Yeni Dünya dergisinden Hasan Hafif'in A. Varol ile röportajı
Ortadoğunun bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve Ortadoğuyu gelecekte neler bekliyor? Türkiye'de ihvanı müslimin ne kadar tanınıyor, şuanda Mısır'da ki etkinliği nedir, gelecekte baş rol olma şansı var mıdır?
Bugün sadece Ortadoğu değil, bütün Arap dünyası ve genelde tüm dünya bir değişim süreci yaşıyor. Fakat son olaylarla bağlantılı olarak özellikle Arap dünyasındaki değişim üzerinde duracak olursak, bu coğrafyanın zaten bir değişim sürecine ihtiyacının olduğunu, yaşanan olayların sürpriz gibi görünse de bir altyapısının olduğunu ifade etmemiz gerekir. Bu coğrafyada uzun yıllardan beri halklar ya kutsallaştırılmış krallıklarla veya tamamen sahte demokrasilerle demir yumruk altında tutuluyor. O halklar artık gözlerini açmış kralların kutsallaştırılmasının da sahte demokrasilerin de arkasında uluslararası emperyalizmin dayatma politikalarının yer aldığını görmüştür.
Bazıları son olayları izah ederken arka planda yine ABD'nin ve onunla aynı paralelde duran hâkim güçlerin yer aldığı iddiasında bulunuyorlar. Bu düşüncede ABD'nin biraz tabulaştırılmasının ve onun kontrolü dışında hiçbir sosyal gelişmenin olmayacağı kanaatinin etkisi var. Oysa Irak ve Afganistan yenilgisi, ardından gelen global ekonomik kriz ABD'nin ve Avrupa'nın son dönemde ağır darbeler almasına sebep olduğu gibi stratejik planlama ve kontrol konusunda başarısız kaldığını göstermiştir. Filistinlilerden gasp ettikleri topraklara elleriyle inşa ettikleri villaları ve köşkleri yine kendi elleriyle yıkarak 2005'te Gazze'den çekilmek zorunda kalan, 2006'da Güney Lübnan'da Hizbullah karşısında, 2009 başında da Gazze'de Hamas karşısında ağır darbe alan siyonist işgal devletinin de iddia edildiği gibi bir yenilmez güç olmadığı ortaya çıkmıştır. Mavi Marmara saldırısı da aynı işgal devleti açısından önemli bir strateji hatasıdır. Bu hatası ona bayağı pahalıya mal olmuştur ve olumsuz etkilerini görmeye devam edecektir.
Bugün yaşanan olaylar halkların işbirlikçi rejimlere ve emperyalizmin onlar vasıtasıyla yürüttüğü politikalara karşı savaşıdır. Bu savaşın başarılı sonuçlar elde etmesiyle emperyalist güçler kabuğuna çekilmek zorunda kalacaktır. Siyonist işgal devletinin hadiselerden dolayı bu derece endişeli olmasının sebebi de ondan dolayıdır.
Emperyalist güçler elbette hadiselerin dışında değildir. Onların da müdahaleleri var. Ama ayaklanmalar onların planladığı değil onların işbirlikçi adamlarına, rejimlerine ve politikalarına karşıdır. Onların müdahaleleri hadiseleri kontrol altına almak, yönlendirmek ve gidişata hâkim olmak içindir. Biz bunda da başarılı olamayacaklarını ümit ediyoruz. Bu da Müslüman halkların dayanışmasıyla ve direnen kitlelerin davalarına sahip çıkmakla mümkün olacaktır.
İhvan-ı Müslimin yani Müslüman Kardeşler, eserleriyle, mesajıyla ve mücadelesiyle Türkiye'deki İslâmî mücadele ve yapılanma üzerinde etkili oldu. Ama yeterince tanındığını sanmıyoruz. Belki yeni olaylarla birlikte tartışmalarla biraz daha yakından tanınacaktır. Tabii bu arada yıpratma çabaları da dikkatten kaçmıyor. Onun için bu cemaati doğru tanıyabilmek için bizzat kendi kaynaklarına veya cemaate yakın duran duyarlı kişilere başvurulmasını tavsiye ediyorum.
İhvan-ı Müslimin, iktidara değil davaya kilitlenmiş bir sivil siyasi harekettir. Dolayısıyla ideallerinin başkaları tarafından gerçekleştirilmesi durumunda da onlara destek vereceğini şimdiye kadar her fırsatta dile getirdiği gibi aynı zamanda gerçekleştirmiştir. Mısır'da da baş rol olmaktan ziyade bu ülkenin dikta rejiminin kalıntılarından kurtularak İslâmî temelli özgürlükçü bir yapıya kavuşması için çaba sarf edeceğini dile getiriyor. Geçici yönetimde yer almayacağını ve önümüzdeki dönem başkanlık seçimlerinde aday göstermeyeceğini bildirdi.
Bu cemaatin Mısır'da halkın güvenini kazandığını ve geri planda kalsa bile etkili, yönlendirici konumda olabileceğini bu ülkeye dışarıdan bakan yorumcular da dile getiriyor.