Bulgaristan Müslümanları Baş Müftüsü Mustafa Aliş Hacı'yla Röportaj

M. A. Varol: Önce genel olarak Bulgaristan'daki Müslümanların sayısı, şu an içinde bulundukları durum, bu Müslümanların etnik kimlikleri ve devletin Müslümanlara bakışı hakkında genel bilgiler verir misiniz?

Mustafa Aliş Hacı: Bismillahirrahmanirrahim Şu anda Bulgaristan'da yaşayan Müslümanların sayısı resmi istatistiklere göre bir milyon üç yüz bin civarında ancak gayri resmi olarak iki milyonun üzerindedir. Bulgaristan Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak yani Türkçesi unutturulmuş bir millet, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşan bir toplumdur. Komünizm döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştır. Komünistliğin çökmesinden sonra bu kampanya aşağı yukarı bittiyse de Müslümanların problemleri bitmedi.

Komünistliğin çökmesinden sonra bazı kişilerin kişisel hesapları yüzünden Müslümanların arasına bir ikilik sokuldu Daha önce komünist iktidar tarafından tayin edilmiş bir müftümüz vardı ve bir de millet tarafından seçilmiş bir müftümüz vardı. Bu durum altı, yedi sene devam etti. Ve 1997 yılında Müslümanlar bu durumun kendi lehlerine olmadığını ve iyi sonuç getirmediğini gördüklerinden bir kongre düzenlenmesi kararı alındı. Bu kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük kabul edildi. O kongrede aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi.

Bulgaristan'daki Müslümanların başta gelen problemleri cehalettir. Yani komünizm devrinde İslam'la ilgili her şey yasak olduğu için Müslümanlar kendi dinlerinden iyice uzaklaştırılmışlardır. Dolayısıyla şu anda Müslümanların bilgilendirilmesinde istihdam edilecek eleman sıkıntısı çekilmektedir. Şu anda Bulgaristan'da üç tane İmam Hatip lisesi bir de Yüksek İslam Enstitüsü var. Buna rağmen ders verecek hocalarımız yok. Bu hocaları mutlaka Türkiye'den getirmek zorundayız. Çünkü başka bir ülkeden getirecek olursak bir sürü problem meydana çıkacak. Bulgaristan Müslümanlarının çoğu Türkçe konuştukları için hocalarımız Türkiye'den gelirse meselemiz halledilir. Aynı zamanda da Müslümanlar kalben Türkiye'ye yakın oldukları için Türkiye'ye özel bir bakışla bakıyorlar. Bu yüzden maddi ve manevi desteği en çok Türkiye'den bekliyorlar. Dolayısıyla biz hocalarımızı Türkiye'den getirmek niyetindeyiz. Türkiye ile resmi cihetlerle irtibata geçtik. Türkiye ile Bulgaristan arasında bu konuda genel çerçeveyi belirleyen bir anlaşma da imzalandı. Bu anlaşma doğrultusunda söz konusu okullarımızın hocaları Türkiye'den getirilecektir.

M. A. Varol: Bir de müftülüğün çalışmaları hakkında yani müftülüğe bağlı imamların ve müftülerin sayısı, kültürel etkinlikler vs. hakkında bilgi verir misiniz? Bir gazete çıkarıyorsunuz, kitaplar basıyorsunuz. Baş müftülüğün bütün bu faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Mustafa Aliş Hacı: Bulgaristan devleti kurulduğundan buyana Bulgaristan'daki Müslümanların belli bir yönetimleri var. Bu da baş müftülüktür. O zamandan beri her ne kadar hükümet ve yönetim değişiklikleri olduysa da baş müftülük vardı ve bugün hala var. Bulgaristan Müslümanlarının resmi temsilcisi baş müftülüktür. Bu makamda bir baş müftü ve onun yardımcıları görev yapmaktadırlar. Ayrıca baş müftülüğe bağlı olarak bölge müftülükleri bulunmaktadır. Şu anda on tane bölge müftüsü görev yapmaktadır. Daha önce bölge müftülerinin sayısı daha fazla idi. Her bölgede bu bölge müftülerine bağlı olarak görev yapan imamlarımız var. İmamların sayısı aşağı yukarı bin üç yüz kadardır. Bazıları Cuma, bayram ve beş vakit namazı kıldırmakta; bazıları ise yalnızca beş vakit namazı kıldırmaktadır. Büyük camilerde beş vakit, Cuma ve bayram namazları kıldırılmakta mescitlerde sadece beş vakit namaz kılınmaktadır. Ayrıca her caminin Cemaat-i İslamiye denilen bir heyeti vardır. Caminin bulunduğu köy veya kasaba da o camiye bağlı vakıf mallarımız varsa onlarla bu heyet ilgilenmektedir. Cami imamlarının maaşları cami cemaatları tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca imamlar köydeki çocukların okutulması için gayret sarf ediyorlar. Bu hizmetleri karşılığında da kendilerine belli bir maddi destek sağlanıyor. Ancak Bulgaristan'daki halkın ekonomik durumu iyi olmadığından, gerek baş müftülük ve gerekse bölge müftülükleri devletten maddi bir destek alamadığından imamların maaşları da gereği gibi karşılanamamaktadır. Buna rağmen imamlar görevlerini sürdürme konusunda ellerinden gelen fedakarlığı gösteriyorlar.

Şu anda baş müftülüğün amaçlarının başta geleni elinden geldiği kadarıyla Müslümanların kültür seviyesini yükseltmektir. Çünkü dediğimiz gibi komünistlik devrinde Müslümanlar dinlerinden iyice uzaklaştırıldılar. Şu anda bazı kitapları Bulgarca'ya çevirdikten sonra onları bastırmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda yurt dışına talebe göndermeye çalışıyoruz. Kendi okullarımızda kadro yetiştirmeye çalışıyoruz. Aylık bir gazetemiz var. Bu gazetede Müslümanların durumları, ilişkileri hakkında yazılar yazıyoruz. Şu anda şimdiye kadar yapılmayan bazı şeyleri yapabildik. Onların bazılarını şu şekilde zikredebiliriz: Yaz tatilinde Kur'an kurslarını teşkilatlandırmaya çalışıyoruz. Bu sene, bu faaliyetleri geniş çaplı olarak yapmaya muvaffak olduk. Şimdiye kadar böyle bir şey yapılmadı. Yine bu sene baş müftülüğün öncülüğünde iki yüz altmış iki kişi hac görevini ifa etti. Komünist rejimin hakim olduğu dönemde hacc görevinin yerine getirilmesine karşı çeşitli engeller çıkarıldığından, 1990 senesinden beri bütün hacıların sayısı iki yüz altmış iki rakamını bulmamıştı.

En önemli bir gayretimiz de Müslümanları birleştirme yönünde olmuştur. Yukarıda zikrettiğim sebepten dolayı Müslümanlar arasında bir ikilik ve çekişme sokulmuştu. Biz bunları yok etmeye çalıştık.

Çalışmalarımızın biri de vakıf mallarının iade edilmesini sağlama yönündedir. Çünkü dedelerimizden kalmış epey vakıf mallarımız olsa da komünizm döneminde vakıf mallarımız devlet tarafından gasp edilmiş. Şimdi onları geri almaya çalışıyoruz. Onların iade edilmesi için yeni bir karar çıktı. Ancak bu kararın uygulanabilmesi için vakıf mallarının iyi tespit edilmesi arşiv belgeleriyle vakıf malları olduğunun belgelenmesi gerekiyor. Eğer vakıf mallarını söz konusu karar çerçevesinde geri alamazsak o zaman mahkemeye başvurmamız gerekiyor.

M. A. Varol: Şu anda Bulgaristan'da Müslümanların İslami hayata meyilleri ve ilgileri ne durumdadır? Sizin de söylediğiniz gibi komünizm döneminde buradaki insanlar cahilleştirilmişler ve bu cahillik hayatlarına da yansımış. En son Jivkov döneminde isimlerinin değiştirilmesine başlanmıştı. Ondan önce isimlerden başka her şeyleri değiştirilmiş bir isimleri kalmıştı. Onu da değiştirip Müslümanları tümüyle Bulgar yapmaya, tümüyle ateist ve Bulgar etnik kimliğine sahip bir kitle haline getirmeye çalışıyorlardı. Demokratik döneme geçildikten sonra bir serbestlik geldi. Bu serbestlik ortamında insanların yeniden İslami kimliklerine dönüşleri hayatlarına yansıyor mu? Yoksa Müslümanlık sadece bir anlayıştan ve mensubiyetten ibaret mi kalıyor? Yani sadece isimleri mi kaldı yoksa hayatlarında bir İslami şekillenme var mı?

Mustafa Aliş Hacı: Bulgaristan Müslümanlarının arasında bir uyanış var. Hele gençlerde İslam'a daha fazla bir dönüş var. Fakat dediğimiz gibi cehalet hakim durumda. Bu cehaleti ortadan kaldırmak için kadrolarımız yeterli değil. Ders verecek hocalarımız yok. Mevcut imamlarımız da çok fazla bilgili değiller. Namaz kıldırabilir, cenaze kaldırabilirler, fazla bir şey yapamazlar. Gençlerimizin sordukları sorulara tatmin edici cevap verebilecek durumda değildirler. Dolayısıyla İslami kitapları Bulgarca'ya çevirmek ve bastırmak niyetindeyiz. Gençlerimize seminerler, kamplar ve kurslar yapmak niyetindeyiz. Bunu da yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca gençlerimizi yurt dışına göndererek dinlerini öğrenerek kendi insanlarına öğrendiklerini anlatmalarını hedefliyoruz. Dediğimiz gibi gençlerde İslam'a bir dönüş var. Fakat öte yandan hıristiyanlar ve Yehova Şahitleri gibi bazı sapık itikadi akımların mensupları gelerek gençlerimizin arasına giriyor onları kendi camialarına çekmeye çalışıyorlar. Bazı köylerde hiç bir Hıristiyan olmadığı halde kilise yapmaktadırlar. Türkçe'ye çevirdikleri İncil'i büyük kasabalarda, bazı Çingene mahallelerinde Müslümanlara dağıtmaktadırlar. Çingene mahalleleri fakir oldukları için onlara aynı zamanda maddi destekte bulunmaktadırlar. Ve bu taktiklerle Müslümanları kendi dinlerinden çekmeye çalışıyorlar. Bazı yerlerde de bunu başarmışlar. Tabi suni olduğu için bence geçici bir şeydir. İnşallah bu geçer. İktisadi problemler en çok Müslümanlarda etkisini gösterdiğinden bu durumu kullanarak Müslümanları kendi saflarına çekmeye çalışmaktadırlar ve dediğimiz gibi bazı yerlerde de bunu başarmışlar. Fakat biz inanıyoruz ki bizim Müslümanlarımız Bulgaristan dışında yaşayan Müslümanların desteğiyle bunları halledecektir. İleriye doğru bunlar ortadan kalkacaktır inşallah.

M. A. Varol: Sizin de söylediğiniz gibi Müslümanlar arasında ikilik oluşturmaya çalışan bir gurup var. Bunlar ayrıca bir ekip çalışması yürütme gayreti içindeler. Hala buradaki baş müftülüğün faaliyetlerini etkilemeye çalışıyorlar. Bağımsız bir Müslümanlar örgütüymüş gibi bir çalışma yapıyorlar. Ama bunların pek İslami samimiyetlerinin olmadığını görüyoruz. Bu konuda da biraz bilgi verir misiniz?

Mustafa Aliş Hacı: Komünistliğin çökmesinden sonra dediğimiz gibi Müslümanlar arasında bir ikilik çıktı. Çünkü daha önce komünist iktidar tarafından tayin edilmiş bir müftümüz vardı: Nedim Gencev bey. Normalde Müslümanların baş müftülerinin tayinle değil Müslüman kitleyi temsil edecek delegelerin seçimleriyle belirlenmesi gerekir. Buna binaen komünizmin çökmesinden sonra Müslümanlar bir kongre düzenleyerek baş müftüyü seçimle belirleme kararı aldılar. Müslüman kongre kararı alınca Nedim Gencev de: "Kongreye giderek bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Nitekim onun imzasıyla onun taraftarlarından bazıları kongreye geldiler. Fakat Nedim bey öyle bir anlayışa sahip ki, ya baş müftülük koltuğunda onun oturuyor olması lazım ya da Bulgaristan'da İslam olmaması. Onun görüşü budur.

Nitekim daha sonra kongre düzenlendi ve Müslümanlar yeni baş müftüyü seçtiler. Ama Nedim Gencev İslam kongresinden sonra da faaliyetlerini durdurmadı. Müftülüğe paralel bir Hayırseverler Cemiyeti oluşturmuştu. Onun baş müftülük görevinde olduğu sırada yapılan birtakım anlaşmalar ve kontratlarla vakıf mallarımızın çoğu bu cemiyete verilmiş olduğundan bugün hala vakıf mallarının geliri bu cemiyete gitmektedir. Bu da maddi sıkıntımızın artmasına neden olmaktadır.

Aynı zamanda bazı kitapları çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak bu kitaplarda ciddi hatalar yapılıyor. Örneğin Kur-anı Kerim tercümesi yapmışlar. Bu tercümede çok bariz hatalar var. Bazı yerlerde küfre bile götürecek hatalar yapılmış. Tabi bilerek yapmışlardır demiyorum. Ama ciddi bir dikkatsizlik göze çarpıyor. Yayınladıkları kitaplar ortada. Neler yaptıklarını, İslami ilimlerden nasiplerinin ne olduğunu bu kitaplara bakarak görmek mümkün. Bu konuda benim hiç çekinmeden söylediğim bir şey var, onu burada da tekrar ediyorum: Bu adam yalnız değildir. Bunun arkasında bazı siyasi partiler var. Belki istihbarat da onunla beraberdir. İşte bu güçleri kullanarak Müslümanları bölmeye çalışıyorlar. Şimdi adam sürekli bizim aleyhimize davalar açıyor. Mahkemeden mahkemeye gidiyor. Onun maksadı açtığı davaları kazanmak değil. Bunu başaramayacağını ve açtığı bütün davalarda kendisinin haksızlığının belgeleneceğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla onun için mahkemeleri kazanmak kazanmamak söz konusu değil. Onun ve adamlarının istedikleri Müslümanlar hep mahkemelerde uğraşsınlar, hep mahkemelere gitsinler, kendi problemleriyle uğraşamasınlar. Böyle bir maksatla bu adam bazı yerlerden destek buluyor ve Müslümanların birliğini bozmaya çalışıyor. Fakat elhamdülillah Müslümanlar bunların amaçlarını anladıktan sonra birleştiler. Dolayısıyla artık Müslümanların yüzde doksan sekizi bu tür şeylere kulak asmamaktadırlar. Müslümanlara faydalı olan şeylerle uğraşmaya başladılar. İnanıyorum ki yakın bir gelecekte bu tür şeyler ortadan kalkacaktır.

M. A. Varol: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz