Hicretin Güncel Şekli: Mülteciler Sorunu

Kasım 2012, Ribat

Hicret: İnancını Koruyabilmek İçin Yurdundan Vazgeçmek

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"Melekler, kendilerine haksızlık edenlerin canlarını alırlarken: "Siz ne hal üzere idiniz?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde zayıf düşürülmüş kimseler idik" derler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi ki orada hicret etseydiniz?" derler. Bunların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir varış yeridir! Ancak erkek, kadın ve çocuklardan çaresiz kalan ve bir yol bulamayan zavallılar (mustazaflar, ezilenler) müstesnadır. İşte bunları Allah'ın bağışlaması umulur. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde barınacak çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne hicret etmek üzere evinden çıkar da yolda kendisine ölüm ulaşırsa Allah'ın ona ecir vermesi hak olmuştur. Allah bağışlayıcı, merhamet edicidir." (Nisa, 4 /97-101)

Bu âyetler inançlarından dolayı baskıya maruz kalanların iki şeyden birini yani ya inançlarını ya da yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmış olacaklarına dikkat çekiyor. İnançlarını terk edenlerin ebedi huzur vatanı olan cennetten vazgeçmiş olacakları için kendilerine haksızlık edeceklerini hatırlatıyor. Çıkış için bir yol bulamadıklarından dolayı zayıf düşürülenlerin mazur sayılacakları bildiriliyor. Ancak onların da kendi iç dünyalarında inançlarını korumaları gerekir.

Hicretin Çağımızdaki Şekli: Mülteciler Sorunu

Hicret hadisesi günümüzde "mülteciler sorunu" olarak tanımlanıyor. Bu tanımlama genelde uluslararası prosedürle ilgilidir. Bu da siyasi statüye göre, herkesin doğup büyüdüğü ülkede "vatandaş" hükmünde olması, "vatandaş" sıfatıyla yaşamak zorunda olduğu ülkede haksızlığa uğratılması, meşru haklarını ve özgürlüklerini elde edememesi durumunda ise bir başka ülkenin himayesine sığınma ihtiyacı duyması sebebiyledir. O yüzden Türkçede yerine göre sığınmacı tanımlaması da yapılıyor. İngilizce ve Fransızcada ise "refugee" ve "refugié" kavramı kullanılır.

Mülteciler Sorununun Temel Sebepleri

Çağımızda dünyadaki mülteciler sorununun üç temel sebebi savaş, işgal ve ayrımcılıktır. Diğer sebepleri bu üç ana kategorinin altında, alt başlıklarla sınıflandırmamız mümkündür.

Çağımızda savaşın büyük çapta göçe ve çok sayıda mülteci ortaya çıkmasına neden olmasının sebebi aşırı derecede yıkıcı olmasıdır. Ne yazık ki çağımızda teknolojinin gelişmesi savaş teknolojisinin de ona paralel olarak aşırı derece gelişmesine ve aşırı derecede tahrip dolayısıyla tehdit edici olmasına yol açmıştır. Savaşın bu tahrip edici yönünden dolayı onun tehdit sahasına giren bölgelerde yaşayan sivil insanlar da en azından canlarını sağlama alabilmek için evlerini terk etme, güvenli bölgelere iltica etme ihtiyacı duyuyorlar.

İşgalin çok sayıda mülteci ortaya çıkmasına neden olması ise işgal güçlerinin yerine göre hâkimiyet altına aldıkları bölgelerdeki mülkiyet haklarını ele geçirmeye çalışmalarından yerine göre de oralarda yaşayan insanları işgali tanıyıp onu meşru bir hâkimiyet olarak kabul etmeye zorlamalarından ileri geliyor.

Ayrımcılık yerine göre dinî, yerine göre etnik, yerine göre de siyasal ayrımcılık şeklinde yansıyor. Çağımızda siyasal otoriteler çoğunlukla etnik kimliklere göre şekillendiğinden etnik ayrımcılığın birinci sırada yer aldığı görülür. Fakat dinî ve siyasal ayrımcılıktan dolayı mağdur edilen, yurtlarını terk etmeye zorlanan insan sayısı da az değildir.

Günümüzdeki Mültecilerin Büyük Çoğunluğu Müslümanlar

Günümüzde mülteci durumuna düşürülen insanların istatistiklerine bakıldığında birinci sırada gelenlerin Müslümanlar olduğu görülür. Bunun sebebi ise yukarıda zikrettiğimiz üç farklı etken arasında Müslüman halkları hedef alan gelişmelerin birinci sırada yer almasıdır.

Özellikle sömürgeci politikaların dünyada etkin duruma gelmesinden sonra işgal politikalarına birinci derecede hedef olan topraklar Müslümanların toprakları oldu. O yüzden savaşların hedefine yerleştirilen topraklar içinde Müslümanların toprakları büyük bir yekûn teşkil etti. Aşağıda vereceğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere işgal edilen topraklar arasında da Müslümanların toprakları birinci sırada yer aldı. Üstelik bu toprakları işgal eden güçler yerine göre oralara başka toplulukları yerleştirebilmek için Müslümanları göçe zorladılar. Dolayısıyla Müslümanların tercihinin normalde yurtlarında kalmak olmasına rağmen şiddete maruz kalarak buraları terke zorlandılar.

Öte yandan ayrımcı politikalarda Müslümanlar hem etnik, hem dinî, hem de siyasal kimliklerinden dolayı baskıya maruz kaldı, meşru haklarını kullanmaktan yoksun bırakıldı ve böylece bu tür politikalarda birinci derecede zarar gören kesimi oluşturdular.

İslâm Coğrafyasının Parçalanması Müslüman Halkları Yalnızlaştırdı

Müslümanların, gerek savaş ve işgallerden, gerekse ayrımcı politikalardan birinci derecede zarar görenler içinde yer almalarının en önemli sebebi İslâm coğrafyasının parçalanması, Müslüman halkların ortak haklarını savunacak bir ortak otoriteden yoksun kalmaları bu yüzden de yalnızlaştırılmalarıdır.

Bunun sebebi de İslâm coğrafyasında ortak siyasal otoritenin izale edilerek, tamamen etnik veya bölgesel tanımlamalara göre siyasal otoriteler ortaya çıkarılmasıdır. Müslüman toplumların bir ortak güçten yoksun bırakılmasına karşılık dünyada emperyalist cephelerin oluşması karşısında bu toplumlar üzerinde kurulan siyasal otoriteler de sırtlarını bir yere dayayabilmek için söz konusu emperyalist cephelerin yörüngesine girme ihtiyacı duydu ve bu yüzden kendi halklarına, özellikle de İslâmi kimliği tercih edenlere karşı siyasal ayrımcılığa başvurdular. Bugün Arap dünyasında yaşanan halk ayaklanmalarının sebebi de bu ayrımcılıktır.

Nüfusunun Üçte İkisi Mülteci Olan Halk: Filistinliler

Bugün dünyada etnik unsurlar içinde gerek sayı gerekse oran olarak en fazla mülteci çıkarmış halk Filistin halkıdır. Tüm dünyada Filistin asıllı insan sayısının 13 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfûsun 7 milyona yakın bir kısmı dünyanın değişik ülkelerine dağılmış mülteci durumundadır. 5 milyondan fazlası ise Filistin'in içinde yaşıyor. Filistin'in içinde yaşayanların önemli bir kısmı da yine kendi ülkelerinde evlerini terk ederek mülteci durumuna düşürülmüşlerdir. Örneğin Gazze'de yaşayan nüfûsun bir buçuk milyonu aştığı tahmin ediliyor. Oysa bunların sadece 500 bini Gazze asıllıdır. Diğer bir milyondan fazla kısmı ise evleri ve toprakları 1948'de işgal edilmiş bölgelerde yer alan ama siyonist işgal devletinin kuruluşu aşamasında tehdit yoluyla evlerini terk etmeye zorlanmış mültecilerdir. Batı Yaka bölgesinde yaşayan iki milyona yakın Filistinlinin yarıya yakın kısmı da 1948'de işgal edilmiş bölgelerden çıkarılmış mültecilerdir.

Siyonist işgalciler, Batı ülkelerinde yaptıkları yanıltma (dezenformasyon) faaliyetlerinde işgal ettikleri toprakların aslında boş olduğunu ve kendilerinin buraları ihya ettiklerini iddia ederken İslâm âlemine yönelik yanıltma çalışmalarında da Filistinlilerin topraklarını kendilerine sattıkları iddiasını kullandılar. Oysa kendi ellerindeki belgeler ve kayıtlar onları yalanlıyor. Çünkü uluslararası mülkiyet haklarına göre işgal devletinin kontrol altında tuttuğu toprakların % 93'ünü satma hakkı yoktur. Çünkü buraların asıl sahiplerinden mülk sahiplerinin onayıyla devir işlemi yapılmamış, sahiplerinin gelip ilgilenmedikleri iddiasıyla işgal yönetimi tarafından buralar istimlak yani gasp edilmiştir. Oysa sahipleri yurtlarını terke zorlanmıştır ve geri dönmelerine fırsat verilmediği için gelip de sahip çıkma imkânı bulamıyorlar.

Filistinliler Gittikleri Ülkelerde de Mağdur Edildiler

Filistinliler siyonist işgal yüzünden ülkelerini terk ettikten sonra çoğunlukla çevredeki Arap ülkelerine iltica ettiler. Ama ne yazık ki gittikleri yerlerde de güven ve huzur içinde yaşayamadılar.

Mültecilerin önemli bir kısmının yerleştiği Lübnan'daki mülteci kamplarında oldukça kötü şartlarda hayatlarını sürdürmeye zorlanırken 73 ayrı meslekte iş edinmeleri kanunen yasaklanmıştır. Trablus'taki Nehru'l-Bârid mülteci kampının saçma ve uyduruk bir gerekçeyle yıkılması sonucu bu kampta yaşayan 35 bin mülteci tamamen evsiz barksız halde sokağın ortasında bırakıldı. Kampın yerle bir edilmesinin üzerinden beş yıldan fazla zaman geçtiği halde birkaç kez söz verilmesine rağmen yeniden inşa edilmesine ve mültecilerin en azından başlarını sokabilecekleri bir yer temin etmelerine fırsat verilmedi.

FKÖ lideri Arafat'ın Saddam'a destek vermesini bahane eden Kuveyt Emîri ülkesine döndükten sonra 600 bin Filistinli mülteciyi bu ülkeyi terk ederek Arap ülkelerine dağılmaya zorladı.

Irak'ta işgal güçleriyle işbirliği yapan yerel unsurlar, "size bu evleri Saddam verdi" diyerek binlerce Filistinli mülteciyi bu ülkeyi terke zorladı. Bu göçe zorlama politikalarında Nuri el-Maliki'nin baskı politikalarının da birinci derecede etkili olduğunu hatırlatalım.

Bugün de ne yazık ki Suriye'de katil Baas rejimi çetelerinin saldırılarına hedef olan mülteciler bu ülkede can güvenliğini kaybetmiş durumdalar. Olayların başlangıcından beri öldürülen Filistinli mülteci sayısının beş yüzü geçtiği tahmin ediliyor. Bütün bu saldırılara hedef olmalarının sebebi katil Baas rejimine açıktan destek verdiklerini ilan etmemeleri.

Baas Zulmünün Neden Olduğu Mülteciler Sorunu

Suriye'de Baas diktasının kırk yıldan fazla zamandır sürdürdüğü baskı ve siyasal ayrımcılık uygulamaları çok sayıda Suriyeliyi yurdunu terk etmeye zorladı. Özellikle 1982'de gerçekleştirilen Hama katliamından dolayı resmî şiddetin daha da artması ve Müslüman Kardeşler'e mensup olmayı idama mahkûm eden yasanın çıkarılması göçe zorlananın sayısının daha da artmasına neden oldu. Totaliter rejim aynen siyonist işgal devletinin yaptığı gibi yurtlarını terke zorlananların evlerine ve iş yerlerine el koyup buraları başkalarına kiraya vererek gelirini devlet bütçesine aktarmaya başladı.

15 Mart 2011'de başlayan kitlesel protesto eylemlerine Baas zulmünün askerî şiddetle karşılık vermesinin daha sonra çatışmalara neden olması ise bugün çok sayıda Suriyelinin ülkesini terk ederek mülteci durumuna düşmesine neden oldu. O yüzden bölgede güncel ve en sıcak mülteciler sorunu Suriyeli mülteciler sorunudur.

ABD - İran Ortak Zulmünden Dolayı Yurtlarını Terk Etmek Zorunda Kalan Iraklılar

Irak'taki işgal, savaş ve şiddet çok sayıda Iraklının mülteci durumuna düşmesine neden oldu. Sonrasında özellikle Şiî siyasi grupların ülkede kontrolü ele geçirebilmek için işgalcilerle ortak politikalar yürütmeleri, özellikle İran tarafından desteklenen Nuri el-Maliki'nin istenmeyenlerin yurda dönüşünü engelleyen baskıcı politikalara başvurması söz konusu mültecilerin yeniden vatanlarına dönmelerini zorlaştırdı. Bütün bu politikalarda ülkede söz konusu kadronun siyasal çizgisine destek verecek tabanın baskın çoğunluğu oluşturmasını amaçlayan bir taktiğin de etkili olduğu tahmin ediliyor.

Patani ve Arakan'daki Budist Zulümden Dolayı Yurtlarını Terk Edenler

Müslüman azınlıkların yaşadığı Patani ve Arakan bölgeleri Budist birer dikta yönetimlerinin işgali altındadır. Buraların her ikisinde de daha önce İslâm hilafetini tanıyan ve onun adına hutbe okutan birer bağımsız Müslüman idaresi vardı. Ancak daha sonra Patani Tayland Krallığı, Arakan ise bugünkü adı Myanmar olan Burma tarafından işgal edildi. Buralardaki Müslümanlar hem etnik hem de dinî kimliklerinden dolayı ayrımcılığa, katliamdan tecavüze kadar pek çok insanlık dışı muameleye maruz kaldılar. O yüzden ülkelerini terk ederek çevre ülkelere sığınma ihtiyacı duymaya başladılar.

Muhacirlere Ensar Olabilmek ve Türkiye'deki Baas Lobisinin Kirli Oyunları

İslâm dünyasında mülteci durumunda olanların hepsi bu kadardan ibaret değil elbette. Özellikle Afrika'da dinî, etnik ve siyasal ayrım politikalarından dolayı mülteci durumuna düşmüş çok sayıda Müslüman mülteci bulunuyor. Bunlar gittikleri yerlerde rahat değiller ve bir an önce yeniden vatanlarına dönmeyi arzuluyorlar.

Günümüz şartlarında önemli olan da gittikleri yerlerde muhacir durumunda olan bu insanlara ensar olabilmek, onların yaralarını sarmak ve kendi öz yurtlarındaki imkânları sunmak mümkün olmasa da en azından güven içinde yaşayabilecekleri imkânları sunmaktır.

Bugün Türkiye Müslümanlarını birinci derecede ilgilendiren mülteciler sorunu Suriye'deki zulüm ve vahşet yüzünden yurtlarını terk etmeye zorlananların sorunudur.

Türkiye'de ne yazık ki katil Baas rejimi hesabına çalışan, onun lobiciliğini yapan birtakım odaklar Suriyeli mültecileri kirletmeye ve mağdur edilmelerine yol açmaya çalışıyorlar. İşte bunlara da fırsat vermemek gerekir.