Mekke Zirvesi

16 Ağustos 2012 Perşembe, Yeni Akit

Eski adı İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ) olan İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT)'nın Dördüncü Olağanüstü Zirvesi, Mekke'de gerçekleştirildi. Biz bu yazıyı yazarken zirve henüz kapanışını yapmamış ve nihaî kararlarını açıklamamıştı. O yüzden bugünkü yazımızda sonuç bildirisi ve alınan kararlar üzerinde değerlendirme yapma imkanımız yok. Daha çok zirve öncesi durum, gündem ve sergilenen tavır hakkında bir değerlendirme yapabileceğiz.

Zirve, İslâm'ın kutsal beldesi Mekke'de, ibadet ve arınma ayı Ramazan'ın son on gününe tekabül eden bir dönemde gerçekleştirildiği için zaman ve mekân açısından da "olağanüstü" yönü vardı. Ama ne yazık ki toplanan liderler sadece havanda su dövmekle meşgul olduklarından sergilenen tutum yönünden gayet "olağan" yani alışık olduğumuz hava hâkimdi.

Mekke'deki liderler zirvesi öncesinde İİT üyesi ülkelerin Dış İşleri bakanları da yanı başındaki Cidde'de bir araya geldi.

Olağanüstü olmasının sebebi Suriye'de artık kan dökülmesine ve çıkmaza son verilmesi için bir şeyler yapılması önerisiydi. Baas rejiminin iki sıcak dostu İran ve Cezayir dışında tüm üyeler de artık bu konuda belirgin bir adım atılabilmesi için Beşşar'ın kenara çekilmesinin zorunlu olduğu kanaatinde birleşiyordu. Ne var ki kanaatte ittifak sağlansa da amelde bir şey yapılması, net bir adım atılması için ittifak sağlanamıyor. Çünkü herkes eline aldığı tokmağı bol ses çıkaran davulun gergin derisine vurmakla meşgul. Kimse bu tokmağı Beşşar'a gösterme ve "bu vahşete son vermez, kan dökmeyi bırakmaz ve kenara çekilmeyi kabul etmezsen senin kafana vururuz" deme cesareti gösteremiyor. O yüzden Beşşar rejiminin İİT üyeliğinin dondurulması konusunda bile bir adım atılamıyor.

Cidde'deki Dış İşleri Bakanları toplantısında bakanların Suriye üyeliğinin askıya alınması önerisine İran ve Cezayir itiraz etti. İran Dış İşleri Bakanı Ali Ekber Salihi "Eğer Suriye'nin üyeliğini dondurursanız; sorunun çözümü için bir şey yapmış değil soruna taraf olmuş olursunuz" dedi. Şu işe bak ki, Baas rejimi bir halkı imha etmek için savaş yürütecek, insanları hunharca katledecek, kundaktaki bebekleri bile sorumsuzca öldürmek için üstlerine havadan bombalar yağdıracak ama sen böyle bir vahşete itiraz ettiğin, "bırak artık bu işi, kenara çekil de şu kan seli dursun" dediğin zaman bile "taraf olma" suçu işlemiş olacaksın! Ama kendisi keskin nişancılar gönderip Baas rejiminin katilleriyle yan yana insanların üzerine mermi yağdırdığı zaman o taraf olmuş olmayacak, o sorunun çözümü için bir şeyler yapıyor olacak!

Aslında İİT'nin Suriye'nin üyeliğini dondurma önerisini ele alması ve tartışması yersizdir. İslâm coğrafyasının bir ülkesi olarak Suriye'nin üyeliği devam edecektir ve Baas diktasının artık beyin ölümünün gerçekleştiğini tahmin ettiğimiz şu günlerde bu ülkenin üyeliğinin dondurulması da tamamen yersizdir. Asıl önerilmesi ve kabul edilmesi gereken Baas rejiminin artık hiçbir geçerliliğinin kalmadığı, Suriye'nin de teşkilat içinde halkı temsil edecek meşru direniş tarafından temsil edilmesi gerektiği kararıydı. Yani Suriye'nin üyeliği askıya alınmaksızın katil Baas rejiminin üyeliğine ve temsil hakkına son verilmesi gerekirdi. Temenni ediyoruz ki inşallah Suriye'deki özgürlük savaşçıları Ramazan ayının başında dile getirdikleri arzularını gerçekleştirir ve mübarek Ramazan bayramında Baas diktasının en azından tamamen başkanlık sarayına kapatıldığını ilan etmek suretiyle iki bayram sevincini birlikte yaşarlar. O zaman zaten Suriye'nin İİT üyeliğinin dondurulmasının da bir anlamı kalmamış olacaktır.

Suriye'deki vahşi saldırıların ve katliamların durdurulması için yapılması gereken kâğıt üzerinde kalacak kararlar alınması değil özgürlük savaşçılarının eline uçaksavar füzeleri verilmesidir. Bunu biz daha önce de dile getirmiş ve Baas diktasının karada kontrolü büyük ölçüde kaybettiğini, en çok hava saldırılarıyla katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirdiğini ifade etmiştik. Geçtiğimiz günlerde bir uçağın düşürülmesiyle hava kuvvetlerinin nasıl sarsıntı geçirdiğini ve ordudan kaçışların arttığını gördük. Birkaç uçak daha düşürecek olsalar Beşşar'ın pilotları kendilerine verilen uçakları mümkün olan en yakın havaalanına sığınma talebinde bulunmak için kullanmayı tercih edeceklerdir.

Beşşar'ın Elini Bağladınız mı?

17 Ağustos 2012 Cuma, Yeni Akit

İslâm âleminden 57 ülkenin üye olduğu İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Mekke Zirvesi çalışmalarını tamamlayarak kapanış bildirisini yayınladı. Baas diktasının temsil edilmediği zirvede 40 ülke devlet başkanı, cumhurbaşkanı veya kral gibi en üst yetkili tarafından, diğerleri ise Başbakan ya da Dış İşleri Bakanı tarafından temsil edildi.

Zirvenin öncelikli konusu Suriye'ydi. Fakat ilginçtir ki Mekke'deki zirvede Suriye'nin İİT üyeliğinin dondurulması önerisi tartışılırken Baas zulmü Suriye'deki savunmasız insanların üzerine havadan bombalar yağdırmaya devam ediyordu. Tam da zirvenin söz konusu tartışmayı sürdürdüğü sırada Türkiye sınırına yakın bölgede yer alan Azez kasabasında savunmasız insanların üzerine havadan yağdırılan bombalarla büyük bir katliam gerçekleştirildi. Suriye'nin İİT üyeliğinin dondurulmasının kararlaştırıldığı saatte ise söz konusu katliamda öldürülenlerin sayısının 80'i bulduğu haberleri geliyordu. 100 kadar insan da yaralı bir halde tedavi için Türkiye'deki hastanelere ulaştırılmıştı.

Çünkü vahşi Baas rejiminin bu katliamı gerçekleştirmek için İİT üyeliğine ihtiyacı yoktu. Onun ihtiyaç duyduğu şey gönderdiği uçakların havadan rahatça füzeleri, bombaları yağdırma imkânı bulabilmesiydi. Dolayısıyla onu engelleyecek etken bundan önceki yazımızda da vurguladığımız üzere Suriye'nin İİT üyeliğinin dondurulması değil can müdafaası içinde olan direnişçilerin eline uçaksavarlar verilmesiydi. Uçaksavarları o insanların eline vermediğiniz takdirde onları Baas vahşeti karşısında savunmasız bir halde bırakmış oluyorsunuz.

Azez katliamıyla irtibatlı olarak parantez arası bir noktaya temas etmekte yarar görüyorum: Suriye'deki haklı ve meşru direnişi karalamaya çalışanların sürekli kullandıkları "ABD desteği" iddiasının ne kadar gerçek dışı olduğunu da son dönemde muhtelif şehirleri hedef alan hava saldırılarının engellenmesi için Suriye uçaklarına karşı bir yasaklı saha oluşturulması önerisinin gündeme alınmasının söz konusu olmadığının ABD'li yetkililerin ağzıyla dile getirilmesi bir kez daha ortaya koymuştur. Böyle bir yasaklamaya bile taraf olmaması ABD emperyalizminin Baas vahşetine tam bir serbesti tanınmasından yana bir tutum sergilediğinin açık belgesi değil midir? Bu durum, Baas zulmüne göstermelik karşı çıkarken engelleme amaçlı herhangi bir girişimde bulunulmasına taraf olmayanlarla, açıktan destek verenlerin hesaplarının perde arkasında birleştiğini gösteriyor.

Mekke Zirvesi'nde sonuçta Suriye'nin İİT'ye ve ona bağlı tüm uluslararası kuruluşlara üyeliği donduruldu. Konu hakkında bir bilgi düzeltmesine ihtiyaç duyuyorum. Cidde'de yapılan Dış İşleri Bakanları toplantısıyla ilgili olarak haber kaynaklarının yayınladığı haberlerde İran'ın yanı sıra Cezayir'in de Suriye'nin üyeliğinin dondurulmasına karşı çıktığı ifade edildiği için bu bilgiye biz de bir önceki yazımızda yer vermiştik. Fakat Cezayir yönetimi bu haberleri yalanladı ve Suriye'nin üyeliğinin dondurulmasına itiraz etmediğini açıkladı.

Zirve sonunda İslamî Dayanışmanın Güçlendirilmesi İçin Mekke-i Mükerreme Sözleşmesi adıyla bir yazılı bildiri yayınlandı. Bildiride Suriye halkı gibi uçaklarla ve roketlerle saldırıya maruz kalan halkların yanında yer alınması için safların birleştirilmesi çağrısı yapıldı. Bu güzel ve yerinde bir çağrı. Ama mazlum halkların yanında yer alınması için katillerin üyeliklerinin dondurulması yeterli değildir. Aynı zamanda saldırıya hedef olanların eline kendilerini savunabilecekleri araçların, malzemelerin, silahların verilmesi gerekir. Eğer katil Baas rejimi o insanların üzerine havadan roketler yağdırırken hedefteki insanların eline uçaksavar vermezseniz ilan ettiğiniz "Mekke-i Mükerreme Sözleşmesi" sadece kâğıt üzerinde bir yazıdan ibaret kalır.

Zirvenin kapanış bildirisinde Suriye'deki katliamlardan, cinayetlerden, yıkımlardan ülkedeki Baas rejiminin sorumlu olduğu dile getirilerek kınandı. Kınamanın, "yapmayın ayıp oluyor" demenin bir işe yaramadığını, fiiliyata dönük, bütün bu katliamların önüne geçmeyi sağlayacak adımlar atılmasına ihtiyaç olduğunu artık insaf sahibi herkes görüyor. "Kınama" yapmakla, insanların üzerine uçaklarla bomba yağdıranlara en fazla uzaktan çamur atmış olursunuz.