Kanla Şekil Alan Strateji

Aralık 2012, Ribat

Kanla Beslenen Canavar

Siyonist işgal devletinin varlığını sürdürmesinin İslâm coğrafyasının stratejik özelliğe sahip bölgesinde istikrarın sağlanmasının önünde ciddi engel oluşturacağı görülüyor. Çünkü burada kendi stratejisini kan üzerine kurmuş, tüm hesaplarını, planlarını kan üzerine yapan, taktiklerini kanla şekillendiren, gücünü akıttığı kanlardan almaya çalışan kısacası kanla beslenen bir gayri meşru saltanat var. Adeta uyuşturucu bağımlısı gibi belli aralıklarla kan akıtmadan edemiyor. Kan nöbeti geldiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor. İhtiyaç duyduğu miktarda kan akıtabilmesi için sergileyeceği vahşetin kendisine neye mal olacağını bile düşünmek, en azından kâr - zarar hesabı yapmak dahi istemiyor. Sergilediği vahşetin bir gerekçesinin olup olmaması artık onun için önem taşımıyor. İcabında gerekçesini kendisi oluşturuyor ve ne pahasına olursa olsun planladığı vahşeti sergiliyor.

Geçtiğimiz Ekim ayının ortalarından itibaren de Gazze'yi hedef alan saldırıları artış trendine sokmaya başladı. Saldırılarına Filistin direnişinin karşılık vermesi üzerine bir dönem özellikle Gazze'ye yakın bölgelerde bulunan yahudi yerleşim merkezlerindeki yerel yöneticilerinin tepkilerini de dikkate alarak Mısır'ın ara buluculuğuyla ateşkesi kabul etti. Ama ateşkes işine gelmedi. Çünkü bu yazıda üzerinde duracağımız birtakım sebeplerden dolayı kan nöbetine girmişti. O yüzden direnişçilerin ateşkese bağlı kalmalarını önemsemeyerek yine onları dürtükleme ve havayı gerginleştirme yoluna gitti. Ateşkesi bozan saldırılarına karşılık verilmesi üzerine şiddetin dozajını daha da artırarak, büyük çaplı operasyon veya lider konumundaki şahsiyetleri hedef alma tehdidinde bulunmaya başladı.

Yeniden Nokta Operasyonları

Siyonist işgalci aslında geniş çaplı operasyonun veya lider konumundaki şahsiyetleri hedef almanın kendisine de ağır maliyetinin olacağını tahmin ediyordu. Ama aralıklarla sürdürdüğü, Filistinliler tarafında sürekli güvenlik sorununun, can korkusunun hâkim olmasını amaçlayan ve çoğu zaman da rastgele hedeflere yöneltilen saldırıların siyonist kamuoyunda çok fazla yankı bulmadığını, o yüzden kan nöbetini atlatması için ihtiyaç duyduğu miktarda kanı temin etmesine imkân vermediğini düşünüyordu. Bu yüzden "güvenlik kabinesi" adı verilen küçük bakanlar kurulunda etkili bir operasyon başlatılması yönünde karar alındı. Bu kararın Gazze'ye kapsamlı bir işgal saldırısının başlatılması şeklinde icra edilmesinin riskli olduğunu ve sonucunun nasıl geleceğinin tahmin edilemeyeceğini düşünen siyonist işgalci bunun yerine bir dönem gerçekleştirilen ve Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz Rantisi, Salah Şahade gibi önemli şahsiyetlerin şehit edildiği saldırılarda olduğu gibi nokta operasyonları gerçekleştirilmesini tercih etti. Bu operasyonların aynı zamanda Filistin tarafının tepki gücünü ölçme ve tavrını test etme fırsatı vereceğini de hesap ediyordu. Ondan dolayı kararın alınmasından iki gün sonra Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)'ın askerî kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin genel komutan vekili ve fiili komutanı Ahmed el-Ca'beri'yle yardımcısı Muhammed el-Hams'ı hedef alan bir saldırı düzenledi.

Baas Vahşetinin Kara Bulutu

Ne yazık ki Suriye'de Baas diktasının sürdürdüğü korkunç katliam siyonist işgal devletinin saldırıları ve katliamları için de bir perde ve zemin oluşturmuştur. Baas zulmü her gün yüzlerce insanı katlederken ve maalesef İslâm dünyasından İran bile kendi çıkar hesapları için böyle bir zulme, vahşete destek verirken siyonist katillerin kanlı operasyon planlarını icra etmede cüretkâr davranmaları zor olmayacaktı. Baas zulmünün sadece Suriye'de yaşayan Filistinli mültecilerin kendisine destek vermemesi ve vahşetten kaçan Suriyelilere kapılarını açmaları sebebiyle mülteci kamplarına gerçekleştirdiği saldırılarda katlettiği Filistinlilerin sayısı beş yüzü geçince işgalci siyonistin kana susadığı zaman Beşşar Esed vahşetinin oluşturduğu kara bulutun gölgesine sığınması yahut ona arka çıkanların aynı kara bulutun gölgesinden yararlanmaları mümkündü.

Tehlikeli Oyun: Hedefin Büyük Seçilmesi

İşgalci siyonist Ahmed el-Ca'beri gibi birini hedefe yerleştirmek suretiyle aslında kendine büyük hedef seçtiğinden tehlikeli bir oyun oynuyordu. Ama zikrettiğimiz üzere kan nöbetine tutulması durumunda kendi açısından doğuracağı olumsuz sonuçları çok fazla nazarı dikkate almadan veya bu olumsuz sonuçları da göze alarak oyunu büyük oynama yoluna gidiyordu. Daha önce Şeyh Ahmed Yasin, Prof. Rantisi ve Salah Şahade gibi isimleri hedefe yerleştiren nokta operasyonları da aynı nitelikte tehlikeli oyunlardı. Üstelik bu oyunlarda İslamî direnişin lider şahsiyetlerini hedefe yerleştirmenin kendi açısından da ağır sonuçlar doğurduğunu tecrübe etmişti. Mavi Marmara saldırısı ve dokuz yolcuyu şehit etmesi de işgalci siyonist için tehlikeli oyundu. Bu oyun her ne kadar bir misilleme saldırısına neden olmadıysa da diplomatik alanda önemli sıkıntılara yaşamasına yol açtığı için onun da külfeti ağır oldu.

Yeni Bir Taktik: Göz Açtırmama Saldırıları

Seçilen hedefin büyük olmasının işgalci siyonist açısından korkutucu ciheti, karşılığında yoğun ve ağır intikam saldırıları gerçekleştirilmesi ihtimaliydi. İşte buna fırsat vermemek için önceki dönemde gerçekleştirdiği nokta operasyonlarındakinden farklı bir taktik uyguladığı ve direnişçilere göz açtırmama, onları geri adım atmaya, intikam saldırıları planından vazgeçmeye zorlama amaçlı bir yoğun saldırı temposu başlattığı gibi bir yandan da kapsamlı bir psikolojik savaş havası oluşturmaya çalıştığı görüldü. 14 Kasım Çarşamba günü ikindi vakitlerinde gerçekleştirilen Ca'beri cinayetinin hemen arkasından tüm Gazze'yi ateş altına almayı amaçlayan yoğun saldırılar gerçekleştirmeleri, birçok hedefi vurmaları, 24 saatten daha kısa süre içinde yüze yakın farklı noktayı hedef alan hava saldırıları düzenlemeleri bu amaç içindi. İşgal devletinin başbakanı Netanyahu ve Savaş Bakanı Ehud Barak, bir yandan da bunların başlangıç olduğu, saldırıların devam edeceği, kapsamlı bir saldırıya hazırlandıkları yönünde açıklamalarda bulunarak tehditler savurmak suretiyle direnişçileri olanları kabul etmeye herhangi bir tepki vermemeye, intikam saldırılarına başvurmamaya razı etmek istiyorlardı. Gerçekte ise oyunu büyük oynadıklarının ve tansiyonu daha fazla yükseltmenin kendi aleyhlerine olacağının farkındaydılar.

Ahmed el-Ca'beri Kimdir?

52 yaşında şehit edilen Ahmed el-Ca'beri, Filistin'deki İslamî hareketin askeri kanadının liderliğini yapması sebebiyle Hamas'ın genelkurmay başkanı olarak nitelendirilen kişiydi. Daha önce kendi konumunda bulunmuş askerî liderlerin işgalcilerin saldırılarına hedef olduklarını bilerek ve şehadeti kendi açısından arzu, temenni haline getirmiş biri sıfatıyla omuzlarına aldığı sorumluluğu yürütüyordu. 1995'teki esir mübadelesinde özgürlüğüne kavuşanlar arasında yer almıştı. Ancak özgürlüğüne kavuşmasından sonra esaretteki kardeşlerini hiç unutmadı ve sürekli onlar için çalıştı. İşgalci asker Gilad Shalit'in esir alınmasıyla yürütülen esir mübadelesi pazarlığında da kararlı mücadele yürüttü. İşgalci askerin teslim edilmesi işleminde özgürlüğüne kavuşturulacak esirlerin tarafını temsil etti. O yüzden siyonist işgalcilerin intikam amaçlı bir saldırılarına hedef olabileceği tahmin ediliyordu. Son hac döneminde Yüce Allah'ın lütfuyla hac görevini ifa etmiş ve şehit edilmeden bir hafta önce dönmüştü. Allahu teala'nın kendisine bütün günâhlarından arınmış halde dönmeyi ve bu halde şehadete ulaşmayı nasip etmiş olmasını temenni ediyoruz.

Ca'beri'yle Birlikte Hedefe Yerleştirilen Komutanlar

İşgal güçlerinin söz konusu operasyonlarında Hamas'ın askerî kanadının önemli isimleri ve İzzettin Kassam Birlikleri'nin ileri gelen komutanları arasında yer alan Mervan İsa ile Raid el-Attar'ı da hedef aldığına konuyla ilgili haberlerde dikkat çekildi. Siyonistlere ait haber kaynaklarının olaydan hemen sonra yaydıkları haberlerde saldırıda Raid el-Attar'ın da öldürüldüğünü iddia etmeleri böyle bir planlarının olduğunu ve hatta amaçlarını gerçekleştirdikleri umudu taşıdıklarını ortaya koyuyordu.

Emperyalizmin Siyonist Katile Verdiği Nefsi Müdafaa Hakkı

Siyonist kan emicilerin arkasında duran uluslararası emperyalizm ve ABD, İngiltere, Kanada başta olmak üzere onun değişik kolları işgalcinin saldırılarını haklı gösterebilmek için bunu onun nefsi müdafaa hakkı olarak nitelendiriyorlar. Bu konudaki iddialarını da Filistinlilerin füze saldırılarıyla gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Oysa vatanlarının işgal edilmiş, topraklarının gasp edilmiş olması sebebiyle işgalci güce karşı savaş hakkına sahip taraf olmaları ve sürekli saldırı tehdidi altında bulunmaları sebebiyle nefsi müdafaa hakkını kullananlar Filistinliler olduğu halde sağlanan ateşkesi bozan taraf yine Filistinliler değildi. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere kana susamış olan işgalci siyonist ateşkesi bozarak havayı gerginleştirmişti. Ne var ki emperyalizmin izlediği politikada dayandığı anlayışın ne olduğu zaten biliniyor.

Sandıklara Akan Kan

İşgalci siyonistin böyle bir dönemde kana susamasının ve kan nöbetine girmesinin en önemli sebeplerinden biri erken seçim kararı almasıydı. İktidarı elinde bulunduran Netanyahu Ocak 2013'te gerçekleştirilecek seçimlerden başarıyla çıkabilmek için Filistinlilerin kanına ihtiyaç duyuyordu. Çünkü siyonist saldırganlığın seçim sandıklarının oylarla dolabilmesi için kampanya kazanlarının Filistinlilerin kanıyla dolması gerekiyordu. İşgal devletinin 64 yıllık geçmişinin incelenmesi durumunda bu gerçeği teşhis etmek ve siyonistlerin seçim mübarezelerinin miting meydanlarında değil savaş meydanlarında gerçekleştirildiğini görmek mümkündür.

İnsan Kanıyla Çizilen Kırmızı Çizgiler

Siyonist işgalcinin kan nöbetine tutulmasının ikinci önemli sebebi de Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargonun son dönemde gittikçe etkisini kaybetmeye başlamasıdır. Özellikle Katar Emirinin, 2008 sonunda başlatılan saldırıda yıkılan binaların yerine yenilerinin inşası ve zarar gören binaların ıslahı için Gazze'nin yeniden imarı projesinin gündeme getirilmesi ve projede kullanılacak inşaat malzemelerinin bölgeye sokulabilmesi için Mısır'la anlaşma yapılması işgalci siyonistin tepkisine neden olmuştu. Yine bu proje çerçevesinde Katar Emiri Hamd bin Halife Ali Sani'nin Gazze'yi ziyaret etmesi ve böylece ilk kez bir devlet başkanı sıfatıyla ambargoyu yarma girişiminde bulunması da önemli bir gelişmeydi. Bu olaydan sonra Türkiye'den de Başbakan Recep Tayyib Erdoğan'ın bölgeye ziyarette bulunacağına dair açıklama yapması söz konusu ambargonun git gide etkisiz hale getirilmesini sağlayacak gelişmeler yaşandığını gösteriyordu.

Bu arada Gazzeliler de Filistin'le dayanışma gününden yararlanarak 29 Kasım'da bölgede bir uluslararası sempozyum düzenleme hazırlıkları başlatmışlardı.

İşgalci siyonist bütün bu gelişmelerin ambargo üzerindeki etkisini zayıflatmak amacıyla bölge etrafına çizdiği kırmızı çizgiyi yeniden belirgin hale getirmek istiyordu. Dolayısıyla daha önce insan kanıyla çizdiği ve ihtiyaç duyduğunda yine insan kanıyla belirgin hale getirdiği bu çizgiyi tekrar görünür hale getirebilmek için kana ihtiyaç duymuş ve kan nöbetine girmişti.

İşbirlikçi Rejimlerin Çöküşü İşgalciyi Telaşlandırıyor

Arap dünyasındaki halk devrimleriyle işbirlikçi rejimlerin çökmesi de siyonist işgalcileri telaşlandırıyor. Siyonist işgalcinin kan nöbetine tutulmasında bunun da etkisinin olduğunu sanıyoruz. Çünkü dün sınırda onun hesabına gözcülük ve bekçilik yapan Hüsnü Mübarek rejiminin çökmesinden sonra Filistin halkının haklarına sahip çıkan bir anlayışın bu ülkeye hâkim olmasından son derece sıkıntılı. Suriye'de Baas rejimi karşısındaki halk ayaklanmasının verdiği mücadelesinde dananın kuyruğuna gelmesi de işgalcinin uykusunu kaçırıyor.

"Öldürmezsen Ölürsün" Korkusuyla Yaşamak

İşgalci siyonist, saldırıların kendisi için de ağır maliyetinin olacağını tahmin etmesine rağmen, sürekli "öldürmezsen ölürsün" korkusuyla yaşaması sebebiyle bu maliyeti göze alma ihtiyacı duymaktadır. Gazze'de güven ortamının oluşmasını engellemek için saldırının kendi açısından doğuracağı olumsuz sonuçları da göze alıyor.

Katilleri Motive Edebilmek İçin

İşgalcinin son saldırısına "bulut sütûnu" adını vererek Tevrat'tan bir kavram seçmesi olayları izleyenlerin dikkatini çekti. Bu, işgalci siyonistin Tevrat'a veya dinî prensiplere bağlılığını göstermez. Bununla birinci olarak savaşa sevk ettiği ve yerine göre savaşmaya zorladığı gençlerini motive etmeyi amaçlıyor. İkinci olarak da gerçekleştirdiği saldırılarıyla arkasına toplamaya çalıştığı yahudi kitlenin dini duyarlılıklarını siyasi ve askeri hesapları için değerlendirmeyi amaçlıyor. Fakat yahudi duyarlılığının bu tür katliamların, saldırıların, kadın çocuk demeden insanları topluca imha etme amaçlı operasyonların motive edilmesinde kullanılabilmesi de düşündürücüdür.

İrtibatlı Yazılar:

  • Siyonist Vahşet Direnişe Yenildi
  • İşgalci, Direnişi Yıldıramayacak
  • İki Seçim Arasında Filistin
  • Furkan Savaşının Birinci Yıldönümü
  • ***

    Siz bu yazıyı okumamış mıydınız?: Şehadeti İsteyen Şehit Olmaz mı?