İşgalcinin Seçim Anlayışı

24 Ocak 2013 Perşembe, Yeni Akit

Suriye'deki Baas vahşeti dünyadaki önemli gelişmeleri gölgelemeye devam ediyor. Fakat bir yandan da bu vahşetin her gün öldürdüğü insan sayısını yüz'ün altına düşürmemeye özen göstermesi katliamların gündelik hale gelmesi, rutinleşmesi ve normalleştirilmesi açısından tehlikeli bir durum arz ediyor. Böyle bir vahşetin ve hunharlığın normalleştirilmesi insanların hassasiyetlerini de öldürüyor. Yani sadece Suriye'de zulme ve vahşete karşı hayat mücadelesi verenler değil insanî duyarlılık da öldürülüyor. İran'ın, Baas'ın başındaki katili "kırmızı çizgi" ilan etmesi de bu duyarlılığa karşı verilen savaşın önemli bir boyutudur. İran bu açıklamasıyla Suriye'de savaşın bilfiil içinde olduğunu bir kez daha vurgulamış oldu.

Suriye'de böyle yürekler acısı bir durum yaşanırken Filistin'de işgali sürdüren siyonist yönetimde de erken genel seçim gerçekleştirildi. İşgalci siyonistlerin seçim sandıklarından çıkan oyların sayıldığı sırada Ürdün'de şekli bir seçim için insanlar sandık başına çağrılıyordu. Ürdün'de İslâmî hareket bu seçimin diktanın oyunu olduğunu, dürüst olmayacağını ve halkın gerçek tercihini yansıtmayacağını dile getirerek boykot çağrısı yaptı. Resmî cepheyi temsil eden bazı şahıslar boykot edenlerin çoğunluğu oluşturmayacağı iddiasında bulundular. Arap kamuoyunun bile çok dikkatini çekmeyen ve pek gündem oluşturmayan Ürdün seçimlerinin biz yine de bir tahlilini yapmaya çalışacağız inşallah. Ancak önce işgalci siyonistlerin 22 Ocak Salı günü gerçekleştirdikleri parlamento seçimlerinin genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.

İşgal yönetiminin başbakanı Netanyahu'nun böyle bir erken genel seçime başvurmasının sebebi Avrupa ve ABD'de yaşanan global ekonomik krizin işgalci siyonistlerin ekonomisini de ciddi şekilde sarsması ve bazı çalkantıların yaşanmaya başlamasıydı. Görünüşte Netanyahu bu seçimle parlamentodaki gücünü artırmak ve ekonomik krizin üzerine gitmek için daha cesaretli kararlar alabilmek istiyordu. Gerçekte ise bir oyalama taktiğiydi. Çünkü çalkantıların gittikçe yayılması ve geniş çaplı protesto gösterileri düzenlenmesi durumunda işgal hükûmeti işin içinden çıkmakta iyice zorlanacaktı. O yüzden araya bir seçim dönemi sokarak toplumsal tepkinin tansiyonunu aşağı çekmek ve ekonomik krizin aşılması konusunda seçim sonrasında daha uygun zemin oluşabileceği kanaatini yaymak istiyordu. Seçim sonrasında ise önce yeni hükûmeti kurması, sonra çözüm formülleri üretmesi ardından da bu formülleri uygulamaya geçirmesi konusunda kendisine bir mühlet tanınabileceğini umuyordu. Çözüm formülleri başarılı olmasa bile araya girecek zaman toplumdaki tepki tansiyonunun düşürülmesi açısından büyük yarar sağlayacaktı. Bu süreçte kısa süreli de olsa krizin üzerine gitmede işe yarayacak bir kaynak oluşturulması imkânı da vardı.

Konu hakkında daha önce muhtelif yorumlarımızda da dile getirdiğimiz üzere işgalci siyonistin seçim propaganda aracı mitingler, konferanslar değil, Filistinlilere yönelik saldırılar, baskınlar, tutuklamalar yani şiddetin trendinin yükseltilmesidir. O itibarla her ne kadar işgalciyi "mazur" gösterebilmek için yoğun çaba sarf eden bazı yorumcular Filistin direnişinin halkını ve toprağını savunmak amacıyla geliştirdiği füzeleri gerekçe olarak gösterseler de 14 Kasım 2012'de başlatılan saldırı gerçekte Netanyahu'nun seçim atağıydı. Çünkü Filistin direnişinin önemli bir liderinin şehit edilmesiyle tetiği çekilen operasyon Filistinlilerin, yine Mısır aracılığıyla sağlanan ateşkese işgalci siyonistlerden daha fazla riayet ettikleri bir dönemde başlatıldı.

Ancak Netanyahu bu operasyonda önemli kayıplar verdiği ve beklediğini de elde edemediği için ateşkesi kabul etmek zorunda kalınca seçim ataklarını Kudüs ve Batı Yaka'ya kaydırdı. Bu bölgelerde Filistinlilerden yeni araziler gasp ederek oralara yahudiler için yeni yerleşim merkezleri inşa projelerini parlamentoya onaylattı. Bütün bunlara rağmen işgalci siyonizmin yeni kabadayısı olarak öne çıkmaya çalışan Liberman ile kurduğu ortak cepheyle bile parlamentoda toplamda 11 sandalye kaybetmesi Filistin direnişinden yediği darbenin bir yansımasıdır.

İşgal parlamentosunda oluşan yeni aritmetiğin değerlendirmesini inşallah müteakip yazımızda yapacağız.

Yeni Knesset Aritmetiği

25 Ocak 2013 Cuma, Yeni Akit

Siyonist işgalcilerin seçimlerinin, vitrinlerini dünya kamuoyuna alımlı yansıtmada kullanıldığına, hatta geçmişte siyonist işgalin dünyaya "Ortadoğu'nun demokratik ülkesi" olarak lanse edildiğine dikkat çekmek gerekir. Kendi yöneticilerini seçimle belirlemeleri Filistin toprakları üzerindeki gayri meşru hâkimiyetlerini asla meşrulaştırmaz ve askerî şiddetle yurtlarından çıkarılan Filistinliler de haklarına sahip çıkma kararlılıklarından, yurda dönüş haklarından vazgeçmeyeceklerdir. O yüzden biz Filistin toprakları üzerindeki gayri meşru sultadan "siyonist işgal" olarak söz etmeye devam edeceğiz.

İşgal parlamentosuna Knesset deniyor. Bu kelimenin de İbranicede meclis, toplu çalışma anlamlarına geldiği söyleniyor. Ancak kelimeyi kendi parlamentoları için özel isim olarak yerleştirdikleri görülüyor.

Knesset 120 sandalyeden oluştuğu için hükûmet kurmaya yeterli çoğunluk 61 sandalye ile sağlanıyor.

Siyonist işgal yönetiminin kurulmasından sonra Filistinlilerin yarıdan çoğu ölüm tehdidiyle yurtlarını terke zorlandı. Tüm tehditlere ve zorlamalara rağmen yurtlarında kalmaya devam edenlere de daha sonra "İsrail vatandaşlığı" vasfı ve kimliği verildi. Resmiyette de "İsrailli Arap azınlık" olarak niteleniyorlar. Biz bu nitelemeyi kullanmayıp "1948'de işgal edilmiş bölgedeki Filistinliler" diyoruz. Bu kesime her ne kadar dışlayıcı, ırkçı politika uygulanıyorsa da taşıdıkları kimlikten dolayı seçimlerde oy kullanma hakkı tanınıyor. Ancak Şeyh Raid Salah'ın liderliğindeki İslâmî Hareket işgal parlamentosu seçimlerini her zaman boykot etti. Solcu, ulusçu ve bazı muhafazakâr kesimlerden aday olanlar ve onları oylarıyla destekleyenler var.

Son seçimlerde "siyonist" kesimin sağ kanadını oluşturanlar 61, sol kanadını oluşturanlar 50, Filistinlilerin oylarıyla seçilenler ise 9 sandalye aldı. İktidar mücadelesi işgalci siyonistler arasında geçtiği için aşırı siyonist görüşleriyle öne çıkan partilerin yine çoğunluğu elde ettiği görülüyor.

Fakat seçim öncesinde iktidara ortak olan partiler bu seçimde büyük oy kaybetti. Bunun da iki önemli sebebi var: Birincisi, Gazze'ye yönelik saldırıda direniş karşısında yenilgi ve onun şartlarına göre bir ateşkese mecbur kalınması. İkincisi de ekonomik krizi çözmek için formül üretmek yerine onu askıya almaları.

Söylendiğine göre işgal yönetimi başbakanı Netanyahu bu sefer parlamentoda hükûmet kurmaya yetecek bir çoğunluk oluşturmayı hedeflediğinden "İsrail Evimiz" adlı bir partinin başkanı Avigdor Liberman ile ittifak oluşturdu. Fakat sonuçlar bu ittifakın ona bir şey kazandırmadığını aksine kaybettirdiğini gösteriyor. Çünkü zikrettiğimiz sebeplere ilaveten bu ittifaktan dolayı onun partisini terk edenler de oldu. Şubat 2009 seçimlerinde Likud tek başına 27, Liberman'ın partisi 15, toplamda 42 sandalye almışken, son seçimlerde birlikte 31 sandalye alabildiler.

Bizim tahminimize göre Netanyahu aslında zikrettiğimiz sebeplerden dolayı kaybedeceğini biliyordu. Ama parlamentoda en fazla sandalye alarak hükûmet kurmaya hak kazanan parti vasfı elde edebilmek için böyle bir ittifaka girdi. Fakat belki bu kadar kaybedeceğini tahmin etmiyor ve Kadima yahut İşçi Partisi'ni devreye sokarak koalisyona yetecek çoğunluğu oluşturacağını umuyordu.

Ancak beklenmedik bir şekilde Kadima Partisi barajın altında kalırken İşçi Partisi'nin beklediği oyların önemli bir kısmının da siyonist solun yeni gözdesi olarak öne çıkan "Burada Gelecek Var Partisi"ne kaydığı görüldü. O yüzden Burada Gelecek Var Partisi 19 sandalye alırken, İşçi Partisi 17'de kaldı. Ayrıca bu partinin yeni lideri Bayan Shelly Yachimovich , Netanyahu'nun liderliğinde bir koalisyona ortak olmayacaklarını açıkladı. Solun diğer iki partisi Hareket ve Meretz de 7'şer sandalye aldı.

Radikal siyonizmin iki kutbunu temsil eden Şas 12, Tevrat Yahudiliği Partisi 6 sandalye aldı. Bunların birincisi doğu yani Safardim yahudilerini, ikincisi batı yani Aşkenazi yahudilerini temsil ediyor. Yine bu kategoriye giren Yahudi Evi Partisi de 12 sandalye aldı. Netanyahu'nun bu üç partiyle ittifak kurmasına kuvvetli ihtimal olarak bakılıyor.

Filistinlilerin oylarıyla Knesset'e giren Demokratik Cephe 4, Birleşik Arap Listesi 3, Ulusal Demokratik Birlik de 2 sandalye aldı.

***

Siz bu yazıyı okumamış mıydınız?: Başkasının Malından Cömertlik