28 Haziran 2012 Perşembe, Yeni Akit
Suriye'deki Baas diktasının günde ortalama yüz kişiyi katlemeye devam etmesine, Şebbiha çetelerinin köyleri basarak aileleri topluca imha etmesine rağmen yaklaşık bir haftadan beri dünya Türkiye uçağının düşürülmesi sonucu ortaya çıkan Suriye - Türkiye gerginliğini konuşuyor. Baas katliamları ise hem normalleştirildiği hem de Türkiye - Suriye gerginliğinin gölgesinde kaldığı için pek gündem oluşturmuyor. Tabii bu arada Baas diktasının bütün bu katliamlara rağmen içeride direniş karşısında sürekli alan kaybetmesi, neticesinde rejimin ordusundan kaçışların artışı da büyük ölçüde gölgede kaldı.
Uçağın düşürülmesi sonrasında gerginliği yönlendirme ve Baas'ı temize çıkarma amaçlı yayınlarda uluslararası siyonizmin sansasyonel enformasyon faaliyetlerini yürüten medya kaynaklarının piyasaya sürdüğü malzemelerden yararlanılması dikkatten kaçmıyor. Bu kaynakların geçmişte Suriye direnişini karalama amaçlı yayınlara bol miktarda malzeme üretmiş olduklarını ve çoğu asılsız iftiralara dayanan karalama faaliyetlerinde de aynı kaynaklardan istifade edilmiş olduğunu dikkatten uzak tutmamak gerekir.
Şimdi gerginliğin arkasında provokasyon planı olduğu yorumları öne çıkıyor. Bazı güçlerin Suriye'deki diktayı zorlamayan Türkiye'ye şekilci destekleri de "bakın bu açıklamalar provokasyonun arkasında kimler olduğunu gösteriyor" tarzında yorumlara malzeme oluşturuyor. Evet, onlar da böyle bir provokasyondan kendi stratejik hesapları için yararlanmak istiyor olabilirler. Ama böyle bir gerginliği ve ardından ortaya çıkan krizi ateşleyen olayın bir uçağın düşürülmesi olduğunu ve eğer işin içinde provokasyon olduğu varsayımıyla hareket edeceksek tetiği kimin çektiğine bakmamız gerektiğini unutmamalıyız.
Katil Baas rejimini temize çıkarmak isteyenler provokasyonun hava sahası ihlaliyle başladığı iddiasını kullanıyorlar. Bu iddiayı dayanak edinenlerin askerî çatışma içinde olmayan ülkelerden birinin kısa mesafeli olarak diğerinin hava sahasına girmesinin bir kriz sebebi olmayacağının, çünkü bunda bir tehdit aranmaması gerektiğinin ama bu şartlarda uçağın düşürülmesinin mutlaka ve hem de büyük çaplı kriz sebebi olacağının bilinmemesinin saçma olduğunu düşünmeleri gerekir. Nitekim daha önce Suriye helikopterlerinin birçok kez Türkiye hava sahasına girdikleri, hatta askerlerinin Suriye sınırlarının ilerisine ateş ederek Türkiye topraklarında kurulmuş mülteci kamplarında birkaç kişiyi öldürdükleri ama bu olayların askerî krize dönüştürülmediği unutulmamalı. Dolayısıyla provokasyonu geriye götürmek gerekirse Suriye'nin sınır ihlalleri ve sınır ötesine ateş ederek cinayet işlemeleri olaylarıyla başlatmak gerekir.
Üstelik Suriye'deki katil Baas rejiminin tahrik ve provokasyon eylemleri sadece söz konusu sınır ihlalleriyle kalmadı. İki değerli gazeteci kardeşimizi kaçırıp rehin aldı ve iki aydan fazla bir süre onlara eziyet ettiler. Üstelik olayın başlangıcında sorumluluğu devlet adına üstlenmemelerine rağmen aradan fazla zaman geçmeden bu kardeşlerimizin resmî istihbaratın elinde olduğunun ve sorumluluğunun katil Baas rejimine ait olduğunun kesinlik kazanmasına rağmen. Yine aynı katil Baas'ın Türkiye'deki mülteci kamplarına casus elemanlar soktuğunun ve onların hem bilgi toplamaya çalıştıklarının hem de adam kaçırma ve cinayetler planladıklarının ortaya çıkması da iğrenç tahrik ve provokasyonun devam ettiğini gösteriyordu.
Baas rejiminin aslında içerideki halk direnişinden dolayı köşeye sıkışması sebebiyle gerginliği sınır ötesine taşımak amacıyla provokatif eylemlerini ve saldırılarını uçak düşürme olayından çok önce başlattığını, kesintisiz bir şekilde sürdürdüğünü ve uçak düşürme olayıyla da bir bakıma zirveye tırmandırdığını gösteren daha bir çok örnek sıralamak mümkündür. Bütün bu ihlal olayları, iğrenç tahrik ve provokasyon faaliyetleri dururken son dönemde ortaya çıkan askerî gerginliğin bütün yükünü ve sorumluluğunu sekiz millik hava sahası ihlaline yüklemeyi sadece "insafsızlık" olarak niteler ve her gün mazlum yüz insanı vahşice katleden Baas rejimini temize çıkarma amaçlı art niyeti görmezden gelirsek fazla insaflı davranmış oluruz.
29 Haziran 2012 Cuma, Yeni Akit
Baas rejiminin Enformasyon Bakanı Umran ez-Zubi uçak düşürmeyle ilgili açıklamasında "İsrail uçağı sandık" iddiasında bulunmuş. Resmi ordudan kaçarak Hür Suriye Ordusu'na katılanlar da "bu adam, bunca ateş arasında bizi güldürmeyi başardı" demişlerdir. Çünkü onlar iyi biliyorlar ki İsrail uçağı sansalardı girecek delik ararlardı. Şimdiye kadar Suriye hava sahasını ihlal eden onlarca İsrail uçağından bir tanesine bırakın füze atmayı, sembolik anlamda taş atmış olsalardı belki bu iddialarının da elle tutulur yanı olurdu.
Beşşar'ın Bakanı "pilotlar da elimizde değil" demiş. Bu konuda da ciddi tereddüdümüz var. Hatırlanacağı üzere Adem Özköse ve Hamit Coşkun kardeşlerimizin kaybolmasından sonra yaptıkları tüm açıklamalar, bu kişilerin ellerinde olmadığı ve nerede olduklarını bilmedikleri yönündeydi. Hatta Türkiye'ye "nerede olduklarına dair bir bilginiz varsa gelin beraber arayalım" yönünde çağrıları olmuştu. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra bu kardeşlerimizin istihbaratın elinde oldukları ortaya çıktı.
Aslında bu iddiaların her ikisi de olayın hemen ardından Lübnan'da Hizbullah'a bağlı el-Menar Tv tarafından yayınlanan haberde yalanlanmıştı. Çünkü olay daha ajansların bültenlerine geçmeden verilen bu haberde "bir Türk uçağı düşürüldü, pilotları da yakalandı" denmişti. Haberde "pilotları da yakalandı" ifadesinin kullanılması dikkat çekiciydi. Yani "sağ olarak bulundu, kurtarıldı..." filan değil; "yakalandı!"
Türkiye her ne kadar resmî açıklamalarına yansıtmadı ve pilotların 'Suriye kuvvetleriyle birlikte' arandığı yönünde açıklamalar yaptıysa da hızlı tepki ve karşıt operasyon konusunda işi oldukça yavaştan almasında pilotların rehin alınmış olabileceği şüphesinin etkisi olduğunu sanıyoruz. Şu ana kadar ölü veya sağ olarak bulunamamış olmaları da bu konuda düşündürücüdür.
Gerek olay esnasında izlenen tutum ve gerekse olayın hemen ardından kamuoyuna yansıtılan bilgiler ile bugün ortaya atılan iddialar arasında bariz çelişkiler olması saldırının hatayla değil kasten ve uçağın kime ait olduğu bilgisi dâhilinde gerçekleştirildiğini gösteriyor. Dolayısıyla böyle bir saldırıdan Baas'ın ne gibi bir beklentisi olabileceği konusunda kafa yormak gerekir. Bizim tahminimize göre amacı gerginliği sınır dışına taşımak suretiyle arkasında duran dış desteği daha aktif hale getirmek, içerideki direnişi ise daha dar bir alana kapatmak olabilir. Bundan dolayı gerginliğin bölgesel savaşa dönüştürülmesi Suriye halkının ve direnişinin yararına olmayacaktır.
Baas rejimi direniş karşısında gittikçe köşeye sıkışıyor. O yüzden savaşı bir başka alana çekmek istiyor. İçerideki çatışmayı bölgesel alana taşıması ve arkasındaki destekçi güçlerin aktif olarak devreye girmelerini sağlaması halinde ortaya çıkacak savaşın tamamen uluslararası boyut kazanacağını, direnişin hareket alanının daralacağını düşünüyor olabilir. Baas lideri Beşşar Esed'in kendi saltanatını koruyabilmek için başkalarına çok büyük zararlar verdirmekten çekinmeyeceği izlediği siyasetten anlaşılıyor.
Bu durum karşısında Baas'ın oyununa gelmektense onu köşeye sıkıştıran direnişin bileğini güçlendirmek gerekir.
Direnişin bileğinin güçlendirilmesi durumunda Esed'in ordusundan kaçışlar artacaktır. Nitekim son günlerde bir Dürzi subayın dahi kaçtığı haber verildi. Haberlere göre Dürzi asıllı hava yarbayı Hafız Cadulkerim Ferec Baas ordusundan kaçarak Hür Suriye Ordusu'na katıldı.
Direnişin bileğinin güçlendirilmesi sadece manevi güç ve teşvikle olmaz. Çünkü direniş mensuplarının şu an teşvik ve manevi yönden güçlendirilmeye değil modern silaha ihtiyaçları var. Baas'ın elindeki modern ve güçlü silahlar karşısında geleneksel avcı tüfekleriyle ve ordudan kaçırabildikleri az sayıda modern silahla mücadele etmelerine rağmen kontrol alanlarını sürekli genişletiyorlar. Silah güçlerinin artırılması durumunda Baas'ı ciddi anlamda zorlayacakları tahmin edilebilir.
Baas'ın bu kadar cüretkâr davranabilmesinin sebebi ise geçmişteki taşkınlıklarının karşılığının verilmemesidir.
Ama karşılığını, savaşı sınır ötesine taşımakla değil halkını ve vatanını özgürleştirmek için mücadele eden direnişin Baas'ın ensesine daha fazla oturmasını sağlayarak vermek gerekir. Çünkü savaşın sınır ötesine taşınması Baas'ın işine yarayacaktır.