Katliamın Güncelleştiği Suriye

Temmuz 2012, Vuslat

İnsan Doğramanın Normalleştirilmesi

Zulüm ve katliamın en tehlikelisi güncelleştirilmiş olanıdır. Çünkü o durumda artık rutin hale gelir ve normalleştirilmiş olur. Öldürülen yüzlerce insanla birlikte toplumlardaki duyarlılık ve tepki duygusu da öldürülmüş olur. İnsanlık dışı zulüm ve katliamlarla ayakta kalmaya çalışan dikta rejimlerinin en büyük kazanımı da işte bu duyarlılığın katledilmesidir. Duyarlılığın katledilmesi canilerin daha bir cüret kazanmasına ve saldırganlıkta iyice sınırları aşma cesareti göstermesine neden olur. Nitekim Suriye'de de öyle olduğu için gündelik olarak ortalama yüz kişinin katledilmesi alelade bir hadise olarak algılanıyor, söze gelir herhangi bir tepki gösterilmiyor.

Bunda katil Baas rejimi veya onun arkasında duran güçler hesabına çalışan medya organlarının enformasyon faaliyetlerinin de büyük payı var. Bu organların katil Baas rejimini cüretlendirmek için adeta birer yalan üretme makinesi haline gelmeleri bu açıdan düşündürücüdür. İşte bu yalan üretme makinelerinin Baas'ın o korkunç katliamlarına ortak olduklarını ve bu suçun hesabını da vermek zorunda kalacaklarını düşünmeleri gerekir.

Artık Çocukların Boğazlarını Kesmeye Başladılar

Katil Baas rejiminin zulümlerinin normalleştirilmesi, ona ve onun hesabına baskınlar düzenleyen Şebbiha çetelerine artık çocukların boğazlarını kesme cüreti de kazandırdı. Bu şekilde çocukların boğazlarının kesilmesi suretiyle gerçekleştirilen katliamlardan birinin Hule katliamı olduğunu artık herkesin biliyor olması gerekir. Bu vahşi katliam Suriye'deki Şebbiha çetelerinin Bosna'da Srebrenitza katliamını gerçekleştiren Sırp Çetniklerinden farklarının olmadığını gözler önüne serdi.

Hule katliamında hedef alınan kasaba etrafı Nusayri köyleri tarafından çevrilmiş bir Sünni kasabasıydı. Olayı değerlendirenler bu kasabaya yönelik baskın ve katliamın amacının Nusayri bölgelerinde kalan Sünni köylerini boşaltmak ve bu bölgelerde bir mezhebi arındırma gerçekleştirmek olabileceğine dikkat çektiler. Hule katliamının hemen ardından Hama'da yine Nusayri köyleri tarafından çevrilmiş bazı köylere yapılan baskınlar, aynı nitelikteki Kubeyr köyünde gerçekleştirilen katliam ve Lazkiye'de yine aynı nitelikteki Huffe'de gerçekleştirilen katliam da bu kanaati teyit eden gelişmeler oldu.

Bütün bu katliamların demografik ve mezhebi arındırma yanı sıra Baas zulmüne başkaldıran halkın direnişini kırmayı da amaçladığı sergilenen o korkunç manzaralardan anlaşılıyordu. Baas diktasına karşı kararlılıkla mücadelesini sürdüren halkın azmini kırmak amacıyla baskın düzenledikleri köylerdeki küçük çocukların kafalarına kurşun sıkmak veya boğazlarını kesmek suretiyle son derece korkunç, göz korkutucu görüntüler ortaya çıkarma yoluna gitmişlerdi.

Bu vahşi katliamlarla aynı zamanda kalan zamanlarını intikam almak için çok iyi değerlendirme çabası içinde oldukları anlaşılıyordu. Çünkü aşağıda vereceğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere halkın direnişi karşısında Baas diktasındaki yıpranmanın artmasının ve direnişin rejimin merkezi noktalarına yaklaşmasının Beşşar'ın gittikçe köşeye sıkışmasına neden olduğu ve Libya'daki dikta rejiminin maruz kaldığı sonuçla karşı karşıya gelmesine yol açabileceği endişesini de ortaya çıkardığı hissediliyor. Bundan dolayı cinayet ve katliam şebekesi durumundaki Şebbiha çetelerinin intikam eylemlerini artırarak kalan zamanı kendi açılarından azami düzeyde verimli değerlendirmek için şiddetin dozajını artırdığı gözleniyor.

Baas Vahşetinin Üstünü Örtenler Onu Cüretlendiriyor

Hule katliamında saldırıya maruz kalanların kimler olduğunun görülmesi saldırıyı gerçekleştirenlerin kimler olduğunu keşfetmek için yeterlidir. Çünkü ortada bir savaş var ve bu savaşın iki tarafı var. Dolayısıyla böyle bir savaşta bir tarafın saldırıya maruz kalması diğer tarafın da saldırıyı gerçekleştirdiğini belgeler. Bu saldırıda hedef alınanlar da Cuma namazına giden ve namazın ardından Beşşar zulmüne karşı gösteri düzenlemek için meydanlara çıkan muhaliflerin, direnişçilerin çocukları, aile efradıydı. Ayrıca saldırıya maruz kalan kasabanın etrafı Nusayri köyleri tarafından çevrilmiş bir Sünni kasabası olduğu biliniyor. Saldırı gerçekleştirenlerin de çevredeki köylerden gelen Şebbiha çeteleri olduğunu olaylara şahit olanlar bizzat dile getirdiler. Şehit edilenler için düzenlenen cenaze törenlerindeki gösterilerde Beşşar'a ve rejimine lanet okunması da hedef alınanların kimler olduğunu gözler önüne seriyordu.

Bütün bu gerçeklerin ve bu gerçekleri teyit eden daha birçok delilin ortada duruyor olmasına rağmen her tarafı kana bulanmış katil Baas rejiminin kirlerini örtmek amacıyla seferber edilmiş enformasyon lobisinin Beşşar'ın "biz yapmadık" iddiasını nazarı dikkate alarak onu temize çıkarmaya çalışmaları aslında onun adamlarına yeni katliamlar ve cinayetler gerçekleştirme cesareti vermekten başka bir sonuç getirmedi. Nitekim kendilerine bu cesaret kazandırılan Şebbiha çeteleri olayın hemen ardından Hama köylerinde, Kubeyr ve Huffe'de aynı nitelikte katliamlar gerçekleştirdiler. Buralarda da Baas zulmüne başkaldıranların ailelerinin evlerine baskınlar düzenlenerek aile fertleri imha edildi. Bu itibarla katil Baas rejimini ve onun başında yer alan boğazına kadar kana bulanmış Beşşar'ı temize çıkarmaya, suçsuz göstermeye çalışanlar gerçekte onun vahşi katliamlarına ortak olmaktadırlar.

Halk Direnişte Kararlı

Baas zulmünün bunca katliamına, onun gözü dönmüş çetelerinin vahşette iyice sınırları aşmalarına, insanlık namına hiçbir özellik taşımadıklarını bütün insanlığa ilan ettiklerini göstermelerine rağmen Suriye halkının zulme karşı direnişteki kararlılığını, azmini koruduğu görülüyor. Beşşar zulmünün bunca şiddetine rağmen her geçen gün kontrolünden çıkan alanın daha da artması ve zulme destek konusunda perdeleri artık tamamen yırttığı görülen İran, Rusya gibi devletlerin de açıktan yardım ve desteklerine rağmen Baas rejiminin etrafındaki çemberin gittikçe daralması bu gerçeği gözler önüne seriyor.

Şam'ı Zorlayan Çatışmalar

Önceleri çatışmaların ve isyanların sadece çevre illerde olduğu, başkent Şam'da ve Halep gibi büyük şehirlerde durumun son derece sâkin olduğu iddiası sık sık gündeme getiriliyordu. Tabii katil Baas rejimini kurtarmaya çalışanlar vakıanın sadece işlerine gelen taraflarını ve onun da işlerine gelen kadarını görüyor, diğer kısımların üstünü örtmeye çalışıyorlar. Ama gelişmeler üstünü örtmediklerini sandıkları alanın da aleyhlerine işlediğini gösteriyor. Gerçekte olayların en hararetli bir şekilde yaşandığı Humus, Der'a, İdlib gibi bölgeler de basite alınabilecek, küçük yerler değildir. Şam'da kontrolün sağlanmasının da bütün sokak başlarının güvenlik elemanları ve istihbaratçılar tarafından tutulması, en basit bir hareketliliğin sıkı denetim altında tutulması ve adeta bütün fertlerinin etrafının korku duvarıyla örülmesi suretiyle mümkün olabildiği de çok iyi biliniyor. Buna rağmen son dönemde Şam'da başkanlık sarayının bir km. ilerisinde bile direniş güçleriyle zulüm rejiminin elemanları arasında çatışmalar olması tehlikenin merkeze doğru yaklaştığının işaretleridir. Bütün bu çatışmalar ve direniş çemberinin katil Baas'ın etrafındaki kuşatmayı daraltması onu belki önümüzdeki dönemde ciddi şekilde zorlamaya başlayacaktır.

Orduda Çözülme Sürüyor

Baas rejimini en çok sallayan hadise ordudaki çözülme ve özellikle subayların görevlerini terk etmeleridir. Bu, görevlerini terk eden subaylar açısından önemli bir olaydır. Çünkü ciddi bir riski ve büyük bir fedakârlığı göze alma anlamına gelir.

Önemli bir kısmının bunu inançları ve davaları için yapıyor olması mümkündür. Çünkü bu insanlar da sonuçta Suriye halkının fertleridir. Aileleri, akrabaları, dostları, yakınları bu toplumun birer parçasıdır. Kendi insanlarının katil Baas rejimi tarafından aşağılanması, katledilmesi, kadınlarının ırzlarına tecavüz edilmesi ve kendilerinin de bu çirkin işlere zorlanması karşısında bütün zorlukları ve fedakârlıkları göze alarak orduyu terk etmeleri normaldir. Zaten Hür Suriye Ordusu'nu büyük ölçüde bu duyarlılığa sahip olduklarından dolayı ordudaki görevlerini terk edenler oluşturdular. Bu gerilla gücünün silah teçhizatı da Baas rejimi yalancılarının iddia ettiği gibi dışarıdan gönderilen silah yardımlarıyla değil büyük ölçüde söz konusu duyarlılık sebebiyle ordudan kaçan subay ve erlerin yanlarında götürdükleri silah ve malzemelerle oluşturulmuştur.

Ama bazıları da bu duyarlılığı taşımıyor. Zaten mensubiyetlerinden, yaşayışlarından, çevreleriyle ilişkilerinden ve ordudaki görevlerini yerine getirirken izledikleri tutumdan böyle bir duyarlılıktan yoksun oldukları anlaşılır. Bu gibilerin ordudan ayrılmaları başlarındaki yönetimin acziyetini, güç kaybını, günden güne hâkimiyet alanının daralmasını gördüklerine işaret eder. Çünkü onların daha önce halk ayaklanmalarının zafere ulaştığı Arap ülkelerindeki tecrübeyi nazarı dikkate aldıklarını ve kendi geleceklerini önemsediklerini tahmin etmek mümkündür. Son dönemde kaçışların artışında böyle bir etkenin birinci derecede rol oynadığını söyleyebiliriz. Çünkü zikrettiğimiz duyarlılığa sahip olanların büyük çoğunluğu zaten ilk dönemde kaçış fırsatlarını değerlendirmişlerdi. Kalanların bir kısmını Beşşar'ın otoritesini korumak için savaşmayı tercih edenler bir kısmını da duruma göre yön belirleyenler oluşturuyordu. İlk dönemdeki fırsatları değerlendiremedikleri, sonraki dönemlerde de ailelerine yönelik tehditlerden ve diğer tedbirlerden korktukları için kaçamayan ama halklarıyla savaşmaya karşı olan subaylar da vardı. Fakat bu gibiler içinde de son dönemde önlerindeki tehdit engellerini ve korku duvarlarını aşmaya çalışanların sayısının arttığı görülüyor. Bu gelişme de dikta rejiminin kontrol gücünün zayıfladığına işarettir.

Karada Kontrol Kaybı ve Şiddetlenen Hava Saldırıları

Baas diktasının son dönemde hava saldırılarına ağırlık vermesi ve Rusya başta olmak üzere kendisine silah yardımı yapan ülkelerin de son dönemde özellikle hava saldırısında kullanılacak araç ve malzeme yardımını artırmaları karadaki kontrol alanının daraldığına delalet eder. Çünkü Baas'ın kara kontrolünü muhafaza ettiği bölgelerde hava saldırısını tercih etmediği biliniyor. Bunun tabii ki en önemli sebebi karada kontrolünü elde tuttuğu bölgelerde kendi güvenlik güçlerinin, çetelerinin ve istihbarat elemanlarının da bulunmasıdır.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un gönderilen helikopterlerin Suriye'nin tamir için Rusya'ya gönderdiği helikopterler olduğu yönündeki açıklamaları inandırıcı değildir. Zaten bu helikopterlerin ardından yeni savaş uçakları ve denizden çıkartma gemileri gönderdiği de ortaya çıktı.

Baas'ın karada kontrol alanının daraldığı ve birçok vilayette kontrolün artık büyük ölçüde muhaliflere geçtiği bizzat Beşşar yanlıları tarafından da itiraf ediliyor. Baas diktasının karadaki kontrol alanının daralmasında Hür Suriye Ordusu gerillalarının ve ona destek veren bölgesel silahlı milislerin elindeki silah gücünün artmasının önemli bir rolü olduğu tahmin ediliyor. Bu durum Baas diktasına karşı savaşan milislerin ellerindeki silah gücünün artırılması için kendilerine yardım edilmesi ve destek verilmesi taleplerinin anlamlı olduğunu gösteriyor. Fakat muhalif güçlerin verdiği bilgilere göre son dönemde ellerindeki silah gücünün artmasında dışarıdan yapılan yardımlar değil dikta ordusundan kaçırılan silahlar önemli bir payı oluşturuyor.

Baas İkinci Suriye Hesabı mı Yapıyor?

Baas diktasının kontrolü kaybettiği alanların artması ve etrafındaki kuşatmanın daralması üzerine ordunun hava saldırılarına paralel olarak Şebbiha çetelerinin de Nusayri köyleriyle sarılmış Sünni köylerini boşaltma amaçlı saldırılar ve bir mezhebi tasfiye gerçekleştirmeleri bazı yorumcular tarafından Esed'in ikinci Suriye planı olarak yorumlandı. Bunlar Esed'in Suriye'nin tümünü kontrol altında tutamasa da tümünden de vazgeçmek istemediğini, en azından Nusayri tabanı belli bir bölge üzerinde otoriteyi sürdürmek için değerlendirmek istediğini ve buralarda bir ikinci Suriye kurmayı düşünebileceğini, arkasındaki destekçi güçlerin de ona böyle bir plan için destek verebileceğini dile getirdiler.

Beşşar'ın Safında Zulüm Cephesi

Beşşar'ın arkasında duran zulüm cephesinin, onun siyasi kontrolü kaybetmesi üzerine birlikte askerî tatbikat planlamasının ona bir moral destek niteliği taşıdığı ve kendisini yalnız bırakmadıkları mesajı verme amaçlı olduğu tahmin ediliyor. Fakat bir yandan da Esed sonrası Suriye üzerine yeni stratejiler ve politikalar geliştirmeye çalışmaları da dikkatten kaçmıyor. Çünkü zulüm cephesinin politikası tamamen çıkar hesapları üzerine kuruludur.