Mahmud Ebu Henud'un Şehid Edilişi

27 Kasım 2001 Salı, Cuma dergisi

Mahmud Ebu Henud, Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin Batı Yaka bölgesi sorumlusuydu. O, Filistin halkının bağımsızlığı ve kutsal Filistin topraklarının işgalden kurtarılması için verilen mücadelede sürekli ön saflarda yer almaya çalıştı.
Mahmud Ebu Henud'un Mercu'z-Zuhr sürgününde olduğu sırada bir arkadaşıyla birlikte çekilmiş fotoğrafı. İşgal devleti 1992 yılının sonunda Filistin'deki mücadele ve direnişin öncülerinden olan 415 kişiyi gece yarısı evlerinden alarak gözleri bağlı bir şekilde Güney Lübnan'ın Mercu'z-Zuhr bölgesine bıraktı. Bu kişiler orada bir yıl kadar kaldılar. Bu süre içinde yeniden vatanlarına dönmek için direndiler.
Mahmud Ebu Henud'un işgalci siyonistlerin kuklası özerk yönetim tarafından yargılandığı sırada çekilmiş bir fotoğrafı. Ebu Henud değişik zamanlarda hem İsrail işgal devleti hem de Arafat'ın sözde özerk yönetimi tarafından zindana atıldı.
İşgalci vahşilerin saldırısına maruz kalan ve üzerine on adet roket fırlatılan araç. İşgalciler ABD yapımı Apaçi helikopterlerinden Ebu Henud ile iki arkadaşının bulunduğu arabanın üzerine tam on adet roket fırlattılar. Tabii bu saldırıda araba tamamen paramparça oldu. İçinde bulunan Ebu Henud ile iki arkadaşının cesetleri de aynı şekilde parçalanarak organları sağa sola savruldu.
Mahmud Ebu Henud'un annesi. Ebu Henud'un şehit edilmesi bütün Filistin'de geniş çaplı tepkilere sebep oldu. Batı Yaka'nın Cenin şehrinde düzenlenen cenaze merasimine elli bin kişi katıldı. Bunun yanı sıra gerek Batı Yaka'da ve gerekse Gazze bölgesinde on binlerce kişinin katıldığı geniş çaplı gösteriler düzenlendi.

Mahmud Ebu Henud, Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin Batı Yaka bölgesi sorumlusuydu. O, Filistin halkının bağımsızlığı ve kutsal Filistin topraklarının işgalden kurtarılması için verilen mücadelede sürekli ön saflarda yer almaya çalıştı. Bu uğurda da her türlü fedakarlığı göze almaktan çekinmedi. Tabii onun bu gayretkeşliği başına çeşitli sıkıntıların gelmesine sebep oldu. Değişik zamanlarda hem İsrail işgal devleti hem de Arafat'ın sözde özerk yönetimi tarafından zindana atıldı.

Ebu Henud, Mercu'z-Zuhr sürgünleri arasında yer almıştı. İşgal devleti 1992 yılının sonunda Filistin'deki mücadele ve direnişin öncülerinden olan 415 kişiyi gece yarısı evlerinden alarak gözleri bağlı bir şekilde Güney Lübnan'ın Mercu'z-Zuhr bölgesine bıraktı. Bu kişiler orada bir yıl kadar kaldılar. Bu süre içinde yeniden vatanlarına dönmek için direndiler. Birtakım uluslararası güçler ve devletler onları dünyanın muhtelif yerlerine yerleştirmek için tekliflerde bulundu. Ama onlar yeniden kendi öz yurtlarına dönmek dışında hiçbir çözümü kabul etmediler. Bunun iki önemli sebebi vardı: Birincisi: Bu 415 kişi Filistin'deki direnişin lider ve öncü kadrosunu oluşturuyordu. Dolayısıyla onların Filistin toprakları dışına atılması Filistin toprakları içindeki mücadele ve direniş azmini olumsuz yönde etkileyebilirdi. İkinci olarak işgal devletinin bu kişileri Filistin dışında herhangi bir yere yerleştirmeyi kabul ettirebilmesi halinde ikinci merhalede yeni bir kalabalığı Filistin toprakları dışına bırakma cüreti göstermesi ve onları da dünyanın herhangi bir ülkesine yerleştirmek için çaba sarf etmesi kuvvetle muhtemeldi. Bu durum ise Filistin'deki bağımsızlık mücadelesinin beyin kadrosunun tedrici bir şekilde Filistin topraklarının dışına taşınması böylece işgal devletinin o topraklarda kendini rahat hissetmeye başlaması gibi bir sonuç doğuracaktı. İşte Mercu'z-Zuhr sürgünleri bunu bildiklerinden her türlü zorluğa ve sıkıntıya katlanarak, yurtlarına dönmeleri durumunda birçoklarının kendilerini işgal devletinin zindanlarında bulacağını, herhangi bir ülkeye yerleştirilmeyi kabul etmeleri durumunda ise dünyevi açıdan rahata kavuşacaklarını bilmelerine rağmen yeniden öz yurtlarına dönme dışında hiçbir teklifi kabul etmediler. Bulundukları kampın adını da "Yurda Dönüş Kampı" olarak adlandırdılar. Sonuçta bir yıl süren bir ısrarın neticesinde işgal devleti bu insanların yeniden Filistin topraklarına dönmelerine razı olmak zorunda kaldı. Ama tahmin edildiği gibi birçoklarını, daha ailelerini görmelerine bile fırsat vermeden zindana attı. Ama bu dönüş işgal devletinin Filistin'deki İslami mücadelenin beyin kadrosunu Filistin toprakları dışına taşıma planının başarısız kalmasına sebep oldu. İşte Mahmud Ebu Henud da bu sürgünlerin ve yurtlarına dönmek için ısrar edenlerin arasındaydı.

Ebu Henud, işgal devleti karşısında destansı kahramanlıklar da göstermiştir. Örneğin Aksa İntifadasının başlamasından birkaç hafta önce Batı Yaka'nın Nablus şehri yakınında bulunan Kuzey Asira köyünde Mahmud Ebu Henud karşısında bin kişilik bir işgal birliği başarısız kalmış ve Ebu Henud birkaç saat süren çatışma neticesinde onları savmayı başarabilmiştir. Bu başarısızlığın sebeplerinden biri işgal güçlerinde etkisini gösteren moral yıpranma ve çözülmeydi. Bu moral yıpranma ve çözülme İsrail askerleri arasında uyuşturucu kullanımının da hızla yayılmasına sebep olmaktadır. Bu gerçek bizzat İsrailli yetkililer tarafından da itiraf edilmiştir.

Ebu Henud uzun süreden beridir işgalci siyonistler tarafından birinci derecede aranan kişi olarak ilan edilmişti ve tüm işgalci güçler onun peşine düşmüştüler. Sonuçta geçtiğimiz hafta Cuma gecesi (23 Kasım 2001 gecesi) işgal güçleri onun aracını Batı Yaka'nın Nablus şehri yakınlarında dağlık bir bölgede tespit ettiler. İşgalciler aracın yerini tam olarak görebilmek için önce aydınlatma bombaları kullandılar. Ardından ABD yapımı Apaçi helikopterlerinden arabanın üzerine tam on adet roket fırlattılar. Tabii bu saldırıda araba tamamen paramparça oldu. İçinde bulunan Ebu Henud ile iki arkadaşının cesetleri de aynı şekilde parçalanarak organları sağa sola savruldu. Öyle ki olay yerine gelenler önce ceset parçalarının kimlere ait olduğunu tespit edemediler. Parçaları önce bir hastaneye götürdüler ve orada yapılan teşhis sonucunda öldürülen kişilerin kimler olduğunu tespit ettiler. Bu tespite göre HAMAS'ın askeri kanadının Batı Yaka bölgesi sorumlusu ve işgal devletinin birinci derecede aranan kişi olarak ilan ettiği Mahmud Ebu Henud ve arkadaşları Eymen ve Me'mun Haşayike adlı kişiler şehit edilmişlerdi.

İşgalcilerin Ebu Henud'un arabasına tam on adet roket fırlatmaları içlerindeki kin, nefret ve vahşet ruhunu dışarıya yansıtmaları anlamına geliyordu. Çünkü daha önce de benzer saldırılar gerçekleştirilmiş ve sadece bir roket fırlatılması suretiyle arabanın paramparça edildiği görülmüştü. Ama işgalciler Ebu Henud'un arabasını hedef alırken içlerindeki vahşet ruhunu yansıtmak için on adet roket fırlattılar. Bunu yaparken adeta helikoptere yerleştirilen roketleri değil içlerindeki kin ve nefret duygularını boşaltıyorlardı.

Ebu Henud'un aracının yerinin tespit edilebilmesi ve işgalci saldırganların saldırılarına hedef olması önemli bir konuyu yeniden gündeme taşıdı. İşgal yönetimiyle özerk yönetim arasındaki güvenlik işbirliği konusunu. Bu konu daha önce de tartışılıyordu ve Filistin'in bağımsızlığında ısrar edenler bu işbirliğine karşı tepkilerini açıkça ortaya koyuyorlardı. Ama Ebu Henud'un öldürülmesi sonucunda bu konu daha fazla tartışılır oldu. Çünkü Ebu Henud'un yerinin tespit edilebilmesi özerk yönetimin istihbarat elemanlarının işgal devletine yardımcı olduğuna işaret ediyordu. Nitekim HAMAS'ın Gazze bölgesindeki sorumlularından Prof. Abdülaziz Rantisi yaptığı bir açıklamada, Ebu Henud'un arabasının tespit ve takip edilebilmesinin Filistinlilerin arasında dolaşan birtakım kirli ellerin bulunduğunu gösterdiğine işaret ederek bu kirli ellerin de mutlaka tespit edilip ortaya çıkarılacağını ve Filistin halkının onlara da gereken cezayı vereceğini dile getirdi. Filistin'in değişik bölgelerinde de özerk yönetimle işgal devleti arasındaki güvenlik işbirliğine son verilmesi çağrısıyla gösteriler düzenlendi. Özerk yönetimin kontrolüne verilen bölgelerde faaliyet yürüten Kurtuluş Partisi (Hizbu'l-Halas) da özerk yönetimi işgal devletiyle tüm görüşmelerini durdurmaya çağırdı.

Özerk yönetimle işgal devleti arasındaki güvenlik işbirliği konusu zaman zaman haberlere yansımaktadır. Hatta yapılan bazı güvenlik işbirliği anlaşmalarının içeriği konusunda muhtelif İsrail gazetelerinde haberler yer almıştır. Ancak bu işbirliğinin pratiğe nasıl yansıdığı konusunda kamuoyuna yeterince bilgi verilmemektedir. Fakat işgal devletinin özellikle son dönemde gerçekleştirdiği cinayetlerde izlediği metot ve hedef alınan kişilerin yerlerini tespit edebilmesi bu işbirliğinin pratiğe yansıyış tarzı hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu durum Şaron'un vahşi cinayetlerinde Arafat'ın kirli ellerinin de payının olduğunu ortaya koymaktadır.

Şaron'un vahşi cinayetlerinde ayrıca ABD'nin vermiş olduğu Apaçi helikopterleri kullanılmaktadır. ABD bu helikopterleri özellikle "nokta operasyonları" adı verilen saldırılar için geliştirmiş ve isteyen herkese de vermiyor. Belirlenmiş hedefi vurmak için yeterli donanıma sahip. Siyonist işgal devleti daha önce belli kişilere yönelik suikastlarda daha çok istihbarat elemanlarını veya satın alınmış canileri kullanıyordu. Ancak bundan bir iki yıl önce bu yönde yaptığı denemelerinde başarısız kaldı ve bazı elemanlarını da ele verdi. Bu yüzden artık istihbarat elemanlarını veya kiralık katillerini kullanarak cinayet gerçekleştirme konusunda zorluk çekiyor. İşte ABD onun bu konudaki sıkıntısını gidermek amacıyla, belli kişilere ve noktalara havadan saldırı amacıyla geliştirdiği ve isteyen herkese de vermediği verse bile kendisinin belirlediği sınırlar dahilinde kullanılmasını şart koştuğu Apaçi helikopterlerini siyonist işgal güçlerinin hizmetine sundu. "Beyrut kasabı" olarak bilinen Şaron da son dönemde İsrail başbakanlığı koltuğuna oturduktan sonra, Filistin direnişinin lider kadrosuna yönelik cinayetlerinde hep bu helikopterleri kullandı. Dolayısıyla onun bu vahşi cinayetlerinde ABD'nin de payının olduğunu söylemek mümkündür.

Bu durum siyonist işgal devletinin kasap unvanlı başbakanının vahşi cinayetlerini tek başına gerçekleştirmediğini, bir tarafta kendi halkının davasına ihanet eden birinin diğer tarafta ise dünya jandarmalığına soyunarak her tarafta kan döken birinin yardım ve destekleriyle bu işleri başarabildiğini göstermektedir. Bu durum ise insanlığın şu an karşı karşıya olduğu durum hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Bu olay aynı zamanda Arafat'ın Filistin davasıyla ilgili olarak söylediği içi boş lafların inandırıcılıktan ve samimiyetten uzak göstermelik laflar olduğunu ortaya koymaktadır.

Ebu Henud'un şehit edilmesi bütün Filistin'de geniş çaplı tepkilere sebep oldu. Batı Yaka'nın Cenin şehrinde düzenlenen cenaze merasimine elli bin kişi katıldı. Bunun yanı sıra gerek Batı Yaka'da ve gerekse Gazze bölgesinde on binlerce kişinin katıldığı geniş çaplı gösteriler düzenlendi. Gösterilerde bir yandan özerk yönetimle işgal devleti arasındaki güvenlik işbirliğinin son bulması istenirken bir yandan da Ebu Henud'un intikamının alınması talep edildi. HAMAS'ın askeri kanadının yetkilileri de Ebu Henud'un intikamının mutlaka alınacağını vurguladılar.

Ebu Henud'un şehit edilmesinden sonra işgal devletinin tüm güvenlik organları ileri derecede alarm durumuna geçirildiler. Buna rağmen Ebu Henud'un intikamı için ilk etapta iki eylem gerçekleştirildi. Bunlardan birisi Gazze'nin ortasında bulunan Kefar Darom yahudi yerleşim merkezini bekleyen işgal güçlerine yönelik havan toplu saldırıydı. Bu saldırıda bir işgalci asker öldürüldü, iki asker de yaralandı. İkinci eylem ise 1948'de işgal edilmiş topraklarla Gazze bölgesi arasında geçiş kapısı olarak kullanılan Erez sınır kapısını bekleyen işgalci askerlere yönelik istişhadi eylemdi. İşgal yönetimi bu olayda iki askerinin yaralandığını iddia etti. Ancak işgal devleti bu gibi eylemlerdeki gerçek kayıplarını gizlediğinden bu bilginin doğru olup olmadığı tam olarak bilinmiyor. Özellikle Erez geçiş kapısı işgal devleti açısından önemli olduğundan dolayı bu noktanın riskli hale gelmesi bu noktayı bekleyecek askerlerin sürekli ölüm tehdidi yaşamaları gibi bir sonucu doğuracaktır. Bu yüzden işgal devletinin böylesine önemli bir noktaya yönelik eylemde verdiği kayıplarını tam olarak açıklamamış olması kuvvetle muhtemeldir.

HAMAS, işgal devletine yönelik intikam eylemlerinin devam edeceğini ve saldırgan Şaron'un cezasının mutlaka verileceğini bildirdi. Zaten Şaron bir yandan saldırı politikasını sürdürürken bir yandan da kendi gazını tüketmektedir. Çünkü bu tür saldırıların işgal devletine de bayağı ağıra mal olduğu bilinmektedir. Ama o bütün kozlarını sonuna kadar oynamak ve Filistin direnişine öncülük edenleri tasfiye planını yürütmek istiyor. Ama bu planının İsrail işgal devletine birçok şey kaybettirdiğini bizzat İsrail kaynakları dile getirmektedirler. Mahmud Ebu Henud'un şehit edilmesi de İsrail'e epey pahalıya mal olabilir. Özellikle İsrail için epey sıkıntıya sebep olan güven kaybının daha da artacağı kesin.