1 Haziran 2012 Cuma, Yeni Akit
Mısır'da parlamento seçimlerinde de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de gözlemciler birbirine tamamen ters iki sürprizle karşılaştı. Parlamento seçimlerinde dürüst davranılması ve seçmenin iradesinin doğru bir şekilde sandığa yansımasına fırsat verilmesi durumunda İslâmi kesimin başarılı çıkacağı tahmin ediliyordu. Ama oyların üçte ikiye yakın bir kısmını alması beklenmiyordu. Ayrıca selefi kesimin Müslüman Kardeşler'den sonra ikinci sıraya oturacağı tahmin edilmiyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yine aynı halkın iradesine ve oyuna başvurulmasına rağmen eski diktatör Hüsni Mübarek'in kendisinden sonra "kilit adam" rolü oynaması için öne çıkardığı asker ve dikta kökenli Ahmed Şefik'in böylesine öne çıkması ve ikinci tura kalabilen ikinci adam olması da ciddi sürpriz oldu. Her şeyden önce parlamento seçimlerinde İslâmî kesimi üçte iki oranında desteklemiş, üstelik Hüsni Mübarek rejimini iktidardan uzaklaştırmak için milyonlarla meydanlara dökülmüş bir halkın, "fulûl (artık yani dikta artığı)" olarak nitelediği birini böyle yükseltmesi mümkün müydü? Böyle bir sonuç ister istemez zihinlerde çeşitli tereddütlere neden oldu.
Bir önceki seçimlerde seçtiklerini henüz tecrübe etmiş değil ki onları beğenmemiş, pişman olmuş ve vazgeçmiş olsun. Eski diktadan çektiklerini de henüz unutmuş değil ki ona geri dönsün. Gelişmeleri sadece komplo teorileriyle izah etmek, "Bu işin içinde ABD ve uluslararası güçler var; bakın istedikleri gibi oynuyorlar. İstediklerini götürüyor, istediklerini getiriyorlar" diyerek izah ederek işin içinden sıyrılmak da tatmin edici değil. Ulaşılan bilgilerden yararlanarak vakıayı okumak ve ona göre değerlendirme yapmak lazım.
Dikta rejimi sadece bir diktatörden oluşmaz. Bir kişiden ibaret olsaydı zaten milyonların meydanlara dökülüp büyük zorlukları göze almalarına gerek olmazdı. Tek kişilik dikta rejimi bir üflemeyle bile devrilebilirdi. Bir değişim ve yeniden yapılanma sürecine girilmiştir. Bu tür süreç yaşayanların tecrübeleri iyi incelenirse aynı zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaştıkları görülecektir.
Mısır'daki son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkan sonuçları okuma amacıyla vereceğimiz bilgiler dikkatlice gözden geçirilirse, fulûlun yani dikta artıklarının sadece cumhurbaşkanlığı adayı Ahmed Şefik'ten ibaret olmadığı, Yüksek Askeri Konsey'den Yüksek Seçim Kurulu'na, eski dikta suçlularının davalarına bakan yargı organlarından seçmen kütüklerini düzenleyen alt birimlere kadar her alanda bu artıkların varlığını sürdürdüğü ve sürdürmekte ısrar ettiği görülecektir. Dolayısıyla taşlar yerine oturuncaya kadar bu tür sıkıntılarla karşılaşılmasının biraz doğal olduğunun göz önünde bulundurulması ve telaşlanılmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Öte yandan Mısır uluslararası güçlerin ve bilhassa siyonist işgal devletinin hesapları açısından büyük önem taşıyor. Tabii onun bu öneminden bazıları çeşitli komplo teorileri üretiyor ve "Bu ülkede ABD ile İsrail'in razı olmayacağı bir değişimin gerçekleşmesi mümkün değildir" diyorlarsa da biz olayların başlangıcından beri bu kanaatte olmadığımızı, emperyalist güçlerin iddia edilenin aksine hadiseleri kontrol altına alamamanın sıkıntısını yaşadığını dile getirmiştik. Ama kontrol altına alma ve yeniden kendi çıkarlarına ters düşmeyecek bir minvale sokma çabalarından da vazgeçmiş değiller. Bunu en azından oradaki dikta artıklarının kazıklarını yeniden sağlamlaştırabilmeleri için başvuracakları taktikleri, icra edecekleri hukuksuzlukları görmezden gelmek, her şeyi normal seyrinde gidiyormuş gibi göstermek suretiyle yapabilirler. Etkileyebilecekleri kitleleri kendileriyle işbirliğine açık kadroya destek vermeye yönlendirmek için ellerindeki araçlardan yararlanabilirler.
Şu an Mısır'daki değişimin İslâmî tercihe doğru kaymasından dolayı özellikle laik kesimlerin ve hıristiyan nüfusun telaşlandırılması, İslâmi kesimin adaylarının kazanmasının engellenmesi çabalarının "uygar devletin korunması" olarak lanse edilmesi de planlı bir yönlendirmedir.
Fakat Ahmed Şefik'in yükselişinin sebeplerini ortaya koyarken biraz daha özele inmemiz ve konuyla doğrudan ilgili müşahhas etkenleri gözden geçirmemiz gerekiyor. İnşallah bunlardan da müteakip yazımızda söz edeceğiz.
2 Haziran 2012 Cumartesi, Yeni Akit
Tam adı Ahmed Muhammed Şefik Zeki olan bu kişi 1941 doğumlu yani 71 yaşındadır. Ordudan emekli ve general rütbeli Şefik 1996-2002 arasında Mısır'ın Hava Kuvvetleri Komutanlığını yaptı. Ardından dokuz yıl süreyle Sivil Havacılık Bakanlığı görevinde bulundu. Hüsni Mübarek başkanlığı bırakırken başbakanlığa onu geçirdi. Fakat 29 Ocak 2011'de başladığı bu görevine 3 Mart 2011'de son vermek zorunda kaldı. Yani sadece 33 gün başbakanlıkta kaldı. Bütün bu görevlerine bakıldığında diktanın kilit adamlarından olduğu anlaşılır.
Gelişmeler onun yükselişinde diktanın diğer artıklarının da önemli rol oynadıklarını gösteriyor.
Her şeyden önce Ahmed Şefik'in başbakanlığı dönemi çalkantıların ve diktanın sivil ayaklanmaya, meşru gösterilere karşı resmi şiddetin devam ettiği dönemdi. Bu yüzden Şefik aleyhine başbakanlığı döneminde işlenen suçlardan dolayı dava açıldı. Fakat dava sonuçlandırılmadığı gibi hakkında yapılan tahkikatın sonuçları da açıklanmadı. Dava sürerken ve başbakanlığı döneminde devletin silahlı güçleri ve istihbaratı tarafından işlenen cinayetlerde onun sorumluluğunu ortaya çıkaran tahkikat sonuçlarının açıklanmadığı sırada suçlamalar sadece şüpheden ibaret kaldığı ve mahkûmiyet niteliği taşımadığı için cumhurbaşkanlığına aday olmasının önü de kapatılmamış oluyordu. Eğer dava sonuçlansaydı veya en azından yapılan tahkikattan çıkan sonuçların gün yüzüne çıkarılması suretiyle yapılan suçlamaları teyit eden ve bu konuda güçlü kanaat oluşmasını sağlayan dayanaklar yargıya aktarılsaydı cumhurbaşkanlığı adaylığının önü de kapanmış olacaktı.
Yargıda böyle bir hileye başvurulurken Faruk Sultan başkanlığındaki Yüksek Seçim Kurulu'nun da devrim sonrasında yapılan yasal düzenlemeleri, Ahmed Şefik hakkında nazarı dikkate almaması dikkat çekiyor. Bu düzenleme eski dikta ileri gelenlerinin cumhurbaşkanlığına aday olmalarına yasak getirirken YSK bu yasağı Şefik hakkında uygulamadı. Üstelik Dr. Ömer Süleyman başta olmak üzere birçok adayı söz konusu yasağa dayanarak elerken Şefik'i müstesna tutmakla bir bakıma, dikta artıklarının faaliyetlerini tek merkez üzerinde yoğunlaştırmalarını, hedefi teke indirmelerini sağladı.
Parlamento seçimlerinde halk iradesinin ve tercihinin biraz daha net ortaya çıkmasına fırsat veren geçiş yönetiminin aynı dürüstlüğü cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de gösterdiği söylenemez. Fakat Hüsni Mübarek döneminde olduğu gibi önceden belirleyeceği rakamlara göre sonuçlar alacağı bir düzenleme yapma imkânı da yoktu. Onun için bazı yönlendirmeler, teşvik ve kısıtlı oynamalar yaptığı düşünülüyor.
En başta eski rejimin iskeletini oluşturan ordu, güvenlik ve istihbarat organlarının potansiyelinden yararlanıldığı, bu organlarda görev yapanların mutlaka Şefik'e oy vermelerinin sağlandığı tahmin ediliyor. Bu kurumların personeline gönderilen üstü kapalı talimatlar ve yapılan yönlendirmeler hakkında elde edilen bilgiler bu tahmini teyit ediyor. Ayrıca bazı sandıklarda bu kurumların personelinin ikinci kez oy kullandıklarını ortaya koyan önemli belgeler ve bilgiler de kamuoyuna yansıtıldı.
Şefik'in yükselişinde Kıpti kesimin de önemli payı olduğu muhtelif yorumlarda dile getirildi. Kıptileri telaşlandırma kampanyası zaten parlamento sonuçlarının hemen ardından başlatılmıştı ve yoğun bir şekilde sürdürüldü. Hatta Kıptiler arasında "İslâmcıların kazanmaması için gerekirse İblis'e oy veririz" sözünün yayıldığı biliniyor. Biz bu sözün Kıptilerin kendilerine değil onları telaşlandırarak yönlendirenlere ait olması ihtimalinin daha yüksek olduğunu sanıyoruz. Bu yönlendirme çalışmalarında Kıptilerin bir aday üzerinde yoğunlaşmaları ve potansiyellerinin bölünmemesi için Şefik'e oy vermeye teşvik edildikleri biliniyor. Mısır'da büyük çoğunluğu Kıpti olan hıristiyanların nüfûsunun yüzde on civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu potansiyelin tek bir adaya yönelmesi halinde Şefik'e verilen oyların yaklaşık yüzde kırkına tekabül eder.
Çok büyük çapta olmasa da sayımlarda da bazı hileler yapıldığına dair gözlemler oldu. Bazı sandıklardaki sayımlara muhaliflerin ve bağımsız gözlemcilerin alınmaması bu tereddütlere neden olmuştur.
İkinci turla ilgili ihtimallerin ve beklentilerin ise ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç var.