Ağustos 2012, Vuslat
Arap dünyasındaki zulüm rejimlerine karşı özgürlük ayaklanmaları Suriye'ye sıçrayınca bazıları bunun zamansız, bazıları yersiz olduğunu söylerken birçokları da başarılı olması imkânının bulunmadığı görüşünü savundu. Böyle bir görüş beyan edilmesinin ve hayli taraftar bulmasının sebebi ise Suriye'deki Baas rejiminin diğerleri gibi olmadığı, çünkü istihbarat ve güvenlik mekanizmasının çok güçlü yapılandığı gibi hem içeride taraftar kitlesinin hem de dışarıda destekçisinin daha fazla olduğu kanaatiydi. Örneğin daha önceki halk ayaklanmaları karşısında direnemeyen rejimlerin hiçbirinin İran ve Rusya gibi birer destekçisi yoktu.
Gerçekten de Suriye'deki Baas diktasına İran'ın destek vermesi Suriye halkının özgürlük mücadelesine karşı ciddi bir sorun ve engel oluşturuyordu. Çünkü bu, İslâm dünyasında, özellikle de Suriye direnişi açısından birinci derecede önem arz eden Türkiye toplumunda bu direniş aleyhindeki dezenformasyon faaliyetinin de altyapısını oluşturacak son derece riskli bir destekti. Rusya ise Suriye diktasına hem askerî teçhizat yönünden büyük çapta destek verme hem de ona uluslararası platformda sahip çıkma gücüne sahipti.
Fakat Suriye halkı açısından diktaya karşı başkaldırı yoluna girmek de dönüşü olmayan bir yolu seçmekti. Çünkü 48 yıldır kendilerine göz açtırmayan diktaya bir kere başkaldırmaları halinde geriye dönüşü seçmek zulmün üstlerine daha fazla çöreklenmesine razı olmak anlamına gelecekti. Üstelik özgürlüğe giden yolu bir kez daha seçmeleri de belki mümkün olmayacaktı. O yüzden ağır bedeller ödeme pahasına da olsa direnişte kararlı olacaklarını ortaya koydular. Bu kararlılık da Allah'ın izniyle Baas zulmüne ağır kayıplar verdirdi ve bazı emperyalist güçlerin dolaylı, bazılarının da açıktan destek yoluyla yaptıkları yardım onu kurtaramadı.
Suriye'deki Baas diktasını zorlayan direniş uluslararası emperyalizmi ve onunla işbirliği içindeki yerel dikta yönetimlerini ciddi şekilde düşündürüyordu. Çünkü buranın bir düğüm noktası olduğunu, çözülmesinin bölgedeki tüm işbirlikçi yönetimleri zorlayacak özgürlük mücadelesini harekete geçireceğini düşünüyorlardı. O yüzden fiili olarak Baas diktasının insanlık dışı saldırılarının, vahşi katliamlarının son bulması için göz doldurur bir şey yapmaktan çekinirken görünüşte toplantılar düzenledi, "Suriye Dostları" grubu oluşturdu, kınama açıklamaları yaptılar. Bu arada güya meseleye bir çözüm formülü bulmuş olmak için BM ve Arap Birliği gözetiminde uygulamaya geçirmek istedikleri "Annan Planı"nı devreye soktular. Bu plan gerçekte Baas rejimini kurtarma amaçlı bir taktikti. Çünkü zulme başkaldıran direnişi adeta yok sayan plan muhatap olarak Baas rejimini karşısına alıyor ve onu yumuşak geçişe razı etmek istiyordu.
Fakat tam bir şaşkınlık ve azgınlık içinde olan Baas diktası korkunç katliamlarını aynen sürdürdüğü, Suriye halkı da planın kendisine bir şey kazandırmayacağını gördüğü için BM ve Arap Birliği'nin "Annan Planı" sahtekarlığı da tutmadı.
Katil Baas rejimine açıktan destek verenler sadece uluslararası alanda onu sahiplenme, kendisine askerî teçhizat ve eleman takviyesi, savaşın getirdiği ekonomik yüke ortak olma türü yardımlarla yetinmeyerek enformasyon alanında da onu temize çıkarma, direnişi yıpratma amaçlı yoğun bir faaliyet yürüttüler. Ama gerçeklerin ortaya çıkması onların katil Baas rejimini temize çıkarma, özgürlük mücadelesini ise yıpratma amaçlı faaliyetlerinin de onda dokuzunun yalan olduğunu gösterdi. Yalanlarını burada sıralamaya ve tahlil etmeye gerek görmüyoruz. Bazen kuytu, karanlık bir ortamda bazı maddeleri çok net göremediğiniz için karıştırabilirsiniz. Birilerinin bunu fırsat bilerek sizi yanıltmaya çalışmaları ve yanlış bilgi vermeleri bu yanılgınızda etkili olabilir. Ama güneş ortaya çıktıktan ve her şey net bir şekilde görüldükten sonra onların ne olduğu, sizi yanıltmaya çalışanların da sahtekarlıkları, yalancılıkları ortaya çıkar.
Katil Baas'a uluslararası güçlerin yerine göre, onun katliamlarına göz yumma, mühlet verme, yerine göre de doğrudan destek yoluyla yaptıkları yardım Suriye halkını özgürlük mücadelesinden vazgeçiremedi. Bu durum karşısında sürekli alan kaybeden ve etrafındaki çember gittikçe daralan katil Baas rejimi şiddetin dozajını iyice artırdı. Etrafa rastgele saldırmaya ve insanları hiçbir sınır tanımadan, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan katletmeye başladı. Son dönemde katliamların ve can kaybının artması da bu yüzdendi.
Baas diktasının şiddetin dozajını bu derece artırmasının artık saltanatını kurtarmaktan çok intikam amacı taşıdığı anlaşılıyordu. Çünkü aşağıda da dile getireceğimiz üzere Baas'ın kontrolü kaybetmesi emrindeki ordunun dağılmasına yol açıyordu. Bu dağılma ordu görevlilerinin büyük bir çoğunluğunun onunla çalışmak istemediğini ve fırsatı yakaladıklarında kaçmayı tercih ettiklerini gösterdi. Böyle bir orduyla ve emniyet teşkilatıyla saltanatını kurtarması imkanının kalmadığı iyice gün yüzüne çıktı. Bu durum karşısında yaptığı o korkunç saldırıların ve gerçekleştirdiği katliamların intikamdan başka bir amacının olması ihtimali yoktu.
Baas canavarı direnişçilerin kararlı mücadeleleri karşısında karada kontrolü sürekli kaybedince ve etrafındaki çemberin daraldığını görünce aynen siyonist işgalcilerin taktiğini kullanmaya ve insanların üzerine havadan ateş yağmuru yağdırmaya başladı. Bu saldırılarında Suriye halkının tümünü karşıt güç ve düşman olarak telakki ettiğinden kontrolünden çıkmış bölgelerin tamamını saldırılarında hedef telakki etmekte sakınca görmedi. O yüzden de hava saldırılarında tahribat, yıkım ve can kaybı çok oldu.
Baas'ın kontrolünden çıkan kara sahasının artmasına paralel olarak Rusya'nın son dönemde hava saldırılarında kullanılacak araç ve teçhizat yardımlarını artırması da bu yüzdendi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un vahşi katliamlardaki payını ve suçunu örtmek için gönderilen helikopterlerin Suriye tarafından daha önce tamir için gönderilmiş helikopterler olduğu iddiasında bulunması da gerçeği yansıtmayan bir numaraydı. Onun bu numarası da aynen enformasyon faaliyetlerinin onda dokuzu yalan olanların yaptıklarına benziyordu. Zaten Türkiye'de onda dokuzu yalana dayalı enformasyon faaliyeti yürüterek Baas lobiciliğini yapanların medya organlarının bu konuda Lavrov'un açıklamasını havada kapmaları da aralarındaki kuyruk temasına ve taktik paralelliğine işaret etmesi açısından dikkat çekiciydi.
Rusya yönetiminin daha sonra bazı saldırı helikopterlerinin Suriye'ye gönderimini durdurması ve helikopterleri götüren bir geminin yükünü Kaliningrad'da bir limana boşaltması da tamamen taktikti. Bu hadise her şeyden önce Rusya'nın daha önce gönderdiği helikopterlerin tamir amacıyla Suriye tarafından gönderilmiş helikopterler olduğu yalanını ortaya çıkarıyordu. Çünkü bu olayla birlikte Rusya'dan Suriye'ye gemilerle hava saldırı araçlarının taşındığı açığa çıktı. Sıcak hadiselerin ve tartışmaların yaşandığı bir sırada geçici ve göstermelik olarak bir geminin yükünün bir limana boşaltılması da göz boyamaktan başka bir amaç taşımıyordu. Vahşi Baas rejiminin insanların üzerine ateş yağdıran hava saldırılarında Rusya'nın gönderdiği teçhizatı ve malzemeleri kullandığı kesin olarak ortadaydı.
Suriye'deki direnişçilerin açıklamalarında Suriye ordusunun aslında dağıldığını ve hava saldırılarında helikopterleri İranlı elemanların kullandığını, kara çatışmalarında ele geçirilen askerlerin birçoğunun kendileriyle Arapça konuşamadıklarını Farsça konuşabildiklerini dile getirmeleri de dikkat çekiciydi.
Beşşar'ın dostlarının ona dıştan malzeme ve eleman yardımıyla diktayı ayakta tutma çabalarına rağmen içerideki adamları kendisini yalnız bıraktı. Ordunun önemli bir kısmı bu yüzden dağıldı. Bunların bazıları Hür Suriye Ordusu'na katılırken bazıları da mülteci grupları içinde civar ülkelere sığındı. O yüzden Beşşar rejimi ordu elemanlarının kaçmasını engelleyebilmek için ailelerini rehin tutmaya ve kaçmaları halinde eşlerine tecavüz edileceği tehdidinde bulunmaya başladı. Fakat Hür Suriye Ordusu kontrolüne geçen alanın artması aileleri rehin tutulan ordu mensuplarının kaçmasını kolaylaştırdı. Bu da katil Baas aleyhine açılan bir kapının ikinci kapının açılmasını kolaylaştırması sonucunu doğuruyordu. Dolayısıyla artık ordudan kaçış ve dağılmaların önüne geçilemez oldu. Zaten Baas diktasını bitiren de bu oldu. Çünkü artık sadece geçici görev için çağrılan ve halkın evlatlarından oluşan askerlerin oluşturduğu ordu değil özel eğitimden geçirilmiş profesyonel elemanlardan oluşan istihbarat ve güvenlik teşkilatları da dağılıyordu. Dolayısıyla Baas diktası artık büyük ölçüde İran'dan ve Lübnan'dan gönderilen "gönüllülerle" savaşı sürdürmek zorunda kalmıştı.
Baas diktasını en çok perişan eden de Cumhuriyet Muhafız Ordusu komutanlarından Menaf Talas'ın kaçması oldu. Çünkü bu kişi kendisi Beşşar Esed'in çok güvendiği adamlarından olduğu gibi aynı zamanda Hafız Esed'in en yakın adamlarından Mustafa Talas'ın oğluydu. Yani Esed ailesine yakın ve akrabalık bağı olan bir aileden geliyordu. Böyle birinin kaçması muhalif tarafa geçmesi anlamına gelmiyordu elbette. Baas diktasından ve Beşşar Esed'in sultasından artık kesin bir şekilde ümidini kesmesi, onun sonunun geldiğini görmesi sebebiyleydi. O yüzden kendi sonunu kurtarabilmek için Esed'i kendi sonuyla baş başa bıraktı.
Baas diktasının belini kıran olay ise Şam'da çok önemli elemanlarının öldürüldüğü eylem oldu. Daha önce bir zehirlenme olayında aldığı yarayı gizlemeye çalıştı. Ama bu kez kayıplarını açıklama ihtiyacı duydu. Rejimin ana sütûnlarını oluşturan hıristiyan asıllı Savunma Bakanı Davud Raciha, İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim eş-Şa'ar, Esed'in Güvenlik Danışmanı Hasan Türkmani ve diktatörün eniştesi Asıf Şevket bu olayda öldürülmüştü. Ayrıca birçok önemli elemanı da saldırıda hedef alınmış ve ortadan kaldırılmıştı. Hatta Mısır'ın eski istihbarat şefi Dr. Ömer Süleyman'ın da burada hedef alınan toplantıda ağır yaralandığı ve tedavi için acilen Amerika'ya götürüldüğü, orada hayatını kaybettiği bazı haberlerde ve Hür Suriye Ordusu'nun açıklamalarında dile getirildi.
Baas rejimi değirmen gibi insan öğütürken onlar havanda su dövüyorlardı. Katil canavar direniş tarafından köşeye sıkıştırılıncaya kadar sürekli ona mühlet vermeyi tercih ettiler. Ama köşeye sıkıştırıldığını gördüklerinde birden merhamet damarları harekete geçti.
Aslında Doğudaki emperyalist güçlerle Batıdaki emperyalist güçlerin Suriye'de yolları ve hesapları aynı yere çıkıyordu. Hepsi de Baas'ın geleceğini kurtarma çabası içinde idiler. Ama siyasetleri farklıydı.
Bunu başaramayacaklarını anlayınca da gidişata el koyabilmek için Baas diktasına karşı müdahale oyunları oynamaya başladılar. Oysa direnişin dikta rejimini köşeye sıkıştırdığı ve canavarı derenin kenarına kadar getirdiği sırada müdahale numaraları yapmalarının katliamların önüne geçme gibi bir amacının kesinlikle olamayacağı ortadadır.
Normalde emperyalist güçlerin Suriye'ye müdahalesi Suriye direnişi ve halkı tarafından hiçbir zaman istenen bir şey olmamıştır. Sadece istedikleri katliamların önüne geçilmesi için diktatörü sıkıştırmaları ve ona baskı yapmalarıydı. Bunu hiçbir zaman düşünmediler. Ama halk kendi direnişiyle diktatörü köşeye sıkıştırınca müdahale oyunları yapmaya başladılar ki böyle bir oyunun amacı sadece direnişin önünü keserek gidişatı kontrol altına almaktan başka bir şey olamaz.
Uzlaşma planları ve sözde uluslararası barış gücü yerleştirilmesi hesapları vahşi katliamların durdurulması için değil çıkar hesaplarının kurtarılması içindir. Eğer ki uluslararası güçler katliamları durdurma konusunda samimi olsaydı bu konudaki girişimlerini katil Baas rejiminin kendini güçlü hissettiği dönemde gerçekleştirmeleri gerekirdi.
Ayrıca Beşşar gitsin mi gitmesin mi tartışması tamamen lüzumsuz bir tartışmadır. Emperyalist güçler ve yerel işbirlikçi rejimler Tunus ve Mısır'dan sonra Suriye'de İslâmî hareketin zaferinden korkuyorlar. Özellikle siyonist işgalin geleceği açısından endişeli durumdalar. O yüzden hesaplarına uygun formüller üretebilmek için yeni taktikleri devreye sokmaya çalışıyorlar.
ABD'de "biz muhaliflere yardım ediyoruz" söylentileri yayılması bir yanıltmadır. Bu yolla Baas diktasına karşı direnişe sahip çıktığı imajı vermeye ve kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Oysa bu iddialar tamamen gerçek dışıdır ve ABD'nin daha önce yaptığı resmî açıklamalarında Suriye'deki direnişe desteği kendi politikasına uygun bulmadığını söylediği biliniyor.
Bugün emperyalizm Esed sonrasına göre strateji geliştirmeye çalışıyor.
Geçiş hükûmeti uluslararası güçlerin dayattığı değil Suriye halkının seçtiği hükûmet olmalıdır. Bu konuda Suriye halkı özgürce karar verebilmeli, uluslararası güçlerin dayatmalarına ve baskılarına maruz kalmamalıdır. Suriye halkı ve direnişi de zaten Annan Planına olumlu yaklaşmadığını her fırsatta ortaya koyarak uluslararası güçlerin dayatmalarına boyun eğmeyeceğini gösterdi.