20 Ekim 2016 Perşembe, Yeni Akit
Musul'la ilgili önemli gelişmeler oluyor ve tabii ki bizim de bu gelişmeler hakkında düşüncelerimizi, tespitlerimizi dile getirmemiz gerekir. Ancak bu konuyu yarınki yazıya bırakarak bugün Mavi Marmara davasıyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Dün İstanbul Adalet Sarayı'nda Mavi Marmara davasının duruşması vardı. Özellikle Türkiye ile İsrail arasında normalleştirme anlaşmasının imzalanmasından ve Mavi Marmara gemisinde şehit edilenlerin ailelerine tazminat ödenmesinin kabul edilmesinden sonra siyonist katiller aleyhine sürdürülen davanın yeni bir duruşması gerçekleştirildi. Gördüğümüz kadarıyla dünkü duruşmaya katılım bir öncekine nispetle çok daha fazlaydı. Gerek Türkiye içinden ve gerekse dışından davacıların büyük bir kısmı duruşmaya katıldı. Bu ilgi, davacıların işgalci saldırganlar aleyhindeki davalarından ve mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini göstermesi açısından anlamlıydı.
İşgal rejimiyle uzlaşmayı onaylamamakla birlikte, siyonistlerin Mavi Marmara'ya saldırılarından dolayı mağdur edilenlerin saldırganlar aleyhine açtıkları davanın da diplomatik tutumdan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Diplomatik tutum ne olursa olsun mağdur edilenlerin suçlular aleyhine açtıkları davalarını ve mücadelelerini sürdürme hakları olmalıdır. Hem ulusal hem de uluslararası yargı nezdinde bu haklarının korunması ve açılan davaların diplomatik tutumdan dolayı geçersiz hale getirilmemesi gerekir.
Dün yani 19 Ekim 2016'da gerçekleştirilen duruşmada mahkeme herhangi bir sonuca varamadı. O yüzden davanın 2 Aralık tarihine ertelenmesine karar verildi. Davacıların o tarihteki duruşmaya daha büyük bir kalabalıkla katılmaları, suçlular aleyhine sürdürdükleri mücadeleden kesinlikle vazgeçmemeleri, amaçlarının suçluların özür dilemesini veya tazminatla meseleyi kapatmalarını sağlamak değil suçlu olduklarının kesin bir dille ortaya konması ve hak ettikleri cezanın kendilerine verilmesi olduğunu ortaya koymaları gerekir.
Ayrıca Mavi Marmara gemisinin ve yolcularının amacı Gazze'ye uygulanan ablukayı yarmak, bu bölgenin özgür bir şekilde dünyaya açılmasını sağlamaktı. Türkiye ile İsrail arasında normalleşme anlaşmasının imzalanmasından sonra bu ablukanın yumuşatılması konusunda ne aşamaya gelindiğini görmek için Zeytune gemisi Gazze limanına ulaşmak istedi.
Zeytune gemisinin yolcuları sadece bayanlardan oluşuyordu. Tek amacı Gazze'ye uygulanan ambargoyu ve ablukayı yarmak için bir delik açmaktı. Yolcular, herhangi bir şekilde şiddete başvurma niyetleri olmadığını yolculuk esnasında yaptıkları açıklamalarda dile getirdiler. Tek amaçları Gazze'ye ulaşmak, sembolik anlamda bir yardım götürmek ve ablukayı geçersiz kılmak için girişimde bulunmaktı. Bunu başaramadıkları takdirde Gazze'nin hâlâ abluka ve ambargo altında olduğunu tüm dünya kamuoyuna duyurmuş olacaklardı. Fakat işgal rejimi bu geminin de önünü kesti ve Gazze limanına yanaşmasına izin vermedi. Gemiyi zorla Aşdot limanına götürdü, yolcularını gözaltına aldı ve kısa bir süre sonra da ülkelerine geri gönderdi.
Oysa Türkiye'nin işgal devletiyle ilişkileri yeniden başlatmak için ısrarla üzerinde durduğu ve en çok önem arz eden şartı Gazze'ye uygulanan ablukanın son bulmasıydı. Sonra bu ablukanın kaldırılması şartının kabul edilmeyeceğini ima ederek, yumuşatılması düzeyine çekti. Fakat Zeytune gemisinin maruz kaldığı uygulama herhangi bir yumuşamanın da olmadığını, işgal rejiminin ablukayı bütün katılığıyla ve ısrarla sürdürmekte olduğunu, normalleştirme anlaşmasının ise ablukayla ilgili herhangi bir şartı kabul ettirememiş olduğunu gösteriyordu.
Bu, olayın diplomatik boyutu. Mavi Marmara davaları ise diplomatik boyutundan ayrı olarak değerlendirilmesi gereken bir hukuk mücadelesidir. Bu hukuk mücadelesinin amacı katillerin, suçlarının ibraz edilmesi ve kendilerine hak ettikleri cezaların verilmesidir. O yüzden şehit aileleri başta olmak üzere siyonist işgalcinin saldırılarında mağdur edilenler, diplomatik anlaşmaya rağmen davalarından vazgeçmeyeceklerini, özür ve tazminatla olayın kapatılmasına razı olmayacaklarını bir kez daha ortaya koydular. Bu konudaki ısrarlarını sürdüreceklerini de duruşma sonrasında düzenlenen basın toplantısında dile getirdiler.