi'nin taşları yerine oturtmak ve kadrosunu oluşturmak için çalışmaları başlattığı döneme denk getirilmesi dikkat çekiciydi. Fakat asıl dikkat çekici olan tam Filistin Başbakanı İsmail Heniyye'nin Kahire'yi ziyaret ederek Mursi'yle görüşmesinin ve Gazze'ye uygulanan ambargonun etkisiz hale getirilmesi için önemli anlaşmalar imzalanmasının ardından gerçekleştirilmesiydi.

Senaryonun sahneye konmasında görev alan medya mensupları dışındaki uzmanların ortak görüşüne göre saldırı Mısır - Gazze ilişkilerine darbe ve içerideki İslâmi oluşumlar arasında Muhammed Mursi etrafında oluşan ittifakı dağıtma amaçlıydı. Zaten olayın hemen ardından sergilenen oyunlar da buna işaret ediyordu.

Bir yandan oyunda kullanılan medya organları vasıtasıyla silahların Gazze tarafından tüneller vasıtasıyla sokulduğu iddiası gündeme getirilerek Gazze tarafı şüpheli duruma sokulacak; bir yandan da eylemi radikal tekfirci grubun gerçekleştirdiği ileri sürülerek güvenlik güçlerinin "tekfirci" yahut "radikal" olarak etiketlenmiş kesimleri hedef alan saldırılar düzenlemesi sağlanacak böylece onlar da karşıt eylemler ve güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar düzenlemeleri için provoke edilmiş olacaklar bu yolla fitne ateşi alevlenmiş ve İslâmi camiadaki ittifakın üzerine gizlice dökülen benzin ateşlenmiş olacaktı.

Mübarek'in Gitmeden Önce Çaktığı Bir Kazık

Saldırıyı kimlerin gerçekleştirdiğine dair en ufak bir işarete dahi rastlanmadan Mısır'ın İstihbarat Başkanı Murad Muvafi zihinlerin yönlendirilmesinin kolay olacağı sıcak ortamı değerlendirerek; "bizim eylemden haberimiz vardı; saldırıyı tekfirciler gerçekleştirdi" dedi. "Madem haberiniz vardı neden engellemek için herhangi bir girişimde bulunmadınız?" sorusuna verdiği cevap ise ilginçti: "Bir Müslümanın iftar vaktinde Müslüman kardeşine saldırı düzenleyebileceğini düşünemedik." Aslında Muvafi bu sözlerinde çelişkiye düşüyordu. Ama bir başka yerde eylem planı hakkında önceden İsrail istihbaratı tarafından bilgi verildiğini söylemesi arka plana ışık tutuyordu.

Muvafi, Hüsni Mübarek'in referanslarıyla önce askerî sonra sivil istihbaratta önemli mevkilere gelmiş sonunda da onun kenara çekilmeden önce Dr. Ömer Süleyman'ın yerine istihbarattan sorumlu bakan yaptığı kişiydi. Yani Hüsni'nin gitmeden önce çaktığı kazıktı. Söz konusu açıklamayı yapmaktaki amacı da olayların sıcaklığında, zihinlerin yönlendirilmesi için ortamın müsait olduğu sırada, fırsatı kaçırmadan İslamî kesimi şüpheli durumuna sokmak ve siyonist işgal üzerinde yoğunlaşabilecek tereddütleri izale etmekti.

Senaryonun Görünen Yüzü ve Hedefteki Gazze

Sina'da deliklere gizlenmiş farelerin saldırıdan hemen sonra harekete geçerek Gazze kapısını güvenlik gerekçesiyle kapatmalarının ve bu bölgenin insanlarının zorunlu ihtiyaç maddelerini sokmakta kullandıkları tünelleri yıkmaya başlamalarının amacı da bölgenin şüpheli hale sokulmasıydı. Kullanılan silahların tünellerden sokulduğu şüphesine gerekçe oluşturmak ve Mısır halkını Gazze ahalisine karşı tahrik etmek amacıyla pratiğe dönük bir malzeme oluşturuyorlardı.

Yargısız İnfaz ve Sıcağı Sıcağına Katliam

Deliklerden çıkan fareler aynı zamanda Murad Muvafi'nin açıklamalarının arkasında duran senaryoyu sahneye taşımak için hemen olayların sıcaklığında Sina'da "radikal İslâmcı" olarak etiketlenmiş grupların belirlenen noktalarını hedef alan saldırılar gerçekleştirerek 20 kişiyi, mahkeme kararına hatta olayla ilişkilerine dair bir delile bile ihtiyaç duymadan öldürdüler. Oysa hedef alınan grupların tümü saldırıyı kınamış, eylemi üstlenmediklerini ve bir bağlantılarının olmadığını açıklamışlardı.

Çetenin Medya Cephesi ve Psikolojik Savaş

Senaryoda en önemli görev çetenin medya cephesine verilmişti. Bu cephe de bol keseden iftirayla ve yalanla halkı tahrik ve yönlendirme amaçlı bir psikolojik savaş başlattı. Savaşın hedefine özellikle Gazze'nin, Filistin direnişinin ve tünellerin yerleştirilmesi aslında saldırının arkasında duran karanlık güçlerin niyetlerini ve amaçlarını açığa çıkarıyordu. Ama maksat zihinlerin bulandırılması ve olayların arka planı üzerinde fikir yürütemeyeceklerin kafalarında soru işaretleri oluşturmaktı.

Medya cephesi yürüttüğü savaşta Gazze'nin Mısır'daki gidişattan son derece memnun, Mursi'nin bileğinin güçlendirilmesinden yana olduğu ve onu zora sokacak bir eyleme fırsat vermesinin tamamen akla ters olduğu gerçeğini gözlerden uzak tutmaya çalışıyordu.

Mursi'den Cesaretli Adımlar

Bu oyunlar karşısında Mursi gerçekten cesaretli adımlar atarak önce Murad Muvafi'yi görevden aldı. Sonra da çetenin askeri kanadını oluşturan Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, Genelkurmay Başkanı Sami Annan ve üç kuvvet komutanını emekliye sevk etti. Kendine karşı bir komplo içine girmelerine karşı tedbir olarak da Tantavi ile Annan'ı askerî danışmanı yaparak kendine yaklaştırdı. Bu arada cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ilga edilen Yüksek Askerî Konsey'in Anayasaya koyduğu zeyli ilga ederek Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi Başkanlığına geçti.

Siyonistlere Vurulan Darbe

Mursi'nin attığı adımlardan ve yapılan atamalardan dolayı işgalci siyonistlerin paçalarının tutuşması ve siyonist medyanın bu adımları "aşırı", "tehlikeli" vs. olarak nitelendirmesi aslında çetenin arkasında kimlerin olduğunu açığa çıkardı.

Eski Çamlar Bardak Oldu

Emperyalist güçlerin ve onun himaye ettiği siyonist işgalin kumanda ettiği çetenin yeni komplolar planlaması mümkündür. Ama başarılı olmaları çok kolay olmayacaktır. Sina komploları da amaçlarına ulaşmalarını sağlayamamış tam aksine cumhurbaşkanına çetenin başını dağıtma fırsatı vermiştir. Zulme başkaldıran halk da cumhurbaşkanının kararlarına desteğini ve atılan adımlardan dolayı sevincini ifade amacıyla meydanlara dökülerek başkanın arkasında durduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla başkan, arkasındaki halk desteğine güvenerek kararlı adımlar atma cesareti gösterebilecek, komplocuların gazı ise yavaş yavaş tükenecektir inşallah.

İrtibatlı Yazılar:

  • Sina Saldırısı Kimin İşine Geldi?
  • Mursi'nin Zaferi