3-4 Ağustos 2012 Cuma-Cumartesi, Yeni Akit
Halep'te Baas zulmüne ve onun arkasında duran arsız zulüm rejimlerine karşı kararlı direniş sürüyor. Halep Suriye'de, Suriye de Arap dünyasında kırılma noktası olacaktır. Suriye'deki diktanın devrilmesi Arap baharındaki tıkanmanın da önünü açacaktır inşallah. Onun için Suriye direnişinin zaferi devam eden değişimin geleceği açısından büyük önem taşıyor. Bu konudaki tahlil ve tespitlerimizi inşallah ayrıca dile getirmeye çalışacağız. Bugünkü ve müteakip yazımızda İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB)'nin MÜSİAD Genel Merkezi'nde düzenlediği Suriye İstişare Toplantısı'ndan bazı önemli notlar aktarmak istiyorum.
Daha çok sivil toplum kuruluşları temsilcilerine yönelik olan toplantıya beni de davet etmelerinden dolayı İDSB yetkililerine şükranlarımı arz ederek söze başlamak istiyorum. Çünkü hem Suriye'deki gelişmeler ve durum hakkında birinci ağızdan bilgi alma, hem de önemli şahsiyetlerle bir araya gelip görüşme fırsatı bulduğum için çok faydalı oldu.
Toplantının ilk konuşmacısı, direnişin başlangıç merhalesinde Suriye'de faaliyetleri organize eden hâlen de Suriye Ulusal Meclisi üyesi sıfatıyla gelişmeleri yakından izleyen ve dışarıyla içerinin bağlantısını kuran etkin şahsiyetlerden Muti el-Buteyn'di. Buteyn konuşmasında ağırlıklı olarak Suriye'deki Baas zulmünü ve direnişin gösterdiği kararlılığı rakamlarla, müşahhas bilgilerle ortaya koymaya çalıştı.
Buteyn, en son elde edilen rakamlara göre şehit edildiği kesin tespit edilenlerin sayısının 22 bin 691'i bulduğunu dile getirdi. Bu rakam tabii isimleriyle birlikte öldürüldükleri hakkında kesin bilgiye ulaşılanların sayısını ortaya koyuyor. Buna ilaveten bir de henüz durumları hakkında kesin bilgiye ulaşılamayan kayıplar var. Buteyn, kayıpların sayısının da 69 bini bulduğunu hatırlatarak, Baas rejimi nezdinde kaybın yok olma, ölüm anlamına geldiğine dikkat çekti. İçlerinde sağ olanlar varsa onların da katı bir işkenceye maruz kaldıkları için hayattan tamamen kopuk ve belki ölümü arzular bir halde olmaları muhtemeldir.
Daha sonra konuşma yapan Suriye Müslüman Kardeşler Genel Murakıbı Muhammed Riyad Şakfa bu rakamların sadece şu an itibariyle haklarında bilgiye ulaşılanları kapsadığını, ileride savaşın bilançosunun net bir şekilde ortaya çıkması durumunda gerçek rakamların bunun hayli üstünde olduğunun görüleceğini dile getirdi. Çünkü savaşın dumanlı ortamında durumları hakkında ilgili mekanizmalara herhangi bir bilgi ulaştırılamamış olanlar da var.
Muti el-Buteyn, verdiği rakam içine giren öldürülmüş kişilerden 1754'ünün kadın, 1745'inin ise çocuk olduğunu dile getirdi.
Buteyn şu an Baas zindanlarında tutuldukları bilinen tutuklu sayısının 212 bin olduğunu söyledi. Bunlar hâlen tutuklulukları devam edenler. Bunlara zindana girmiş, işkence görmüş ve serbest bırakılmış olanları ekleyince sayı bir milyonu aşıyor.
Buteyn'in verdiği rakamlara göre çevre ülkelere sığınan mülteci sayısı bir milyona yaklaşmış. Türkiye'deki kamplarda hayatlarını idame ettirenlerin sayısı ise 44 bin civarında. Suriye içinde kendi topraklarından başka yerlere sürgün edilmiş olanların sayısı ise bir buçuk milyonu bulmuş.
Bu sayıları tüm ülke nüfûsuna kıyasladığımızda ortalama her bin kişiden birinin kesin olarak öldürüldüğü, her 330 kişiden birinin kayıp olduğu, kayıpların şüpheli durumu göz önünde bulundurulunca her 250 kişiden birinin öldürülmüş olması ihtimali bulunduğu, her 110 kişiden birinin şu an zindanda tutulduğu, her 90 kişiden birinin Suriye dışında veya içinde mülteci konumunda olduğu ortaya çıkıyor. Onların akraba çevrelerinin de bu sarsıntıdan bir şekilde etkilendiği düşünülürse bütün halkın ülkeyi adeta bir ateş gibi saran savaşla sarsıldığı anlaşılacaktır.
"Aman dokunmayın, sonra dışarıdan müdahale olur" öcüsünü sürekli öne sürerek katil Baas rejiminin önünün açık tutulmasından yana tavır sergileyenler acaba bu manzarayı görebilecekler mi yoksa "yok canım siz abartıyorsunuz; fazla bir şey olduğu yok, orta dereceli bir depremde de bu kadar zayiat oluyor" mu diyecekler? Yahut "Onlar da yerlerinde rahat dursalardı. Neyin özgürlüğünden, neyin adaletinden söz edip duruyorlardı? Beşşar yönetimi istediği gibi tepelerinde boza pişirmeye devam etseydi!" mi diyecekler?
***
Bugün Baas rejiminin Şam'daki çetelerinin Filistinli mültecilerin yaşadığı Yermük mülteci kampına önceki akşam yani 2 Ağustos Perşembe akşamı iftar vaktinde düzenledikleri saldırıya ve gerçekleştirdikleri vahşi katliama temas ederek söze başlamak istiyorum.
Baas diktatörü halk ayaklanmasının başlamasından sonra Filistinli mültecilerden ve İslâmî direnişten kendisine açıktan destek vermelerini ve desteklerini dile getiren açıklamalar yapmalarını istemişti. Ancak Filistin tarafı böyle bir şey yapamayacağını çünkü kendileri için Suriye halkının da önemli olduğunu ve kendilerinin karşılıklı uzlaşma yoluyla çözümden yana olduklarını dile getirince Baas diktatörü, bu durumda Filistinlilerin güvenliğinden sorumlu tutulamayacağını hatırlatarak bir bakıma aba altından sopa göstermişti.
İslâmî direniş Suriye'de çok sayıda Filistinli mülteci yaşamasını ve onların hedefe yerleştirilmelerinden doğacak tehlikenin büyüklüğünü nazarı dikkate alarak stratejik tutum izlemeye çalıştı. Ama ne yazık ki onun bu tutumu Baas diktasını ve Şebbiha çetelerini tatmin etmedi.
Filistinli mültecilerin olayların dışında kalmaya dikkat etmelerine rağmen Beşşar'ın çeteleri, önceki akşam mültecilerin Yermük kampında iftar ettikleri sırada saldırı düzenleyerek vahşi katliam gerçekleştirdi. Bu katliam bir çatışma sonucu olmadı. Filistinlilerin rejime karşı ayaklanmaya karışmalarından da kaynaklanmadı. Sadece onların Baas diktasına açıktan destek veren açıklamalar yapmamaları ve Şebbiha çetelerinin saflarında direnişçilere karşı çatışmalara bulaşmamaları sebebiyleydi.
Yani Baas diktasının "Ya Beşşar ya dimar" sloganı Filistinli mültecilere karşı da korkunç bir katliamla uygulandı. Peki, ne anlama geliyor bu slogan? "Ya Beşşar'ı desteklersiniz, ya da yok olursunuz; ya Beşşar'ın hâkimiyeti sürer, ya da tamamen yerle bir edilmiş, insanları darmadağın olmuş bir Suriye kalır elinizde!"
Bugün Baas diktasının böylesine korkunç bir vahşette ısrar etmesinin sebebi de bu değil midir? Beşşar'ın artık bu direniş karşısında dayanamayacağını hemen yanı başındaki adamlarının bile onu bırakıp kaçmaları göstermiyor mu? Buna rağmen korkunç vahşet ve katliamları sürdürmekle diktatör Beşşar ve arkasında duran zulüm rejimleri, "birinci seçenek olmayacaksa ikincisi için elimizdeki son kozları da kullanacağız" mesajı veriyor. Dünkü yazımızda İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB)'nin Suriye İstişare Toplantısı'ndan aktardığımız rakamlar da bunu gösteriyor.
Konuşmacı Muti el-Buteyn, Baas diktasının bu sıralarda Suriye'de Sırpların Bosna-Hersek'teki politikalarını izlediğini ve özellikle Sünni şehirlerini ve köylerini boşalttığını dile getirdi. Humus'un da bu politika yüzünden tamamen boşaltıldığını ve adeta bir hayalet şehre dönüştüğünü vurguladı. Bu politika Baas diktasının "tümünü alamazsan, tümünden de vazgeçme" prensibiyle hareket ederek Nusayri nüfûstan ikinci bir devlet için yararlanma planında ciddi olduğunu gösteriyor. Biz 28 Temmuz'da yayınlanan "Tükeniş Merhalesi Senaryoları" başlıklı yazımızda bu konu üzerinde durmuş ve Beşşar'ın bu planında başarılı olamayacağını dile getirmiştik.
İDSB'nin toplantısında ben konu hakkında Türkmen Cephesi lideri Yusuf Molla'nın görüşünü almak için Nusayrilerin yoğun olduğu bölgelerde nüfûsun önemli bir kesimini oluşturan Türkmenlerin böyle bir "ikinci devlet" planına karşı nasıl bir tavır alacaklarını sordum. O da Esed'in bu planında ciddi olduğunu ve söz konusu bölgede tehlikeli bir şekilde askerî yığınak yaptığını, diğer cephelerde savaşı kaybetmesinden sonra Lazkiye çevresine çekilerek oralarda kontrolü elde tutmak isteyeceğini, ancak Türkmenlerin buna kesinlikle onay vermeyeceklerini ve son güçlerine kadar savaşacaklarını söyledi. Molla "yılanın başı asıl sahilde (yani Lazkiye bölgesinde) ezilecektir" diyerek Beşşar'ın böyle bir devlet planında aslında kuru bir hayal peşinde olduğunu vurguladı. Kendilerinin de Baas diktasının bu tür oyunlarına karşı Türkmenleri organize etmek ve özgürlük savaşına bu kitleyi de dâhil etmek için Türkmen Cephesi'ni kurduklarını hatırlatarak bu kitlenin Suriye'nin birliğinden yana olduğunu, bu konudaki kararlığından kesinlikle geri adım atmayacağını ifade etti.