4 Kasım 2011 Cuma, Yeni Akit
Arap Birliği, Suriye'deki dikta rejiminin uzun bir süre kan dökmesinden sonra meseleye biraz ciddi şekilde el atarak bir çözüm formülü hazırlayıp bunu görüşmek üzere Mısır'ın başkenti Kahire'de Dışişleri Bakanları düzeyinde toplantı düzenledi. Toplantı sonunda Suriye'nin sunulan formülü onayladığı açıklandı.
Özetle ifade etmek gerekirse formül Baas rejiminden gösterilere silahlı müdahalelere son vermesini, sivil gösteriler karşısında şiddete başvurmamasını, siyasi muhalefetin kitlesel eylemleri başlatmasından bu yana olaylarda tutuklananların tümünü serbest bırakmasını, Arap Birliği'nin tüm sivil kuruluşlarının temsilcilerine, basın mensuplarına uluslararası medya organlarına ülkeye girerek hadiseleri izleme ve olayları takip amacıyla girenlere kolayca dolaşma imkânı sunmasını istiyor. Bu talepler formülün birinci merhalesini oluşturuyor. İkinci merhalede ise hükûmetle muhalefet arasında bir diyalog başlatılması isteniyor. Bu diyaloğa da en geç iki hafta sonra başlanması ve siyasi çözüm arayışı için bir Ulusal Kongre oluşturulması isteniyor. Kongre'de tabii ki halk direnişini temsil eden siyasi muhalefet de temsil edilecek.
Kahire'deki toplantıya Suriye adına bu ülkenin Arap Birliği teşkilatındaki daimi temsilcisi Yusuf Ahmed katıldı ve hükûmeti adına formüle onay verdiğini bildirdi.
Baas diktasına karşı sivil siyasi mücadeleyi sürdüren muhalefet normalde Esed yönetiminin bu formüle onay vermesi üzerinde ciddi tereddütler taşıyor. Bu tereddütlerinin en önemli sebebi gerek Beşşar Esed'in on bir yıllık yönetiminin bu türden birçok taahhüt ve reform vaadi içermesine rağmen fiiliyatta bir şey ortaya konmamış olması, gerekse halk direnişinin başlatıldığı Mart 2011'den sonra özellikle resmî şiddetin durdurulacağına dair daha başka taahhütlerinin olmasına rağmen saldırıların, katliamların ve cinayetlerin kesintisiz bir şekilde sürmesi. Dolayısıyla muhalefet adına açıklama yapan birçok kişi Baas diktasının sözünde duracağından ciddi şekilde şüphe duyduğunu vurguladı.
Buna rağmen yine de Suriye'deki halk direnişinin arzusu iç savaş değil özgürlüklere dayalı bir sivil dönüşüm olduğu için Arap Birliği'nin sunduğu formüle olumlu yaklaşmayı yeğledi. Bu konudaki tutumu, halk direnişinin başlamasından beri geçen sekiz aya yakın süre içinde dikta rejiminin çok sayıda cinayet gerçekleştirmesine, büyük suçlar işlemesine rağmen yine de muhalefetin reform temelli siyasi dönüşüm formülüne kapıyı açık tuttuğunu gösteriyor. Zira halk direnişinin talebi yıllardan beri süren diktatörlüğün son bulması ve insanlara özgürlüklerinin verilmesidir. Silahlı şiddet halkın ve özgürlük mücadelesinin aleyhine çalışıyor. Kan ve şiddetle ayakta duran dikta rejiminin bunda kaybettiği fazla bir şey yok. O, halkın evlatlarının birini diğerine karşı meydana sürme yani birini ötekine vurdurma politikasıyla saltanatını sürdürüyor.
Özgür Suriye Ordusu da zaten bu politikadan doğdu. Silahlarını kardeşlerine çevirmek istemeyenlerin bazılarını dikta rejiminin adamları arkadan vurdu. Bazıları da tuzağı erken fark ederek kaçmayı başardılar. Sonra onlar Ahraru Ceyşi Suriye adını verdikleri bir gerilla gücü oluşturdular. Normalde Suriye Ordusunun Özgürleri anlamına gelen bu isimlendirme Türkçede Özgür Suriye Ordusu diye yaygınlaştı. Bu şekilde kaçanların sayısının on bini aştığı tahmin ediliyor ve sürekli artıyor. Zaten Baas diktası da bu yüzden kan kaybettiğini ve ordusunun yakın zamanda dağılma noktasına gelme riskiyle karşı karşıya olduğunu anlamaya başladı; o yüzden formüle onay verdi.
Ama halk direnişi artık içi boş vaatlere ve güvencesi olmayan taahhütlere değil fiiliyata, verilen sözlerin garantisine itibar edecektir. Çünkü Suriye'de gerçekten güven verici bir dönüşüm gerçekleştirilmesi ve dürüst seçimler yapılması durumunda Baas diktasının kaybedeceği kesindir. Bunu Baas diktası da biliyor. O yüzden söz verse dahi güven veremiyor. Çünkü halk desteğiyle değil silahların gücüyle saltanatını sürdürüyor.
Gösterilerin koordinasyon komitesi bugün yine Cuma sonrası sivil gösteriler için meydanlara çıkılmasını istedi ve "Baas diktası kabul ettiği formüle ne kadar bağlı kalacak göreceğiz" dedi. Bu açıdan bugün Suriye'de dikta rejimi için bir Sınav Cuması olacak.
5 Kasım 2011 Cumartesi, Yeni Akit
Malum olduğu üzere Cuma günleri Arap dünyasındaki diktatörlere, zalimlere, tağutlara karşı başlatılan halk direnişinde eylem motorlarına yakıt verme günleri olarak değerlendirildi. Bu açıdan Cuma'nın Arap Baharı olarak adlandırılan kitlesel başkaldırı hareketinde özel yeri ve anlamı var. Her Cuma'ya ayrı bir isim verilerek kitlesel başkaldırı hareketine her hafta yeni bir enerji ve güç kazandırıldı. Bundan dolayı camiler aktivite ve eylemlerin hareket noktası olarak değerlendiriliyor.
Suriye'deki Baas rejimi de cami ve Cuma'nın fonksiyonunu gördüğü için camileri sürekli murakabe altında tutuyor, Cuma günleri ve bilhassa Cuma namazı öncesi ve sonrasında çok sıkı kuşatmaya alıyor.
Suriye direnişi, düne yani 4 Kasım 2011 Cuma'ya da "Cumu'atu Allahu Ekber ala Kulli men Tağa ve Tecebber" yani "Allah Taşkınlık Eden ve Büyüklenip İleri Giden Herkesten Yücedir Cuması" adını verdi. Kısaca "Allahu Ekber Cuması" dendi.
Dünkü Cuma'nın ayrı bir önemi daha vardı. Suriye'deki Baas diktasının Arap Birliği'nin sunduğu çözüm formülünü kabul etmesinden sonraki ilk sivil gösterilerin düzenleneceği Cuma'ydı. O yüzden Baas diktası kabul ettiği formüle ne kadar bağlı kaldığı konusunda ilk sınavdan geçiyordu ve bu sınav onun samimiyetini, inandırıcılığını gözler önüne serecekti. Ondan dolayı biz de dünkü yazımızda "Suriye'de Sınav Cuması" başlığını kullanmıştık. Sınav Cuması derken kastımız hakim sistem açısından rolü ve anlamıydı. Yani direnişin düzenleyeceği gösteriler ve eylem açısından "Allahu Ekber Cuması", hâkim sistemin kabul ettiği anlaşmaya bağlılığını ortaya koyması açısından da bir sınav Cumasıydı.
Suriye'deki direniş özgürlüğünü elde edinceye ve totaliter dikta yönetimini dize getirinceye kadar kararlı bir şekilde ama silahla değil sivil mücadeleyle yoluna devamdan vazgeçmeyeceğini gösterdi. Dikta rejiminin sözünde durmayarak bir gün önceki Perşembe, Humus'ta 20 kişiyi katletmesine, değişik şehirlerde tutuklamalar yapmasına, Cuma namazı öncesi baskınlar düzenleyerek cinayetler gerçekleştirmesine ve camileri tanklarla kuşatmasına rağmen halk büyük kalabalıklarla Cuma namazı sonrası meydanlara döküldü. Allahu Ekber diye haykırdı. Tağutların bugün insanları vahşice katletseler de bir gün mutlaka kaçacak delik arayacaklarını, belki de lağım fareleri gibi kanalizasyon borularına girmek zorunda kalabileceklerini seslendi. Böylece Allahu Ekber Cumasını kazandı.
Diktatör Esed ise sözünde durmadı. Arap Birliği'nin sunduğu formülü kabul ettiğini iddia etmekle aslında zaman kazanmaya çalıştığını, cinayet ve katliamlarla özgürlük mücadelesini susturma politikasından vazgeçmediğini bir kez daha ortaya koydu. Böylece sınavı kaybetti. Çünkü o özgürlüklerin önünü açması durumunda da sınavı kaybedeceğini, arkasında hiçbir halk desteği olmadığını, dolayısıyla o halka kendi tercihini yapma imkânı vermesi durumunda daha büyük başarısızlık göstereceğini çok iyi biliyor. Ondan dolayı şiddet ve zulümle elindeki tüm gücü kullanarak, arkasındaki destekten son raddesine kadar yararlanarak ayakta kalmak için uğraşıyor. Arap Birliği'nin sunduğu formülü kabul etmesinin de sadece bir oyun ve taktik olduğu, samimi ve gerçekçi olmadığı bir kez daha açığa çıktı.
Ama öte yandan ordusunun sürekli dağılması sonunu yaklaştırıyor. Şu ana kadar ordudan ayrılanların sayısının on bini geçtiği kesin. Bazıları bu sayının on beş bine kadar ulaştığını söylüyor. Suriye rejimi bu askerlerin Türkiye'den maddi destek aldıkları için kaçtıklarını ileri sürüyor. Ama kaçanlar kesinlikle bu sebeple değil vicdanları kendilerine emredileni yapmaya müsaade etmediği için kaçtıklarını söylüyor ve sayının sürekli artacağını dile getiriyorlar. Kaçanların içinde özel birliklerden istihbarata kadar ordunun en önemli birimlerinden elemanlar var. Başarabilenler silahlarını yanlarında götürüyor ve Özgür Suriye Ordusu çatısı altında gerilla savaşı verenler onlar. Kitlesel halk direnişi içinde yer alanlar kesinlikle silahlı çatışmaya girmiş değiller. Ama öldürülen askerlerin hepsi çatışmalarda öldürülmüş değil. Bazıları da kaçmaya çalışırken arkadan vurularak öldürülüyor. Baas rejimi onların cenazelerini de kullanıyor ve çatışmalarda öldürülmüş gibi resmi törenlerle gömüyor.