Fransa Mali'nin Efendisi midir?

17 Ocak 2013 Perşembe, Yeni Akit

Suriye'de Baas zulmünün vahşi katliamları ne yazık ki hâlâ dünyada pek çok önemli gelişmeyi gölgede bırakmaya ve dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Üniversitede ilim tahsil etmek isteyen gençlerin dahi güven içinde olmalarını istemeyen ve onları da hedefe yerleştirerek bir çırpıda yüze yakın insanı hunharca katleden bir terör rejiminin dünyadaki tüm diğer önemli gelişmeleri gölgede bırakması da doğaldır.

Terör rejimi ve destekçileri bu korkunç savaşı sürdürürken siyonist işgalcilere ait bir kaynaktan ilginç bir haber çıkıyor ve bazıları ciddiye alıyor. Gözü dönmüş katil yakın çevresinde bulunanlara, bir serserinin kendisini Kaddafi'nin öldürüldüğü gibi öldürmesi halinde İsrail ve Mısır'ı vurmalarını vasiyet etmişmiş. Böylece onca katliama ve vahşete rağmen hâlâ katil Beşşar'ın davulunu çalmaya devam edenlere malzeme çıkmış oluyor. "Bakın bu adam zaten İsrail düşmanı; daha ne istiyorsunuz?" Demiyorlar ki, bre gaddar! Bu savaştan dolayı İsrail'i vurma planın var da neden uygulamıyorsun? Birinin seni kanalizasyon borusuna sokup öldürmesi mi lazım? İsrail önünde duruyor. Neden İsrail'i değil Filistin mülteci kamplarını vuruyor, her gün onlarca mülteciyi öldürüyorsun? Neden askerlerini işgal altındaki Golan tepelerinin değil mülteci kamplarının üzerine sevk ediyor, bu kampları kuşatmaya alıp gıda yardımlarının bile sokulmasını engelliyor, sokmaya kalkışan insanî yardım görevlilerini katlediyorsun?

Siyonist işgalci, gitmesini istemediği diktatörü kahramanlaştırmanın ve onu savunanlara malzeme çıkarmanın en kestirme yolunun onu kendi karşısına yerleştirmek ve kendine karşı planlar hazırladığı haberi yaymak olduğunu diktatörün davulcularından daha iyi bilir. Ama gerçeği kurgulardan, senaryolardan değil vakıadan, yaşananlardan öğrenmek gerekir.

Suriye'de savaş sürerken Ortaçağ sömürgeciliğinden beri kafa yapısının hiç değişmediği görülen Fransa da dumanlı havadan yararlanarak sinsice Mali'ye işgal güçlerini gönderdi. Aslında Mali'yi işgal planı son birkaç aydır kulislerin konuları arasındaydı. Belki bu süre içinde Fransa dünya kamuoyunun tepkisini de ölçtü. Ama ne yazık ki Suriye'de her gün yüzlerce insan katledilirken sivil toplum ve medya yeterince yüzünü Mali'ye çeviremedi.

Bu olay Batı'nın işgalci ve sömürgeci zihniyetinin değişmediğini bir kez daha gösterdi. Yani Cezayir'i 132 yıl işgal altında tutan, 1954-62 arasındaki bağımsızlık savaşında da bir buçuk milyon Cezayirliyi öldüren Fransa ile bugünkü Fransa aynı. Bir değişim, insanı önceleyen bir gelişme yaşamamış. Gelişme teknolojide, açılma kıyafette kalmış.

Sömürgeci Batı bilindiği üzere geçmişte Afrika'yı işgal ettiğinde sadece buraların doğal kaynaklarını çalıp gemilerle kendi ülkelerine taşımakla yetinmiyor, ihtiyaç duyduğu kadar insanı da ayaklarına pranga vurarak götürüp köle olarak çalıştırıyordu. Götürmediklerini de kendi ülkelerinde, çıkarları için çalıştırıyorlardı. Çünkü onlara da potansiyel köleleri olarak bakıyorlardı.

Sonra oralardan işgal güçlerini çekti ama ellerini çekmediler. Görünüşte bağımsızlaştırılan ülkelerin halklarına özgürleştirilmiş değil anlaşmalı köle olarak bakmaya başladılar. O yüzden bu ülkeleri kabul edilen anlaşmaları uygulayacak, oralardaki çıkarlarını koruyacak işbirlikçiler tarafından yönetilmesi için gerekli tedbirleri aldılar. Bu işbirlikçi yönetimleri bertaraf etmeye kalkışan hareketlere ise ister solcu, ister ulusçu, isterse İslâmcı olsunlar kesinlikle fırsat vermediler. Hepsi için de onları mahkûm etmeye ve cezalandırmaya yarayan kulplar buldular. Çünkü hâlâ kendilerini buraların efendileri olarak görüyorlar.

Aslında uluslararası emperyalizm son dönemde Irak ve Afganistan'da kendi açısından son derece olumsuz sonuçlara neden olan işgal tecrübeleri yaşadı. Dolayısıyla bu kötü tecrübelerden sonra Mali'yi işgale kalkışması biraz gözü kara hareket ettiğini gösterir. Fransa'nın bu gözü karalığı göstermesi hedef aldığı ülkedeki gelişmelerden dolayı ciddi endişeleri olduğunu gösterir. Bu endişeleri belki sadece Mali'yle değil Afrika'da "anlaşmalı köle" olarak gördüğü diğer ülkeler ve bölgelerle de ilgilidir.

Emperyalizmin Mali Oyunu

18 Ocak 2013 Cuma, Yeni Akit

Mali ile Somali Afrika'da misyonerlik çetesinin hiçbir kazanım gerçekleştiremediği iki Afrika ülkesidir. Biri Afrika Boynuzu olarak adlandırılan ve Aden Körfezi'nin Hint Okyanusu'na açıldığı yerde diğeri Orta Afrika'nın batısında yer alır.

Afrika Boynuzu'nda yer alan Somali halkı misyonerlerin "necis" olduğuna inandığı için kendilerinden uzak durmuş dolayısıyla onların telkinleriyle bir tek kişi bile Hristiyan olmamıştır. Fransız sömürgeciler misyonerleri insan avcıları olarak kullanmada maddi güçlerini sonuna kadar kullandıkları halde Mali halkı yoksulluğuna rağmen tuzaklarına düşmedi. O yüzden yıllar süren misyonerlik çalışmalarından sonra hâlâ ülke halkının yüzde doksandan fazlasının Müslüman olduğunu Avrupalı kaynaklar itiraf ediyor. Avrupalı kaynaklar misyonerliğin hedefindeki Afrika ülkelerinde Müslümanların oranlarını özellikle düşük yani gerçek oranın altında gösterdiği için Mali'deki Müslümanların oranını itiraf ettiklerine dikkat çekiyoruz.

Buna rağmen emperyalizm gerek Somali'den ve gerekse Mali'den vazgeçmemekte, bu ülkeleri kendi halklarına bırakmamakta ısrarlı.

Bugün Mali'de yaşananları yorumlarken atlanmaması gereken bir konu emperyalizmin İslâm dünyasını parçalamada kullandığı etnik ayrıştırma ve bunu ideolojik zemine oturtma amaçlı ulusçuluktur. Buna rağmen bazı etnik unsurlar da bağımsız devleti bir yana bırakın kendi kültürlerini yaşatabilecekleri ulusal haklardan yoksun bırakılarak bazı iç veya bölgesel sorunların zeminini oluşturacak ortamın içine çekildiler. Bu sorunların da iki boyutu var. Bir boyutu hâkim güçlerin ayrımcı politikaları, diğer boyutu da bu politikalardan zarar görenlerin haklarını almak için güçlerin bölünmesine neden olmadan meşru zeminde mücadele etmek yerine ayrılıkçı silahlı güçler oluşturarak emperyalizme daha kolay yem olabilecek küçük parçalar ortaya çıkarmayı hedeflemeleridir. Yani olayın bir tarafında ayrımcılık diğer tarafında ayrılıkçılık var ki bunların hiçbiri Müslüman halkların yararına değildir.

Batı Afrika bölgesinde bu kategoriye giren en önemli mesele de Tuareg meselesidir. Tuaregler bölgenin en geniş alana yayılmış büyük bir etnik unsurudur. Ama ulusal bir devletleri yok ve yaşadıkları topraklar işgalcilerin çekilmesinden sonra bölgede kurulan bağımsız devletler arasında paylaştırılmıştır. En büyük kesimi Mali ve Nijer sınırları içinde kaldı. Ayrıca Burkina Faso, Cezayir ve Moritanya'da da az sayıda Tuareg nüfus var.

Mali ve Nijer'deki Tuaregler adına bağımsız birer devlet kurmak amacıyla ayrılıkçı örgütler kuruldu. Mali'dekinin adı Azavad Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLA), Nijer'dekinin adı ise Tuareg Kurtuluş Cephesi'dir. Mali'dekiler daha çok Azavad olarak adlandırılan kuzey bölgede yoğunlaştıklarından bu adı tercih ettiler. Bu örgütlerin her ikisi de Tuareg ulusçusu ve laik anlayıştadır.

İlginç olan bir şey de bölge üzerinde siyasal hâkimiyetini sürdüren Fransa'nın ayrılıkçı Tuareg örgütlerini kontrol mekanizmasının bir aracı olarak el altından desteklemesidir. O yüzden yıllardan beri Mali hükûmetini uğraştıran ve 22 Mart 2012 darbesinden sonra meydana gelen boşluktan yararlanarak Azavad bölgesinin önemli bir kısmını kontrol altına alan ayrılıkçı Tuareg hareketine karşı askerî operasyon ihtiyacı duymadı. Fakat bölgede İslâmi oluşumların öne çıkması ve bazı yerlerde kontrolü ele alması üzerine hemen paçaları tutuştu ve önemli riskler taşımasına rağmen askerî operasyonda ısrarlı davrandı.

İslâmi oluşumlar MNLA gibi Tuareglerin bölgesinde bağımsız devlet kurulması amacına yönelik bir bölünmeden yana değiller. Hatta tüm Batı Afrika'da Müslüman halkların çoğunlukta olduğu ülkelerin birleşerek İslâm şeriatıyla yönetilen büyük bir "İslâmî Mağrib" devleti kurulmasını istiyorlar.

Mali'de Kim Nerede Duruyor?

19 Ocak 2013 Cumartesi, Yeni Akit

Mali içindeki sorunun birbirleriyle anlaşmazlık içinde dört farklı tarafı var: Askeri cunta, liberal işbirlikçi sivil politikacılar, Tuareg cephesi ve silahlı İslâmcı gruplar.

Sivil işbirlikçi politikacıların başını, 2002-2012 arasında cumhurbaşkanlığı yapan ve yine asker kökenli Amadou Toumani Touré çekiyor. İşgalci Fransa ve uluslararası emperyalizm de bu kesimi destekliyor.

22 Mart 2012'de bu adama karşı General Amadou Haya Sanogo darbe gerçekleştirdi. Cunta ülkede istikrar ve kontrolü sağlayamayınca sivil kesimle anlaşarak geçici hükûmet kurulmasını kabul etti. Ama yine yönetimden tamamen elini çekmedi.

Amadou, Ahmed'in bölgedeki söyleniş şeklidir. Dolayısıyla her iki liderin de ilk adı olan bu kelimenin Ahmed anlamına geldiğini hatırlatalım.

Tuareglerin yaşadığı kuzey bölgede bağımsız devlet kurmak isteyen ulusçu ve laik Azavad Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne Batı el altından destek veriyor. Fakat bu örgüte fiili desteğin ulaştırılmasında kullanılan köprü Libya diktatörü Kaddafi idi. O yüzden örgüt gerillaları Libya'daki halk ayaklanmasına karşı Kaddafi askerlerinin yanında savaştı. Onun düşmesinden sonra da ellerindeki tüm teçhizat ve silahla Mali'ye döndüler. Bu imkânlar onların savaş güçlerini artırdı. Sonrasında cuntanın kontrolü sağlayamaması onlara daha fazla avantaj sağladı ve Tuareglerin yaşadığı mıntıkanın önemli bir kısmında kontrolü ele geçirdiler. Daha sonra bölgede hâkim sisteme karşı silahlı savaş veren İslâmcı örgütler kontrol altına aldıkları bölgelerde şeriat uygulanması şartıyla onlarla anlaştı. Ama bu ittifak uzun sürmedi ve birbirleriyle çatışmaya girdiler. Bazı bölgeler İslâmcı grupların kontrolüne geçti. Fransa'yı ve arkasında duran uluslararası güçleri telaşlandıran da bu oldu.

Silahlı İslâmcı gruplar ayrılıkçı Azavad Cephesi gibi ülkenin bölünmesini ve Tuareglerin bağımsız devletleri olmasını istemiyor. Öncelikle tüm Mali topraklarında İslâmî bir siyasal ve hukuki sistemi hâkim kılmayı sonrasında da "İslâmî Mağrib" dedikleri bütün Batı Afrika'nın birleştirilmesi suretiyle bölgede büyük bir İslâm devleti kurmayı amaçladıklarını söylüyorlar. Silahlı örgütlerin tümünün selefi çizgide olduğunu ve silahlı direniş konusunda el-Kaide'nin Afrika'daki yapılanmasından etkilendiklerini söyleyebiliriz. Mali'de ayrıca geleneksel medreselerde yetişenlerin de bu örgütsel yapılanmalarda belli bir etkinliği vardır. O yüzden bu grupların örgütsel yapısının, zemininin ve düşünce çizgisinin Afganistan'dakine benzediği söyleniyor.

Mali'de silahlı direnişi yürüten dört grup var. En geniş tabanlıları Ensaruddin (Dinin Yardımcıları) örgütüdür. O yüzden çözüm arayışında onun muhatap alınması öneriliyor. Kurucu lideri İyad Ağ Ğali'dir.

Diğer bir silahlı İslamcı grup İslâmî Mağribin el-Kaide Örgütü'dür. Bu örgüt Mali'ye özel olmadığını ve bölgedeki diğer ülkelerde de örgütsel çalışmaları olduğunu söylüyor. Mali'deki silahlı örgütlerin de en eskisi olarak bilinir. Lideri Ebu Musab Abdulvedud Abdulmalik'tir. Ensaruddin'in bu örgütten kopma olduğu söyleniyor. Fakat tabii tamamen bu örgütten ayrılanlardan oluşmuyor. Daha geniş bir kitleye hitap tarzını seçtiğinden farklı kesimlerden saflarına katılanlar oldu.

Üçüncü silahlı İslâmcı grup Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi'dir. Onun da İslâmî Mağribin el-Kaide Örgütü'nden ayrılma olduğu söyleniyor. Lideri Muhammed Veled Nuveymir'dir.

Dördüncü silahlı grup ise Ketibetu Ensari'ş-Şeria (Şeriat Yardımcıları Tugayı)'dır. Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi'nden ayrılmadır. Kurucusu Ammar Veled Hamaha, haber kaynaklarında Fransız işgalcilerin aradıkları arasında "bir numaralı" olduğu ifade edilen ve "kırmızı sakallı adam" diye nitelendirilen kişidir.

Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian, Mali'ye 1700 asker, 12 savaş uçağı ve 5 tank nakil aracıyla operasyonun başlatıldığını sayının artırılacağını, uçakların başkent Bamako'dan ve Çad'dan kalktığını söyledi. Mali'de kara cephesi işgalciler için Afganistan'dan zor olabilir. Fakat hava saldırıları tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. Çünkü işgalcilerin bu saldırılarda silahsız kalabalıkları hedef almaları muhtemeldir. Oluşan tehdit yüzünden Moritanya başta olmak üzere bölgedeki diğer ülkelere iltica edenlerin sayısı arttı.