Ramazan'da İslâm Âlemi

Ağustos 2012, Ribat

Ramazan ve İslâm Dünyası

Ramazan bir arınma dönemi olduğu gibi aynı zamanda ümmet ve iman kardeşliği bilincini güçlendirme merhalesidir. Bu bilincin uluslararası emperyalizmin, Müslüman halkların iradesi dışında çizdiği sınırların içine kapatılmadan tüm İslâm ümmetini kapsayacak bir ilgiyle güçlenmesi gerekir.

Son dönemde Allah'ın izniyle ümmet bilincinin ve sınırları aşma duyarlılığının her geçen gün daha da arttığını söyleyebiliriz. Ama bununla birlikte birtakım yanlış yönlendirmelerden kaynaklanan sapmaların ve yanlış yönlere yönelmenin yol açtığı sıkıntılar da yaşıyoruz.

Biz de hemen her Ramazan'da olduğu gibi bu yılın Ramazan'ında da İslâm dünyasındaki bazı önemli gelişmeler hakkında özet bilgiler vermek suretiyle İslâm âleminin önemli sıcak gelişmelere sahne olan bölgelerinin haritasını çıkarmak istiyoruz.

Kaybetme Çılgınlığı İçindeki Baas Canavarı

Batılı emperyalistlerin, katliamlarının önünü açmak suretiyle verdikleri dolaylı desteklerine, Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin de açıktan desteğine rağmen özgürlük mücadelesinin kararlı direnişi karşısında sürekli cephe kaybeden Baas diktası sonunda Şam'da dar bir alana sıkıştırıldı. Baas diktasının bunca desteğe rağmen köşeye sıkışmasının sebebi karşısında zulme başkaldıran büyük bir kitle olması ve bu kitlenin büyük bedelleri göze alarak yoluna devam etmekte kararlı davranmasıdır.

Arkasındaki desteğe fazla güvenerek zulüm ve katliam yoluyla saltanatını koruyabileceğini sanan Baas rejimi direnişçilerin özgürlük mücadelesi karşısında çok önemli kayıplar verdi. İleri gelen adamlarının birçoğu diktatörü yalnız bırakıp kaçmayı tercih ederken bazıları da direnişin eylemlerine hedef olarak hayatını kaybetti. Verilen kararlı mücadele karşısında yalnızlaşan ve artık iktidarını korumasının kolay olmayacağını anlayan diktatörün sonunda tamamen çılgınlaştığı ve kaybetmenin şaşkınlığıyla rastgele etrafa saldırmaya, hiçbir sınır ve ölçü tanımadan insanları katletmeye başladığı görüldü. Fakat bütün bu çılgınlığına ve azgınlığına rağmen Baas diktatörünün saltanatını kaybedeceği artık kesinlik kazandı.

Suriye'deki direnişin zaferi büyük zorluklarla kazanılmakla beraber Allah'ın izniyle İslâm coğrafyasında ve özellikle de Arap dünyasında önemli bir engelin aşılması, zulüm rejimlerinin dökülmesine doğru giden yolda çok dönemli bir duvarın yıkılması anlamına gelecektir. Bunu Arap ülkelerindeki dikta rejimleri de çok iyi bildiklerinden Baas rejiminin katliamları karşısında söze gelir bir adım atmaktan, Beşşar Esed'i engellemek için aktif bir rol oynamaktan çekiniyor sadece oyalama politikalarıyla toplumları aldatmaya çalışıyorlardı.

Aynı şekilde uluslararası emperyalizm, onun güdümündeki BM ve onların himayesi altındaki siyonist işgal de Baas diktasının devrilmesiyle birlikte bölgede Müslüman halkların özgürlük bayraklarının daha da yükseleceğini ve bunun kendilerinin bölgedeki kontrol alanlarını daraltacağını bildiklerinden Suriye'deki katliamların durdurulması için etkin bir adım atılmasının önüne dolaylı yollardan engeller çıkarıyorlardı.

Mısır'da Siyasi Zafer

Mısır'da halkın kararlı mücadelesi neticesinde devrilen Hüsni Mübarek diktasından sonra yeni sistemin oturtulması için bir yandan da siyasi mücadele veriliyor. Geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri bu mücadelede önemli bir merhaleyi oluşturuyordu.

Ülkede her ne kadar diktatör ve onun üst düzey elemanları koltuklarını terk etmek zorunda kaldıysa da devletin değişik mekanizmalarında halkın "fulûl" yani "artıklar" adını verdiği birtakım elemanlar varlıklarını koruyor ve onlar özgürlük mücadelesine öncülük edenlerin siyasi yapılanmalarını engellemek için çeşitli zorluklar çıkarıyorlar. Bunların önemli bir kesimi de başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere devletin değişik yargı organlarına çöreklenmiş durumdalar.

Söz konusu artıklar seçimi Hüsni Mübarek kalıntısı birinin kazanmasını sağlayabilmek için çeşitli oyun ve taktiklere başvurdular. Bu amaçla öne çıkardıkları isim ise Mübarek döneminin son başbakanı Ahmed Şefik oldu. Normalde onun birtakım kirli dosyaları sebebiyle adaylığının kabul edilmemesi gerekiyordu. Fakat davalarına bakan mahkeme hakkındaki kararı seçim sonrasına erteleme taktiğiyle önündeki yargı engelini kaldırdı. Yüksek Seçim Kurulu da bazı numaralarla ikinci tura kalmasını sağladı. Ama bütün numaralara ve zorlamalara rağmen başarılı olamadılar ve ikinci turda Müslüman Kardeşler'in adayı Dr. Muhammed Mursi zafer kazanarak cumhurbaşkanlığını aldı.

Mısır'da şimdi yeni Anayasa için mücadele veriliyor. Mısır halkı yasamada şer'î ilkeleri ölçü alan ve onların çizdiği sınırların dışına çıkılmasına izin vermeyen bir Anayasa düzenlenmesini istiyor. Anayasanın şekillendirilmesinde kazanılacak zafer siyasal düzeni oturtma mücadelesinde önemli bir aşama olacak.

Hüsni Mübarek'in İstihbarat Şefi Öldü

Dr. Ömer Süleyman, Mısır'daki çağdaş Firavun rejiminin son diktatörü Mübarek döneminde ismi çok anılan bir kişiydi. Bu sadece onun istihbarattan sorumlu devlet bakanı olmasından ve uzun yıllar bu görevde kalmasından ileri gelmiyordu. Aynı zamanda ABD ve İsrail'in Mısır politikalarının takipçiliğini yapıyordu. Dolayısıyla onların Mısır kabinesinde en güvendikleri, adeta yakın takip elemanı gibi gördükleri kişiydi.

Hüsnü Mübarek sonrasında onun yerine geçmeyi ve ülkenin demir yumruklu yeni diktatörü olmayı düşünüyordu. Ama halkın zulme isyanı ona bu fırsatı vermedi. O bu hırsından ve ısrarından vazgeçmedi ve yeni dönemde cumhurbaşkanlığına aday oldu. Ama diktatörün çok yakın adamı olması ve birçok kirli işe elinin bulaşması sebebiyle Anayasa Mahkemesi onun müracaatını reddetmek zorunda kaldı. Adaylığının reddi zoruna gitmiş olmalı ki çok geçmeden hasta oldu ve tedavi için hastaneye kaldırıldı. Fakat hastaneden sağlığına kavuşmuş olarak değil tabut içinde çıktı.

Peygamber (s.a.s.) ne buyurmuş: "İnsan oğlunun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur."

Ömer Süleyman hakkında yapılan yorumlarda onun Hüsni Mübarek'in sır sandığı olduğu, sırlarını dışarı vermediği ve taşıdığı gizli bilgilerle birlikte göçtüğü ileri sürüldü. Oysa gerçek öyle değildir. MOSSAD veya CIA arşivine ulaşma imkânları olanların Ömer Süleyman adlı sır sandığının taşıdığı tüm bilgilere ulaşmaları mümkündür. Bunu nereden tahmin ediyoruz? Filistinli gruplar arasındaki uzlaşma görüşmelerine gözlemcilik yaptığı gün toplantı biter bitmez evine gidip biraz istirahat etmeye zaman ayırmadan Vaşington'a uçuyordu.

Myanmar Zulmü ve Arakan Müslümanları

Eski adıyla Birmanya yeni adıyla ise Myanmar Cumhuriyeti olan ülkenin hâkimiyeti altında yer alan Arakan bölgesi Müslümanların yoğun olduğu bölgedir. Budistlere daha yakın duran ama sultasını sürdürebilmek için yerine göre ülkenin Budistlerine de zulmeden bir askerî cunta rejimi tarafından yönetilen Myanmar'ın Arakan bölgesindeki Müslümanlar büyük bir zulüm ve dışlamaya maruz kalıyor. Müslüman olmalarından dolayı sürekli alt sınıf muamelesi görüyorlar. Zaman zaman askerlerin saldırılarına uğruyorlar ve genç kızlarına, kadınlarına tecavüz ediliyor. Hatta bazı genç kızların ve kadınların tecavüze uğramamak için kendilerini denize attıkları haber veriliyor.

Bu yıl Ramazan öncesi Arakan'daki Müslümanlara uygulanan baskı, şiddet ve insanlık dışı muamelelerde artış olması sebebiyle uluslararası alanda meseleleri kısmen gündeme getirildi. Ancak ne yazık ki kendilerine yapılan insanlık dışı muamelelerin ve askerî şiddetin son bulması için uluslararası kuruluşlar tarafından söze gelir bir adım atılmadı. Suriye'deki Baas zulmünün ve eli kanlı Beşşar Esed'in döktüğü kanların dünyadaki pek çok zulüm ve şiddeti gölgede bırakması da diğer katillerin ve zalimlerin işlerini kolaylaştırıyor.

Kudüs'ten İslâm'ın İzlerini Silme Çabaları

İslâm'ın ilk kıblesini ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in miracının ilk durağını bağrında barındıran Kudüs-i Şerif bu yıl da Ramazan'ı mahzun karşıladı. Siyonist işgalin sürüyor olmasından dolayı sıkıntılar ve zorluklar yaşıyor. İşgalci bu kutsal beldede yahudileştirme çalışmalarını hızlandırdı. İslâm tarihinin, hatta ondan önceki tevhid mücadelesinin önemli izlerini, eserlerini içinde bulunduran Kudüs'ten bütün bu izleri silmeye çalışıyor. Bu amaçla Müslümanların kabirlerine varıncaya kadar bütün tarihi kalıntılarını imha ediyor. Evlerini yıkmakla kalmıyor, mahallelerini toptan yok ediyor. Mescidi Aksa'yı saran Müslüman mahallelerinin birçoğu hakkında toptan yıkım kararı aldı. Buralarda yahudi mahalleleri ve yahudi kültürüne göre parklar inşa etmeye hazırlanıyor. Müslümanlar mahallelerinin yıkılmasını önlemek için sürekli hayat mücadelesi veriyorlar. Yıkılan evlerinin arsaları üzerine çadır kurarak topraklarının bekçiliğini yapmaya çalışıyorlar. Fakat ne yazık ki İslâm âleminin bu mücadeleden fazla haberi yok, olsa bile pek ilgilendiği, işgalciye tavır koymak, onu engellemek için müşahhas bir adım attığı yok.

Filistin Uzlaşmasının Önündeki Engeller

Filistin halkı bir yandan siyonist işgalcinin kuşatması, ambargo uygulamaları, saldırıları ve engellemeleri yüzünden sıkıntılar yaşarken bir yandan da yıllardan beri iç uzlaşma konusunda ilerleme sağlanamamasının sıkıntısını yaşıyor.

Filistin halkının İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)'ı tercih etmesine tahammül edemeyen Fetih örgütü önce Gazze'de kontrolündeki güvenlik organları vasıtasıyla çeşitli kargaşalar ve fitne çıkardı. En sonunda Başbakan Heniyye'nin bir yurt dışı gezisinden dönüşü esnasında onu kapıda silahlarla karşıladı ve bir koruma görevlisini öldürdü, bazılarını da yaraladılar. Bunun üzerine ellerindeki silahlar hükûmet yetkilileri tarafından toplanınca Batı Yaka'nın Ramallah şehrinde kaçarak ikinci bir hükûmet oluşturdular. Böylece zaten özgürlüğüne kavuşmamış normalde her biri birer vilayet büyüklüğünde olan Gazze ile Batı Yaka bölgesinde iki ayrı hükûmet ortaya çıktı. Bunlardan Gazze siyonist işgal tarafından ambargoya maruz kalırken Batı Yaka bölgesindeki hükûmet de işgal devletiyle güvenlik işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma gereği yüzlerce Filistinli direnişçiyi "siyasi tutuklu" sıfatıyla hapishanelere doldururken bazılarını da yakalayıp işgalciye teslim etti.

Şimdi iç uzlaşma sağlanması ve hükûmetlerin birleştirilmesi için uzun süreden beri çalışmalar yapılıyor, yer yer anlaşmalar imzalanıyor ama uygulamaya geçirilen bir şey olmuyor. Çünkü "siyasi tutuklular" meselesi sürekli olduğu yerde duruyor. Aslında bu engel aşılabilse ve işgal devletiyle güvenlik işbirliği tamamen ilga edilse diğer engellerin aşılması zor olmayacak. Çünkü diğerleri sathi konular.

Libya Seçimleri

Mısır'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Libya'da parlamento seçimleri gerçekleştirildi. Libya'daki seçim sistemi diğer ülkelerinden çok farklıydı. Libya'nın toplumsal yapısı gereği böyle bir sistem geliştirildi. 200 sandalyeli Ulusal Kongre'de 120 sandalye bağımsız, 80 sandalye de parti listelerinden giren adaylara tahsis edildi. Böyle yapılması ülkede kabile sisteminin yaygın olmasından ileri geliyordu. O yüzden siyasi partiler Kongre'de bağımsız kontenjanlardan da sandalye alabilmek için bazı mensuplarını bağımsız aday olarak seçime soktu.

Tunus ve Mısır tecrübelerinden hareketle Libya'da da özellikle Müslüman Kardeşler'i temsil eden partinin başarılı olacağı tahmin ediliyordu. Ancak bu ülkede seçimden birinci çıkan % 48.8 oranında oy alan Mahmud Cibril liderliğindeki Ulusal Güçler İttifakı Partisi oldu. Fakat dediğimiz gibi partilere tahsis edilen sandalye sayısı 80'le sınırlı olduğu için bu parti aldığı oyla Ulusal Kongre'de 39 sandalye kazanabildi. Müslüman Kardeşler'i temsil eden Adalet ve İnşa Partisi de % 21.3 oranında oy alarak 17 sandalye kazandı. Dolayısıyla hükûmetin kurulmasında etkin rolü kabilelerin desteklediği bağımsız adaylar oynayacak.

Libya toplumunun tercihi İslâmî yapılanma olduğu için seçilen partinin, halkının bu tercihini göz önünde bulundurması zorunlu olacaktır. Çünkü halkın bu tercihini nazarı dikkate alarak seçilmiş ve Ulusal Kongre'ye gönderilmiş bağımsız adayların desteğini alması ancak bu yolla mümkün olabilecektir. Ulusal Güçler İttifakı Partisi'nin Genel Başkanı Mahmud Cibril de seçim sonrasında yaptığı açıklamada ölçülerinin her zaman İslâm olacağını dile getirdi.

Mısır gibi Libya da şimdi yeni siyasal sistemini oturtmada Anayasal bir düzene geçme hazırlıkları yapıyor. Kaddafi döneminde Anayasal düzeni yoktu. Hazırlanacak yeni Anayasanın İslâmî ölçülere göre şekillenmesi Libya halkının talebi olduğundan Ulusal Kongre'nin bunu nazarı dikkate alacağı ve çerçevesini İslâm hukukunun ilkelerine göre çizeceği tahmin ediliyor. Seçimden başarıyla çıkanların da vaatleri bu yönde.

Libya'nın siyasi yapıyı oturtma ve istikrarlı bir düzene geçme merhalesinde aşması gereken önemli bir sorun da kabile çatışmaları. Güvenlik mekanizmasının düzenli bir şekilde çalışması ve altyapının oturması halinde bu sorunun aşılacağı ümit ediliyor.