9 Ağustos 2012 Perşembe, Yeni Akit
5 Ağustos Pazar akşamı Rafah'ın Mısır tarafında Gazze sınırına ve "İsrail" olarak tanımlanan 1948'de işgal edilmiş topraklarla Mısır arasındaki geçiş kapılarından Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) kapısına yakın yerlerde iki noktaya tam iftar vaktinde saldırı düzenlendi. Suriye'de Baas diktasının yüzlerce savunmasız insanı katletmeyi gündelik hale getirdiği bir dönemde böyle bir saldırı, arka planda duranlar açısından çok da zor değildi. Ondan önce de Mısır Cumhurbaşkanının işgal devleti cumhurbaşkanının tebrik mesajına cevap yazdığı tartışması olmuştu. Türkiye'de bazı haber sitelerinin tartışmayı işgalcilerin ağzından veren yorumları günlerce vitrinde tutmaları da dikkatimizi çekmişti. Kısacası Mısır'da yeni sistemde taşların yerine oturması için kullanılan yola mayınlar döşendiği, çukurlar kazıldığı ve engeller çıkarıldığı görülüyor. O yüzden biz de Allah izin verirse bu haftaki yazılarımızda Mısır'daki son gelişmelerin tahlilini yapmaya çalışacağız.
Daha önce muhtelif gelişmelerle ilgili değerlendirmelerimizde vurguladığımız bir husus vardı ki bu, hukukta suçluyu ortaya çıkarma stratejisinin prensiplerindendir. Faili meçhul bir cinayetin aydınlatılabilmesi için önce maktûlün düşmanlarının kimler olduğuna, kimlerle sorunu olduğuna bakılır. Sina'daki saldırıda hedef alınanlar Mısır'ın sınır güvenliği sorumluları. Yani belli bir otoriteyi ve gücü temsil ediyorlar. Dolayısıyla onları hedef alanlar şahıslarını değil temsil ettikleri gücü ve otoriteyi hedef almışlardır. O da Mısır'da Firavun diktasının devrilmesinden sonra oluşan yeni otorite ve onun organize ettiği güçtür.
Bu otorite ve gücün Filistin'le bir meselesinin olması mümkün değil. Çünkü onun iş başına gelmesi her yönden Filistin'in lehine oldu. En başta Baas diktasının kendisine destek bildirileri yayınlamaları için sıkıştırması sebebiyle bu ülkeden çıkmak zorunda kalan Filistinli liderlere kucak açtı. Dr. Muhammed Mursi'nin cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra Gazze'ye uygulanan ambargonun hafifletilmesi için Rafah sınır kapısının düzenli kullanılmasına imkân tanındı. Yine Gazze'nin elektrik sorununun giderilmesi için bölgenin termik santraline verilen mazot miktarı artırıldı ve santral geceleri tam kapasite çalışmaya başladı. Başbakan İsmail Heniyye ve Hamas Siyasi Birim Başkanı Halid Meşal Mısır'ı ziyaret ederek ikili ilişkileri geliştirme konusunda büyük adımlar attılar. Filistin iç uzlaşması için Mısır daha aktif bir şekilde devreye girdi ve Filistin yararına daha birçok şey yapıldı. Bütün bunlar dar bir zamana sığdırıldı. Dar zamanda bu kadar olumlu faaliyet yapılması geniş zaman açısından büyük ümitlere vesile olmaz mı?
Peki, bütün bu gelişmelerden rahatsız olan kimdir? Elbette siyonist işgal devleti. Onun bazı yetkililerinin Mısır'ın yeni yönetimine izlediği politikadan dolayı yönelttiği tehditleri unutmuş değiliz. İşgal devletinin bu tehditlerini doğrudan saldırıyla gerçekleştirmesi ihtimalinin en azından mevcut şartlarda bulunmadığı, böyle bir şeye girişmesinin kendisine epey pahalıya mal olacağını tahmin edeceği biliniyordu. Ama siyonist işgalcilerin cephede göğüs göğüse çarpışma dışında daha birçok metodu ve stratejisi bulunduğunu onun 64 yıllık tarihinin ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olanlar bilirler.
Mısır'da dikta rejiminin devrilmesi sonucu iş başına gelen kadronun ikinci önemli düşmanı ise tabii ki eski rejimin adamlarıdır. Halkın "fulûl: artıklar" dediği bu kişilerin, korumakla yükümlü oldukları vatana ihanet ve bu vatanın düşmanlarıyla işbirliği dâhil her şeyi, her ameli kendilerine caiz gördükleri de biliniyor. Dolayısıyla yeni sistemin taşlarının yerine oturmasını engellemek için onun baş düşmanı siyonist işgalcilerle işbirliği içine girmeleri de zor değildir. Ne yazık ki iktidarı alan yeni kadro henüz gerek içeride ve gerekse ülkenin dışarıdaki resmî temsilciliklerinde bu artıkları tam olarak ayıklayabilmiş değil.
O yüzden farklı görüşlerden olan ama Sina'daki saldırılara biraz insaflıca yaklaşan yorumcuların üzerinde birleştikleri görüş olayın arkasında siyonist işgalcilerin ve eski rejimin adamlarının olması ihtimalinin en yüksek ihtimal olduğudur. Ayrıntıya dair bazı ince noktalara inşallah müteakip yazımızda yer vereceğiz.
10 Ağustos 2012 Cuma, Yeni Akit
Bir strateji doğrultusunda ve belli bir amaç için planlanan operasyonun bu amaca hizmet edebilmesi için sadece o operasyonun infazıyla yetinilmiyor. Aynı zamanda kamuoyunun yönlendirilmesi, yıpratılması istenen siyasi mekanizmanın sıkıştırılması ve hazırlanan çamurun hedefine yerleştirilenlerin üzerine bu çamurun sıcağı sıcağına atılabilmesi için saldırı dört koldan yürütülüyor. Mısır'ın Sina bölgesindeki sınır güçlerine karşı gerçekleştirilen saldırıdan sonra da öyle yapıldı.
Yorumcuların ifade ettiğine göre bu saldırının birkaç öncelikli amacı vardı: Birincisi: Mısır'ın yeni yönetimiyle Gazze'deki İsmail Heniyye hükûmeti arasındaki olumlu gelişmelere darbe vurmak. İkincisi: Mısır halkıyla Filistin halkı arasındaki sıcak ilişkinin zarar görmesini, bu ilişkide bir soğukluk oluşmasını sağlamak. Üçüncüsü: Gazze'nin Mısır'a açılan Rafah kapısının düzenli kullanılmasını engellemek ve tünellerin tümünün kapatılması için hükûmeti zorlamak. Dördüncüsü: Mısır'ın içinde İslâmî oluşumlar arasındaki yakınlaşmaya ve birleşmeye darbe vurmak.
Tabii ki MOSSAD veya onunla irtibatlı bir çete tarafından gerçekleştirilecek eylem bu amaçların hiçbirine hizmet etmez. Tam aksi sonuçlar verir. Bu amaçlara hizmet edecek eylemin mutlaka "İslâmcı" bir grup tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekir. Böyle bir ithamda en fazla işe yarayacak açıklama ise "yetkili" bir ağızdan yapılacak açıklamadır. Ondan sonra uzaktan kumanda edilen medya organlarının ve mensuplarının hep birlikte kılıçları çekerek kamuoyunu yönlendirme amaçlı psikolojik savaşı başlatmaları kolay olacaktır.
Ne kadar ilginçtir ki tam da sıcağı sıcağına, insanların gerçekleştirilen katliamın psikolojik tesiri altında olduğu sırada Mısır'ın İstihbarat Müdürü Murad Muvafi ortaya atılıp açıklama yapıyor: "Biz böyle bir saldırı yapılacağı hakkında önceden bilgi edinmiştik. Eylemi bölgedeki Tekfirciler grubu gerçekleştirdi." Soru: "Madem haberiniz vardı neden tedbir almadınız veya askerî yetkilileri haberdar etmediniz?" Muvafi'nin cevabı: "Ne bilelim, bir Müslümanın iftar vaktinde Müslüman kardeşini öldüreceğini düşünemedik."
Evet, bir Müslüman iftar vaktinde Müslüman kardeşini öldürmez ama bir işbirlikçi hain öldürebilir.
Şimdi perdeyi aralayıp biraz arkasını görebilmek için bu Murad Muvafi'nin kim olduğuna bakalım. Öncelikle şunu hatırlatalım ki Mısır'da bir yeniden yapılanma dönemi başlamış ama Hüsni Mübarek dönemindeki kadrolar, en azından karar mekanizmasını oluşturan yetkili kişiler tümüyle yenilenmiş değildir. Yenileme biraz zaman alacak, belki bazen de istenmeyen olaylarla bağlantılı olacaktır.
Murad Muvafi, Hüsnü Mübarek döneminde sürekli onun referanslarıyla terfi etmiş ve Mübarek'in son döneminde Dr. Ömer Süleyman'ın cumhurbaşkanı vekilliğine getirilmesinden sonra onun halefi olarak istihbaratın başına geçirilmiş biridir.
İlginçtir ki bu adam olaydan sonra yaptığı ilk açıklamasında böyle bir eylem planı hakkında kendilerine İsrail istihbaratından bilgi verildiğini söylemişti. Bu sözü ağzından mı kaçırdı yoksa özellikle mi söyledi bilmiyoruz ama daha sonra tekrar etmedi ve basına da çok yansımadı. İsrail istihbaratının, ayağına çengel takmaya çalıştığı yeni Mısır yönetimine böyle önemli eylem hazırlığı hakkında iyilikte bulunması biraz düşündürücü. Madem İsrail bu iyiliği yaptı Muvafi'nin kendi askerlerine iyilikte bulunmayarak onları riske atması ise işin bir başka düşündürücü yanı.
Fakat yorumcuların dikkat çektiği bir husus vardı: "Bu saldırıdan kârlı çıkan iki unsur var, siyonist işgal devleti ve Hüsni Mübarek rejimi artıkları. Dolayısıyla onların aralarında işbirliği yapmış olmaları da mümkündür." Zikrettiğimiz ayrıntıları üst üste koyunca zaten böyle bir sonuç karşımıza çıkmıyor mu?
Cumhurbaşkanının böyle bir kirli oyun karşısında kalkıp da "bizim istihbarat müdürümüz bizim askerimize ihanet etti" diyecek hali yoktur. Yapabileceği onu görevden almaktır ki Dr. Muhammed Mursi de öyle yapmıştır.
Ama muhtemelen perde arkasında duranlar o adamın görevden alınacağını zaten tahmin ediyorlardı ve gider ayak kendisinden yararlanmak istediler. Sözünü ettiğimiz açıklaması da medya savaşını başlatacakların eline yeterince teçhizat vermişti ve onlar da fırsatı kaçırmadılar.
11 Ağustos 2012 Cumartesi, Yeni Akit
Turistik bir özelliği olmayan Kuzey Sina, Mısır'ın ihmal edilmiş bölgesidir. Bölgenin çöl olmayan kırsal arazisinde hayvancılıkla uğraşan bedeviler yaşıyor. Malum ihmal edilmişlik istismara kapıyı açan en önemli etkendir. Bilinçlendirme yönünden ihmal edilmişlik istismar kapısının daha kolay kullanılmasına imkân verir.
Sina'daki son saldırı hakkında bilgilerine başvurulan görgü şahitleri olay öncesinde bölgedeki bazı bedevilere askerî eğitim verildiğine şahit olduklarını dile getirdiler. Bu eğitimi verenlerin kimler olduğunu bilmiyorlar. Ama bazıları MOSSAD'dan şüpheleniyor. Çünkü eski rejim döneminde bu teşkilatın adamlarının bölgede cirit attığı biliniyordu. Rejimin düşmesiyle el etek çekmiş olacakları düşünülmüyor. Eğitim, eski rejim artığı yerli istihbarat elemanlarının işi veya bir ortak faaliyet de olabilir.
Bu tarz bir eğitim vererek bir silahlı gerilla grubu oluşturup da yüzlerine maske çektikten sonra istediğiniz gibi adlandırırsınız. Tekfirci dersiniz tekfirci olur, tevilci dersiniz tevilci olur. Nasıl olsa gidip bir yetkili makamdan isim yahut marka tescili yaptırmanız gerekmiyor. "Küfür" rejiminin verdiği kimliği cebinde taşıyanın bile kâfir olduğuna ve onunla savaşılabileceğine hükmeden katı tekfirci anlayışı ise her baltaya sap yapmak mümkün oluyor. Senaryoyu hazırlayan ve perde arkasında duran güç böyle bir "tekfirci" maskesini birinin yüzüne geçirince artık ona iftar rehaveti içindeki askerlerin üzerine saldırı düzenletmesi zor olmuyor.
Fakat olaya insaflı yaklaşanlar Kuzey Sina'daki sınır güçlerine saldırı düzenleyenlerin kullandıkları teçhizatı sorgulama ihtiyacı duydular. Kullandıkları otomatik silahları, bombaları ve hatta RGB füzelerini kaçak yollardan soktuklarını kabul edelim. Kocaman zırhlı araçları onlara her halde leylekler getirmedi.
Saldırının sınır tarafından değil arkadan yapılmasına ve iftar rehavetine denk getirilmesine rağmen eğer zırhlı araçlar kullanılmasaydı askerler girdikleri çatışmada kuvvetli ihtimalle saldırganlardan bazılarını öldürebilir veya yaralayabilirlerdi. Bir kişi öldürülmüş veya yaralı yakalanmış olsaydı hadisenin arka planı belki çorap söküğü gibi gelecekti. Ama bu haliyle şimdilik karanlıkta kaldı.
Hüsni Mübarek'in özel tercihiyle istihbarat müdürlüğüne getirildiği halde geçiş döneminde Yüksek Askerî Konsey'in kendisine sahip çıkması sebebiyle statüsünü koruyabilen Murad Muvafi'nin açıkladığı senaryoları medyanın ballandırarak piyasaya sürmesi vatandaşın kafasını karıştırdı.
Siyonist işgalcilerin planlarının önünü açan senaryoları basın yayın organlarına sunan istihbaratçılar saldırganlardan herhangi birinin bir mendiline rastladıklarını dahi söyleyemedikleri halde iki tanesinin Gazze'den geldiğini ileri sürdüler. Çünkü Gazze'nin itham edilmesi ve Mısır halkıyla Filistin tarafı arasındaki sıcak ilişkilerin bir soğuk duşa sokulması gerekiyordu. Oysa dediğimiz gibi saldırı Gazze tarafından değil arkadan yapılmıştı ve böyle bir saldırıya karışacak birinin Gazze tarafından gelmesi halinde sınır güvenlik görevlilerinin dikkatinden kaçması mümkün değildi. Ama önemli olan maksattı ve maksada yarayacak malzeme işbirlikçi medyanın eline verilmiş, onlar da Gazze'yi toptan mahkûm etme amaçlı saldırı için "hep birlikte hurrraaaa!" demişlerdi.
Diğer taraftan, yine eski rejim artıklarından olan bazı askerî yetkililer de daha suçlunun kim olduğuna dair bir belgenin dahi ortaya çıkarılmasını bekleme ihtiyacı duymadan, olayların toplumda oluşturduğu sıcak hava devam ederken bölgede "radikal İslâmcı, silahlı direnişten yana" olarak fişlendikleri tahmin edilenlerin üzerine havadan ve karadan saldırı gerçekleştirerek yirmi kişi hakkında yargısız infaz kararlarını uyguladılar. Çünkü taşların yerine oturma merhalesinin başlangıç günlerinde, "radikal" olarak nitelendirilen gruplarla yeni yönetimi karşı karşıya getirmek için ele geçirilmiş fırsatı kaçırmak istemiyorlardı.
Allah'tan ki Cumhurbaşkanı Mursi de olayların sıcaklığında cesaretli bir adım atarak fitne ateşini yakma gayreti içindeki fırsatçıların başını çekenlerin önemli bir kısmının görevine son verdi. Fakat Mısır'da henüz deliklere saklanmış çok sayıda fare olduğunun da gözden uzak tutulmaması gerekir.