Baas Diktası da Yamacın Kenarında

Aralık 2011, Ribat

Baas'la Nereye Kadar?

Arap dünyasında dikta rejimlerine karşı halk hareketleri devam ediyor. Bunların belki en çetrefili Suriye'deki direniştir. Çünkü buradaki dikta rejimiyle olan çıkar hesapları, sadece oradaki dikta rejimini değil onunla yakın menfaat bağı olan önemli güçleri de ciddi şekilde rahatsız etti. Dolayısıyla buradaki Baas saltanatının korunabilmesi için muhalif halk hareketinin yıpratılmasını amaçlayan taktiklere başvurdular. Suriye'deki ayaklanmanın bir halk devrimi değil ABD tarafından planlanan komplo olduğunu, orada rejime başkaldıranların da gerçekte işbirlikçi azınlık olduğunu ileri sürdüler. Cuma namazlarından çıkan büyük kalabalıkların meydanları doldurmasının bu yalanlarını yüzlerine çarpmasına hiç aldırış etmeyerek aynı antipropagandayı ısrarla sürdürmekten vazgeçmediler. Zulme ve haksızlığa maruz kalan kitlelerin, bütün zorlamaları ve engellemeleri aşarak cep telefonlarına kaydettikleri görüntülerin haykırdığı gerçeklere gözlerini kaparken yalancı Beşşar'ın saçmalarını malzeme yapan yıpratma kampanyalarını durdurmadılar.

Ama diktatör yalancı Beşşar'ın zulüm uygulamaları karşısındaki halk seli her gün yeni bir seti yararak ilerliyordu. O diktatörün bu selin önünde duramayacağını, Tunus, Mısır ve Libya'da yaşanan tecrübeler de gözler önüne seriyordu. O yüzden hesaplarını Baas diktasına ayarlayanların da artık kendilerine "Baas'la nereye kadar?" sorusunu sorma ihtiyacı duymaya başladıkları gözleniyor.

Baas Diktasına Bulunan Mazeretler

Suriye'deki Baas diktasını Arap dünyasındaki diğer dikta rejimlerinden farklı tutmanın muhtelif gerekçeleri bulundu. Bunların başında Suriye'nin İsrail karşıtı cephede yer aldığı ve hem Filistin hem de Lübnan direnişine destek verdiği iddiası yer alıyordu. Suriye'nin siyonist işgali tanımadığı ve direniş örgütlerine lojistik destek verdiği doğru olsa da bu ona kendi ülkesinin halkına ağır bir zulüm ve şiddet uygulama hakkı tanımaz. Eğer bu destek öbür yanda milyonlarca Suriyelinin en meşru haklarından ve özgürlüklerinden yoksun kalmasına, binlercesinin hukuksuz bir şekilde zindanlara doldurulmasına, hak aramaya kalktıklarında da ölüm tehdidiyle karşı karşıya gelmelerine mal oluyorsa verilen desteğin hiçbir anlamı kalmaz. Üstelik bu destek mevcut diktaya bağımlı değildir. Dikta rejimini istemeyen halkın da Filistin davası konusunda duyarlı olduğu ve Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek vereceği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla diktanın değişmesiyle, zulüm rejiminin son bulmasıyla daha etkin bir şekilde devam etmesi beklenen bir desteği milyonlarca insanın mağduriyetine yol açan bir zulmün devamına gerekçe sayamayız.

Arap Birliği'nin Siyasi Çözüm Formülü

Geçtiğimiz ay Suriye'yle ilgili olarak gündemi meşgul eden gelişmelerden biri Arap Birliği'nin siyasi çözüm formülü sunması ve bu formülün Baas yönetimi tarafından da kabul edilmesiydi. Siyasi çözüm 30 Ekim Pazar günü Katar'ın başkenti Doha'dan Suriye yönetimine sunuldu. Daha sonra Mısır'ın başkenti Kahire'de Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında da değerlendirildi ve 2 Kasım Çarşamba akşamı Suriye yönetimi tarafından şartsız bir şekilde kabul edildi.

Çözüm formülünde öncelikle sivillerin korunması için tüm silahlı güçlerin meydanlardan çekilmesi, sivil gösterilere herhangi bir silahlı müdahale yapılmaması şart koşuluyordu. İkinci olarak Arap Birliği'nin görevlendireceği gözlemci heyete gelişmeleri izleme imkânı tanınması isteniyordu. Üçüncü olarak tüm uluslararası basın mensuplarına gelişmeleri takip konusunda kolaylık sağlanması, ülke içinde dolaşarak hadiseleri yakından izlemelerine imkân verilmesi isteniyordu. Bütün bunlardan sonra da hadiselerin nispeten istikrar kazanmasının ardından, en geç iki hafta içinde yönetimin muhalefetle masaya oturup diyalog başlatması, böylece diyalog yoluyla siyasi çözümlere geçiş merhalesine girilmesi talep ediliyordu.

Suriye yönetiminin sunulan formülü şartsız kabul etmesi kabul tarihinden itibaren istenenleri yerine getirmeye başlama sözü vermesi anlamına geliyordu. Suriye muhalefeti Baas diktasının daha önce de benzer sözler vermesine ve açıklamalar yapmasına rağmen tutumunu değiştirmediğini bildiği için bu taahhüdüne de güvenmemişti. Ama Arap Birliği'nin tavrını netleştirmesi için bekleyip görmeyi tercih etti. Bu konudaki tavrını bildirmek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla muhalefeti temsil eden Suriye Ulusal Konseyi'nden bir heyet Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi ile Kahire'de görüşme yaptı. Heyetin talebi üzerine Arap Birliği'nin Suriye rejimine taahhüt ettiği uygulamaları gerçekleştirmesi için baskı yapması ve gelişmeleri yakın takibe alması kararlaştırıldı.

Baas Diktası Kan Dökmeyi Durdurmadı

Normalde Arap Birliği teşkilatı Suriye olaylarına böyle kesin bir müdahalede bulunmakta çok geç kalmıştı. Bununla birlikte sunduğu formül Suriye'deki Baas yönetiminin sivil bir çözüm seçimine yönelebilmesi için iyi bir fırsattı. Ama ne yazık ki dikta rejimi bu fırsatı değerlendirmeye yanaşmadı.

En azından bir güven ve olumlu yaklaşım oluşmasına vesile olacak kadar şiddete, katliamlara, cinayetlere ara verme ihtiyacı bile duymadı. Bir insan hakları kuruluşu durumundaki el-Mersad'ın verdiği bilgilere göre çözüm formülünün kabul edilişinin hemen ertesi gün olan 3 Kasım Perşembe günü sadece Humus'ta gerçekleştirdiği baskınlarda en az yirmi kişiyi öldürdü.

Öldürmeler ertesi gün yani Arap baharı eylemlerinin gerçekleştiği ülkelerde bir hareket günü olarak değerlendirilen Cuma günü de devam etti. Direnişçiler 4 Kasım Cuma'yı "Allahu Ekber Cuması" olarak adlandırıp yine camilerde sivil gösteriler düzenlemeyi kararlaştırmışlardı. Ama rejimin adamları halkın sivil gösterilerine yine silahlarla karşılık verdiler ve Cuma namazından önce yine Humus'ta üç kişi öldürüldü. Namaz sonrasında da gösterileri dağıtmak amacıyla Şam, Lazkiye, İrbid, İdleb ve Der'a'da on sekiz kişiyi öldürdüler. Bunun yanı sıra çok sayıda insan da yaralandı ve yüzlerce insan göz altına alındı.

Saldırılar, cinayetler ve katliamlar söz konusu Cumayı takip eden Kurban bayramı günlerinde de kesintisiz bir şekilde devam etti. Öyle ki dikta yönetimi insanlara mübarek Kurban bayramında bile nefes aldırmadı.

Bütün bu saldırılar, katliamlar ve cinayetler Baas diktasının uzlaşmaya yanaşmadığını, sözünde durmadığını, taahhütlerini yerine getirmek istemediğini gösteriyordu. Zaten Arap Birliği'nin sunduğu formülü kabul ederken güven verici olamamasının sebebi de geçmişte aynı tutumu sergilemiş olmasıydı.

Diktatör Neden Uzlaşmıyor?

Bu ülkedeki dikta rejiminin başlangıçta vaat ettiği reformları gerçekleştirme konusunda en ufak bir ümit vermemesi, sonrasında da uzlaşmaya yanaşmaması ve Arap Birliği'nin sunduğu formülü uygulama konusundaki taahhütlerini yerine getirmemesi gerçekleştirilecek değişimin kendi sultasının sonu olacağından korkması yüzündendir. Çünkü halkın desteğinden tamamen yoksun olduğunu ve halka siyasi özgürlüğünü vermesi durumunda bu halkın onu bir daha tercih etmeyeceğini biliyor. Halkın desteğine güveni olsaydı yapacağı değişimin ona da itibar kazandıracağını, silahın gücüyle değil halkın desteğiyle sürdürülecek iktidarın çok daha onurlu ve önü açık bir iktidar olacağını düşünürdü.

Aslında bu gerçeği kabullenerek onurlu bir şekilde çekilmeye yanaşsa belki yine değişime razı olur. Ama sahip olduğu saltanatı kaybetmek istemediğinden, onu da sivil destekle değil kurduğu mafya organlarıyla ve silahın gücüne başvurarak sürdürebileceğini düşündüğünden uzlaşmaya yanaşmıyor.

Çözülen Orduyla Nereye Kadar?

Baas diktası saltanatını ancak silahın gücüyle sürdürebileceğini düşünüyor. Ama bunun için dayandığı ordusunun da çözülmeye başladığı dikkatlerden kaçmayan bir gerçek. Ordudan ayrılanların sayısının on beş bini aştığı tahmin ediliyor. Bu sayı her geçen gün artıyor. Ayrılanların önemli bir kısmı yine ordudan ayrılmış bir subay olan Albay Riyad el-Es'ad'ın başkanlığında gerilla savaşı yürüten Özgür Suriye Ordusu'nun saflarına katıldı.

Suriye muhalefeti normalde silahlı direnişi tercih etmedi ve sürekli meydanlarda sivil gösteriler düzenledi. Ancak ordudan ayrılanların oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu devletin cephesinde yer alan askere karşı gerilla savaşı başlattı.

Ayrılanların ve muhalif cephenin saflarına geçenlerin artması devletin cephesinde ciddi bir çözülme yaşanması sonucunu doğuracaktır. O yüzden dikta rejimini en çok bu kopmalar endişelendiriyor. Bu sebeple askerî mekanizmanın ayrılmaları ve kaçışları önlemek için çok sıkı bir denetleme başlattığı, kendi askerini arkadan yine kendi askeriyle tehdit ettiği, kaçanların arkadan vurulması için sürekli tetikte olunmasını istediği haberlerde dile getiriliyor.

Suriye yönetimi kaçışları engellemek için kara propaganda taktiğini de kullanıyor. Bu amaçla kaçanların Türkiye'den yardım aldıkları iddiasında bulundu. Ancak bu iddiayı Özgür Suriye Ordusu'nun başkanı Riyad el-Es'ad yalanladı ve kaçanların, kendilerinden istenen cinayetleri ve katliamları vicdanlarının kabul etmemesi sebebiyle kaçtıklarını söyledi.

Baas diktasının kaçarken öldürülen askerlerin de gerilla güçleri tarafından öldürüldüğünü iddia ettiği ve cenazelerini bu iddiayla resmî törenlerle kaldırdığını dile getiren haberler de yayınlandı.

İki Ölüm Tehdidi Arasındaki Halk

Suriye'deki dikta rejiminin sürekli şiddeti, saldırıyı ve katliamı tercih etmesi burada özgürlük için meydanlara çıkan halkın iki ucunda da ölüm tehdidi olan bir yolda kalması anlamına gelir. Bu tehdit her iki ucun dikta rejiminin silahlı güçleri tarafından kesilmiş olmasından ileri geliyor. Fakat geriye dönüş dikta rejiminin sultasını yeniden onaylamak, ileri gitmek ise buna son vermek için kapıları zorlamak demektir. İleri gidişte onurlu yaşamla onurlu ölümden biri var. Geri dönüşte sefil bir şekilde ölüm ile esaret altında, aşağılanarak yaşamaktan biri var. Böyle bir tercihle karşı karşıya kalan halk geriye dönüşü kolay kolay seçmez. Baas diktasının zulüm ve şiddeti sürekli artırmasına rağmen halkın yine de kararlılığından bir şey kaybetmemesi, meydanlara dökülen kalabalıkların ve direnişe desteğin artması da bunu gösteriyor.

Beşşar'la Yola Devam Edilemeyeceği Anlaşıldı

Hem rejimin uzlaşmaya kesin bir şekilde yanaşmaması, siyasi çözüm formülüyle ilgili taahhütlerini de yerine getirmeyerek uzlaşma ihtimaliyle ilgili tüm beklentileri yok etmesi sebebiyle ülke içindeki kitlesel direnişin yaygınlaşması ve ordudan ayrılmaların devletin silahlı gücünü günden güne zayıflatması hem de ülke dışındaki muhalefetin siyasi ve diplomatik atakları Suriye'de diktatör Beşşar Esed'le yola devam edilmesi ihtimalinin artık kalmadığını gösterdi. Arap Birliği'nin sergilediği tavırda, Türkiye'nin tutumunu sertleştirmesinde ve muhtelif Arap ülkelerinin araya mesafe koymasında bu kanaatin etkili olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü bunların hiçbiri Suriye'yi tümüyle gözden çıkaramaz ve bu ülkenin stratejik önemini göz ardı edemez. Ama Beşşar yönetimiyle köprüleri atma noktasına doğru hızla ilerledikleri görülüyor. Bu tutum artık Beşşar'la devam edilemeyeceği konusunda çok güçlü bir kanaat oluştuğunun işaretidir.

Hesaplarını Baas'a Ayarlayanlar Yanılgıdaydı

Bazı ülkeler, Suriye'yle ilgili hesaplarını mevcut yönetimle olan güçlü ilişkilerine ve irtibatlarına bağladıklarından çözümü de yine bu yönetimin devamında aradılar. Bazıları Baas yönetimini her yönden sahiplenip ona yöneltilen eleştirileri bile haksız bulurken bazıları da göstermelik de olsa birtakım reform çağrılarında bulundular. Ama her hal ü kârda stratejilerini, diplomatik planlarını ve hesaplarını Beşşar yönetiminin devamına ayarlamışlardı. Bu ayarlamalarını haklı gösterebilmek için de kendilerine göre muhtelif gerekçelerden yararlanmaya çalıştılar.

Fakat hesaplarını Baas rejiminin devamına ayarlayanlar yanılgıdaydı. Çünkü bu rejim halkından kopuk, bu halkın tepesinde silahın gücüne dayalı bir totaliter baskı rejimi kurmuş yönetimdi. Oysa halklarda bu tür baskı rejimlerine karşı bir uyanış hareketi başladı ve özgürlük talepleri her geçen gün biraz daha belirgin bir şekilde dışa yansıyor. Bu durum karşısında halkıyla savaş halindeki bir dikta rejiminin önü açık olamaz. Nitekim Tunus, Mısır, Libya ve son durumu itibariyle Yemen'de yaşanan tecrübeler bunu ortaya koyuyor. O yüzden Beşşar yönetimiyle ikili çıkar hesaplarına dayalı ilişkileri olan yönetimlerin de en azından Beşşar sonrası için bir strateji geliştirmeleri, bu rejime tepkili kesimleri karşılarına almamaları gerekirdi. Ama bu konuda çok yanlış bir tutum sergilediklerini gördük.

İrtibatlı Yazılar:

  • Aklın Konuşması İçin Silahlar Susmalı
  • Kirli Hesapların Mazlumu Suriye Halkı
  • Hedefte Yine Mazlum Halk
  • Oyunlar Arasında Kalan Mazlum Halk
  • Gözlemci Arap Birliği
  • Suriye Halkı Baas'ı İstemiyor
  • Zulüm Zulümle Değil Direnişle Yıkılacak
  • Beşşar Yolun Sonuna Yaklaşıyor
  • Suriye'de Sınav Cuması
  • "Benim Zalimime Dokunmayın!"
  • Suriye'nin Uluslararası Boyutu
  • Suriye'ye Müdahale Nasıl Olmalı?
  • Baas Savaşının Medya Cephesi
  • Zulmün Mezhebi
  • Suriye Direnişi ve Çarpıtmalar
  • Şam'ı Yakan Ateş
  • İstanbul'da Suriye Buluşması
  • Esed Reformları Başlattı
  • Zulmü Alkışlayamam Zalimi Asla Sevemem
  • Beşşar Tatmin Edemedi
  • Kan Üzerine Reform