Bombaların Dili

Haziran 2012, Ribat

Küstahça Savaş

İnsanlık tarihi bir fertle başlamış, sonra ondan eşinin yaratılmasıyla aile ortaya çıkmış, ikisinden dünyaya gelen çocuklarla bir topluluk meydana gelmiştir. Bu topluluk içindeki sorunların giderilmesi, düzen ve disiplinin sağlanması için de bir yönetime ihtiyaç duyulmuştur.

Topluluğun büyümesinden sonra onu yönetip düzen ve disiplini sağlamaktan sorumlu olan yönetim görevini başarabilmek için kuvvete ihtiyaç duydu. Bu kuvvet haksızlıkların önüne geçmede kullanılacak araçtı. Ama yönetim adaleti uygulamayınca kuvvet kendisi bizzat haksızlık aracı oldu. Buna da zulüm dendi.

Yönetiminin elindeki gücü adaleti hâkim kılmak ve toplumda güvenliği sağlamak amacıyla değil yönettiği kitleleri haksızlıklara boyun eğmeye zorlamak için kullanmasından dolayı insanlık tarihinde büyük sıkıntılar, karanlık dönemler yaşandı. Bazen de halkların tepki göstermesi sonucu bu, karşılıklı çatışmalara dönüştü.

Bu çatışmalarda gücün yöneticinin elinde olması sebebiyle kayıplar çoğunlukla başkaldıranlar tarafında oluyor. Fakat başkaldıranlar da geniş bir kitleyi oluşturmalarına güvenerek, zulme daha fazla katlanmamak için ağır kayıpları göze alarak direnmek suretiyle gücü elinde tutan tarafı dize getirmeyi başarabiliyorlar.

Böyle bir savaşta bir bakıma iki denk güç değil güç ile irade karşı karşıya gelerek çatışıyor. Güç azalır ve tükenmeye doğru gider; ama irade ve kararlılık iyi korunursa kolay kolay tükenmez. Dolayısıyla güç irade karşısında zaafa düşer ve yenilgiye doğru sürüklenir.

Ancak bazen küstah savaşçılar güçlerinin tükenmeye doğru gittiği yerde küstahlıklarını ve iğrenç metotlarını devreye sokarak karşı tarafın iradesini çökertmeyi, kararlılığını yıpratmayı amaçlayan kirli oyunları devreye sokarlar. Tarihte bunun pek çok örneği ortaya konmuştur. Günümüzde de özellikle savunmasız, sivil kalabalıkları hedef alan çirkin bombalama eylemleri düzenlenip bu eylemlerin karşı tarafa fatura edilmesi suretiyle oynandığını görüyoruz.

Şimdi de Suriye'de

Daha önce Cezayir'deki zulüm rejimine karşı kazanılan seçim zaferini kabullenmeyen askerî cuntanın yönetimden çekilmeye zorlanması amacıyla başlatılan kitlesel direnişin yıpratılması amacıyla bu oyuna başvuruldu. Ne yazık ki Cezayir'deki halk mücadelesini en çok bu oyun yıprattı ve halkın cunta karşısındaki kararlılığını da söz konusu eylemler çökertti.

Cezayir tecrübesinin başarılı olduğunu gören Amerikan işgal kuvvetleri aynı oyunu Irak'ta oynadılar. Irak direnişi işgale karşı olduğu halde adeta bu direniş işgalle savaşı bırakıp kendi halkıyla savaşmaya başlamış görünümü veren korkunç saldırılar gerçekleştirildi. Bazen camilerden çıkan cemaatler, bazen iş veya ekmek kuyruğuna girmiş kalabalıklar hedef alınıyordu. Ne yazık ki Irak direnişini de işgal güçlerinin saldırılarından ziyade bu eylemler ve onlar vasıtasıyla yürütülen antipropaganda faaliyetleri yıprattı.

Şimdi de aynı oyunun Suriye'de oynanmaya çalışıldığını görüyoruz. Daha önce Şam'da benzer taktiklere başvuran karanlık güçlerin geçtiğimiz ay da Şam'ın muhtelif noktalarında korkunç katliamlara yol açan eylemlerine şahit olduk.

İki Yönden Kazanma Oyunu

İrade ve kararlılık karşısında gücün yıpranması ve yenilgiye doğru gitmesi sebebiyle başvurulan bu yöntemin seçilmesinin en önemli sebebi iki yönden kazanç sağlanmasıdır. Çünkü hedef alınanlar zaten söz konusu iradeye, kararlılığa güç katanlardır. Dolayısıyla savaşta gücü temsil eden taraf onların can kaybından dolayı bir şey kaybetmiyor. Tam aksine karşısına aldığı ve kendisine karşı savaşan kitle olduğunu düşündüğü kalabalıkları hedef alıp yıpratıyor. Ayrıca bazı kurnazlıklardan yararlanarak suçu da karşı tarafa yüklemek suretiyle aynı zamanda ortaya çıkan manzaranın zihinlerde bıraktığı olumsuz tesiri de o tarafın imajını yıpratmada değerlendiriyor. Elindeki dezenformasyon imkânlarından bu amaçla sonuna kadar yararlanıyor.

Şam'daki patlamalardan sonra gerek yerel alanda ve gerekse uluslararası platformda sahnelenen senaryoya, izlenen politikaya baktığımızda Irak, Cezayir başta olmak üzere zulme karşı direnişin vuku bulduğu muhtelif bölgelerde oynanan oyunun aynısının Suriye'de de oynanmak istendiği anlaşılıyor. Daha önce muhtelif cephelerdeki mücadelelere karşı oynanan kirli oyunun aynısının burada da başarılı sonuçlar elde etmesine fırsat vermemek için hadiseleri iyi tahlil etmek ve farklı boyutlarıyla incelemek gerekir.

Direniş Kesinlikle Reddediyor

Bu gibi çatışmalarda kaçak oynayan taraf genellikle gücü temsil eden taraftır. Çünkü o aynı zamanda adaleti de hâkim kılmakla yükümlü olduğu ve gücü bu yükümlülüğünü yerine getirmede kullanması gerekirken tam aksini yaptığı için kirli yüzünü gizleme ihtiyacı duyuyor. İradeyi ve kararlılığı temsil eden taraf ise kendisini güçlü gösterecek bir etkinlik gerçekleştirdiği zaman onu sahiplenmekten, "ben yaptım" demekten çekinmez. Dolayısıyla bu gibi çatışmalarda güce karşı duran tarafın gerçekleştirmesi ihtimali bulunan eylemlerde onun kabul veya reddi dikkate alınır.

Şam'daki eylemleri Baas diktasına başkaldıran kitleyi temsil konumundaki yapılanmaların hiçbiri kabullenmedi. Kesin bir dille reddetti, kendilerinin bu gibi eylemlerle ilgilerinin olamayacağını, amaç ve anlayışlarına tamamen ters olduğunu ifade ederek kınadıklarını dile getirdiler.

Hedefe Değil Sonuca Bakalım

Bu tür kirli ve karanlık güçlere ait eylemlerde "itham" gerekçesi hedef yönünden oluşturuluyor. Şam'daki eylemlerde de rejimin istihbarat ve güvenlik merkezlerinin bulunduğu noktaların hedef alındığı ithamıyla, rejimin en önemli organlarının hedef alındığı eylemlerin arkasında direnişin olabileceği kanaati oluşturulmak istendi. Gerçi daha sonra bu bilgilerde de çelişkiye düşüldü.

Fakat hedef ne olursa olsun öncelikle sonuca bakmalıyız. Eylemlerin gerçekleştirildiği sırada olay yerinde hedef alınan binalardaki insanlardan çok sokaktan geçen kalabalıklar zarar görüyor. Onları da okullarına giden öğrenciler, işlerine giden işçiler, memurlar ve esnaf oluşturuyor. Yani Baas zulmünün sorumluları değil onun mağduru durumundaki sivil vatandaşlar. Bu zulme başkaldıranlar ise bu vatandaşlara karşı değil onlar için mücadele ediyorlar. Çünkü onların hedefinde Baas zulmünün mağdurları değil kendisi var.

Bir de bu eylemlerin daha çok kimin işine yaradığına bakmak gerekir. Direnişin hiç bir şekilde lehine değildir. Ama Baas rejiminin bu eylemlerden muhalefet aleyhine çıkarlar sağlaması mümkündür. En başta bu eylemler Suriye halkının haklı ve meşru direnişinin imajına zarar veriyor. Her ne kadar eylemleri direniş sahiplenmese de rejimin onun aleyhine bir antipropaganda malzemesi olarak kullanması ve direnişçileri mahkûm eden ithamlarda bulunması bile direnişin imajına zarar veriyor. Yürütülen antipropaganda faaliyeti direnişe terör görünümü verirken, Baas diktasının savaşının teröre karşı olduğu söylemine gerekçe oluşturuyor. Bu yönüyle Irak'taki intihar saldırılarıyla çok benzeştiğini söyleyebiliriz.

Rejimin bu eylemlerle aynı zamanda uluslararası platformda kendini zorlayan baskılara karşı mazeret oluşturma çabası içine girdiği görülüyor. Bir suçta suçluyu teşhis yöntemlerinin başında o suçun en önce kimin işine yaradığına, kimin hesaplarıyla örtüştüğüne bakılması gelir.

Direnişçileri Ortadan Kaldırma Metodu

Baas diktasının bu eylemlerle, gözaltındaki bazı muhalifleri imha ettiği söyleniyor. Suriye Ulusal Meclisi Devrim Komiteleri Büro Başkanı Cemal El-Vadi'nin 11 Mayıs 2012 Cuma günü Mazlumder İstanbul şubesinde düzenlediği basın toplantısında basının dikkatine sunulan görüntüler de bu iddiaları teyit ediyordu. Çünkü hedef alınan binalardan dışarıya savrulan bazı cesetler iç çamaşırlıydı. Parçalanmış veya etrafa savrulmuş giysileri de yoktu. Bu kişiler istihbarat merkezinde iç çamaşırıyla çalışan devlet görevlileri olacak değildi. Rejimin adamları tarafından kaçırılıp oralara doldurulmuş direnişçiler olduğu anlaşılıyordu. Hatta bazılarının isimleri de tespit edilmişti ve birinin adının Mueyyed Hüseyin Suvey olduğu yine aynı toplantıda dile getirildi. Anlaşıldığı kadarıyla zulüm rejimi karşıtlarını ortadan kaldırmak için onları sadece Şebbiha çetelerine öldürtmekle yetinmiyor ayrıca istihbarat merkezlerine doldurup buralara yönelik karanlık eylemlerin hedefine yerleştirerek topluca imha yoluna başvuruyordu. Sonra bir de bu eylemleri direnişçilere fatura ederek, oluşan vahşi manzaradan da onların imajını yıpratmada yararlanıyordu.

Kimin Kitabına Uyuyor?

Eylemlerde hayatlarını kaybedenlerin büyük çoğunluğu sivillerdendir. Siviller ise Suriye direnişinin hiçbir zaman hedefinde olmadı. Rejim ise kendisini istemeyen halka karşı savaşıyor. Dolayısıyla onun bu insanları topluca imha etmesi ihtimali direnişin imha etmesi ihtimalinden çok daha yüksektir. Çünkü bu çatışmada hangi tarafın sivilleri hedef aldığı hangi tarafın ise koruduğu ortada. Zulme başkaldıran taraf zaten bu halk için ayağa kalkmış ve özgürlüğünü kazanmak için savaşıyor. Zulme karşı direnirken bir yandan da mazlum halkın canını, malını ve ırzını savunuyor. Zulüm rejimi ise doğrudan onların canlarını, mallarını ve ırzlarını hedef almış durumda. Bütün bunlara tecavüzü kendine mubah sayan Şebbiha çeteleri oluşturmuş. Yani bir tarafın korumayı kendine görev bildiği değerlere tecavüz etmeyi diğer taraf kendine mubah görüyor. Bütün bu değerlere sınırsızca ve sorumsuzca tecavüz niteliği taşıyan eylemleri hangi tarafın işlemesi beklenebilir?

Kimin İmkânları Elveriyor?

Eylemler çok büyük çaplı tahribata yol açacak malzemelerle ve teknik araçlarla gerçekleştiriliyor. Muhalefet ise bu imkânlardan yoksun. Direnişçilerin derleme ve uzun süre çalışarak malzeme biriktirme yoluyla eylemlerde kullanılan potansiyeli oluşturduğunu farz etsek bile bunları normalde çok sıkı bir şekilde korunduğu ve yakın takip altında tutulduğu bölgeye rahatça sokmaları ihtimali var mı? Bu imkânlara sahip olanların gerçekleştirmeleri daha güçlü bir ihtimaldir.

Bu Yöntemin Geçmişini de İncelemek Lâzım

Bu yılın başında da Beşşar Esed yönetimi Şam ve Humus'ta önce bazı kalabalıkları silahların ve copların gücünü kullanarak sisteme destek amaçlı gösteriler düzenlemeye zorlamış, sonra da bu kalabalıkların üzerine havan topu saldırıları düzenlenmişti. Oysa Suriye'deki direnişin elinde havan topu bulunmuyordu. Ama dünya kamuoyunun bu ince ayrıntıyı bilemeyeceğini düşünerek sırf özgürlük savaşı verenleri "teröristler" olarak lanse etmek, kendi savaşını da "teröre karşı savaş" olarak kabul ettirmek amacıyla böyle çirkin bir yönteme başvurmaktan çekinmedi. Sonuçta meydanlarda Baas yanlısı gösterilere zorlananlar da kendi çocukları değil onu istemeyen ve meydanlara gönüllü değil silah tehdidiyle sürüklenmiş kalabalıklardı.

Dışarıdan Girmiş Eylemcilere Yüklenebilir mi?

Eylemlerin Suriye'ye dışarıdan girmiş eylemciler tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğini belgelemek için de yeterli delil ortaya konamazken, onlar da sahiplenmediklerini ve onaylamadıklarını ifade ettiler. Buna karşılık yukarıda parmak bastığımız hususlar katil rejimin oyunu olabileceği ihtimalini teyit ediyor.

Baas Rejiminin Davulunu Çalanlar

Baas'ın sivil katliamları karşısında sessiz kalan hatta onu haklı bulan kesimlerin, bu eylemleri muhalefete fatura ederek gürültü koparmaları olayın propaganda savaşı boyutu üzerinde düşünmemizi gerektiriyor. Çünkü daha önce katil rejim ve onun Şebbiha çeteleri tarafından gerçekleştirildiği çok iyi bilinen vahşi katliamlar karşısında sessiz kalmayı, köşede sinmeyi tercih etmelerine rağmen bugün görünümde "şüpheli" olan, katil rejim ve destekçileri tarafından direnişçilerin hesabına yazılan, gerçekte ise yine bu rejimin suçu olması ihtimali yüksek bombalamalar hakkında boğazlarını yırtarcasına gürültü çıkarmaları hiç de samimi olmadıklarını, direnişi yıpratma faaliyetinin gönüllüleri olarak devreye girdiklerini gösterir.

Şimdiye kadar Baas diktasının katliamları karşısında sessiz kalan bazı uluslararası güçlerin de bugün adeta onu mazur görür gibi olayların üzerine gitmeleri de düşündürücüdür. Bu tutum söz konusu güçlerin gerçekte Baas rejiminin arkasında durduklarına, onun devamından yana bir tavır içinde olduklarına delalet eder.

Fıtratımız Vahşeti Onaylamaz

Biz kim tarafından ve ne adına yapılırsa yapılsın bu eylemlere karşı ve ezilen halkın yanındayız. Çünkü fıtratımız zulmü ve vahşeti onaylamaz, mazlumun yanında durmaya yöneltir. Bu olaylarda mazlum halkın hiçbir kazancının olmadığına, tam aksine bu çirkin senaryodan yine o halkın zarar gördüğüne inanıyoruz.

Bu Oyunlar Direnişi Kirletemez

Bu eylemler üzerinden Suriye'deki haklı ve meşru direnişi kirletmeye çalışanlar zulme piyon olmanın ötesinde bir şey yapmıyorlar. Çünkü Suriye direnişi bu eylemleri kesin bir dille reddediyor, daha önce gerçekleştirilen benzer eylemleri de reddetti.

İrtibatlı Yazılar:

  • Zulüm Mazlumu Haklı Kılar
  • Ateşkes Ateşinde Yanan Çocuklar
  • İnsan Doğrama Mühleti
  • BM Gözlemcileri Belgesel mi Çekiyor?
  • Değinmeler
  • Suriye İntifadasının Bir Yılı
  • Çanakkale'den Humus'a
  • Ölmemiş Vicdanlara Sesleniyorlar
  • Zulüm Karşısında Kararlı Duruş
  • Arap Baharının Suriye Dar Geçidi