İslam Dünyasındaki Gelişmeler

Ekim 2022, Davet Mektebi

Azerbaycan ile Ermenistan Arasında Yeniden Çatışmalar

Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 yılında vuku bulan çatışmalarda, Türkiye’nin Azerbaycan’a askeri destek vermesi karşısında sıkışan Ermenistan’ın istenenleri kabul etmesiyle sağlanan anlaşmanın ardından bölgede savaş durumu sona ermişti. Ancak 12 Eylül 2022 gecesi meydana gelen gerginlik ve çatışmalar yeniden ortalığın karışmasına sebep oldu.

Çatışmalar konusunda her iki taraf da karşı tarafı olayların fitilini çekmekle suçladı. Azerbaycan’ın iddiası ise, Ermeni askerlerin Azerbaycan ordusunun kullandığı güzergaha mayın döşemelerine Azeri askerlerin engel olması üzerine onların saldırıda bulundukları ve çatışmaların bu yüzden başladığı yönündeydi.

Olayların büyümemesi ve yayılmaması için yapılan siyasi müdahaleler ve kurulan bağlantılar sonucunda 13 Eylül günü ateşkes sağlandığı açıklandı. Ancak bu ateşkese uyulmadı ve çatışmalar yine devam etti.

Sonrasında uluslararası alanda yapılan çalışmalarla ve arabuluculuk girişimleriyle olayların devam etmesi engellendi. Ancak çıkan çatışmalar yine yüzlerce askerin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu olaylar aynı zamanda bölgede hassas durumun devam etmekte olduğunu ortaya koydu.

İran’da Gösteriler

Adı, Batı medyasında Mahsa Amini diye yazıldığı için Türkiye’deki medya organlarının da böyle yazdığı Farsçadaki yazılışı Mehsa Emini, yaşadığı İran Kürdistanı bölgesinde bilinen adı ise Jina Emini olan 22 yaşındaki bir genç kızın Tahran ziyareti esnasında başörtüsünü düzgün takmadığı ve örtünme konusundaki kurallara riayet etmediği gerekçesiyle gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra sağlık durumunun kötüleşmesi, hastaneye kaldırılmasından bir süre sonra da hayatını kaybetmesi üzerine İran’da büyük çapta gösteriler düzenlendi. Gösterilerde İran güvenlik güçlerinin şiddete başvurması çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.

İran’daki bu gösteriler aslında, rejimin baskıcı uygulamalarına karşı halk arasında biriken tepki ve öfkenin sokaklara ve meydanlara taşması idi. Bir genç kızın örtünme ile ilgili kurallara riayet etmediği gerekçesiyle gözaltına alınması ve güçlü ihtimalle bedensel şiddete maruz kalması sebebiyle hayatını kaybetmesi de bunu tetikleyen bir olay oldu.

İran toplumunda tepki ve öfkenin bu kadar yükselmesinde tabii ülkedeki yönetimin, nükleer pazarlık konusunda Batı ile bir anlaşma sağlayamaması sebebiyle devam eden ambargonun yol açtığı ekonomik sıkıntıların da önemli bir payı vardı.

Olaylar aynı zamanda İran aleyhindeki propaganda savaşı için de önemli bir malzeme oluşmasına yol açtı.

Kırgızistan-Tacikistan Sınırında Çatışmalar

Azerbaycan ile Ermenistan arasında meydana gelen çatışmaların hemen ardından 16 Eylül tarihinde de Kırgızistan ile Tacikistan arasında bir çatışma vuku buldu. Durdurulması ve ateşkes sağlanması için yapılan tüm girişimlere rağmen bir süre devam eden bu çatışmalarda da 100’den fazla insan hayatını kaybetti. Başlangıçta hangi sebepten kaynaklandığı tahmin edilemeyen bu çatışmada iki ülke arasında, bağımsızlığın elde edilmesinden bu yana sürmekte olan sınır meselesinin etkili olduğu anlaşıldı.

Emperyalist güçler, işgal ettikleri topraklardan çekilirken ve buraları asıl sahiplerine devrederken komşu ülkeler arasında muhtelif sınır meselelerini geriye bırakmışlardır. Bu sorunların aynı zamanda politik ve toplumsal zeminini de oluşturmuşlardır. Aynı politika Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde de izlendi. O yüzden Tacikistan ile Kırgızistan, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsız olmalarından bu yana sürekli sınır sorunu yaşıyor. Bu sorun zaman zaman iki ülke arasında askeri çatışmalara ve çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine de neden oldu.

Son olaylardan sonra her ne kadar bir sükûnet sağlandıysa da aralarındaki sınır meselesi yine çözüme kavuşturulmuş değildir. Onları kumanda eden güçler ihtiyaç duyduklarında yine çıkarabilmek için bu sorunu sadece kutusuna koyup şimdilik kapağını kapattılar. Ama ihtiyaç duyduklarında bu kutunun kapağını açarak yine meseleyi dışarı çıkarıp havayı tekrar kızıştırmaları mümkün ve muhtemeldir.

Doğu Türkistan’da Karantina Oyunu

Çin’deki zulüm rejimi Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur halkı, komünist Çin toplumuna entegre etmek, onları İslami kimliklerinden ve değerlerinden uzaklaştırmak için çeşitli oyunlara başvurdu. En son sözde eğitim kampları adını verdiği işkence kamplarına doldurdu ve buralarda kendilerine işkence etti. Çocuklarının okullarda verilen ateist ve komünist propagandaya rağmen yine de İslami kimliklerini muhafaza ettiklerini görünce, ailelerinin onlara okullarda verilenden farklı bir eğitim vererek inançlarını korumalarını sağladıklarını düşündü ve bu yüzden çocuklarını ellerinden alıp yetim yurtları gibi yurtlara yerleştirdi. Böylece çocuklarla anne babalarını birbirinden ayırdı.

Fakat anlaşıldığı kadarıyla bütün bu uygulamalardan istediği sonucu elde edemediğini düşünüyor olmalı ki bu kez onları topluca imha etmeye karar vermiş gibi görünüyor. Bu sebeple, salgın yüzünden onları karantinaya aldığını iddia ederek aç bıraktı. Dışarıyla irtibatlarını keserken dışarıdan da yeterince gıda maddesi sokmadığı için çok sayıda Uygur Müslümanın açlıktan öldüğü dile getirildi.

Hamas’ın Suriye’ye Yakınlaşması

Hamas’ın Suriye’yle ilişkileri yeniden başlatmaya istekli olduğunu belli eden açıklamada bulunması İslam dünyasında ve bu arada Türkiye’de tartışmalara ve Hamas’a yönelik eleştirilere neden oldu. Biz bu konu hakkında Yeni Akit gazetesinin 23 ve 24 Eylül tarihli sayıları için yazdığımız yazılarda ayrıntılı bilgi vermeye çalıştık. Aynı ayrıntılara burada da yer vermemiz durumunda sözü biraz uzatmamız gerekecektir ve zaten gerek de görmüyoruz. Çünkü bu yazılarımıza internet üzerinden ulaşılması imkanı var.

Biz burada sadece şu noktalara parmak basmak istiyoruz:

Birinci olarak: Suriye’de Baas rejimi bizim nazarımızda değişmemiştir ve bir zulüm rejimidir. Hamas’ın onunla ilişki içine girmesi de bizim Baas zulmüne karşı tavrımızı ve bakışımızı değiştirmez.

İkinci olarak: Hamas’ın tutumunu onaylamasak da dış etkenlerini de tahlil etmemiz ve geniş açıdan ele almamız gerekir.

Üçüncü olarak: Hamas’ın bu konudaki tutumuna karşı çıkmamız, itiraz etmemiz ve eleştiride bulunmamız Filistin davası ve bu dava için mücadele edenler hakkındaki tavrımızı değiştirmemelidir. İtirazımız yapılan hataya yönelik olmalı. Filistin davası öncelik ve ehemmiyetini korumaya devam edecektir, bu dava için mücadele edenleri yalnızlaştırma hatasına düşülmemelidir.

Mescidi Aksa’ya Yönelen Tehditlerde Artış

Siyonist işgal rejiminin Mescidi Aksa’yı aşamalı bir şekilde yahudi mabedine dönüştürme çabaları devam ediyor. Bu yöndeki faaliyetleri organize eden muhtelif fanatik siyonist yerleşimci örgütleri yahudilerin bazı özel günlerini ve dini bayramlarını bahane ederek Mescidi Aksa’ya geniş çaplı ve sistemli baskınlar düzenleme yönünde çağrılar yaptı. İşgal rejimi de onların planlarının başarılı olması için destek verdiğini ve Müslümanların tepkilerini önlemek için hazırlıklar yaptığını ortaya koydu.

Fanatik yahudiler bu kez Mescidi Aksa’ya, özel dini kıyafetleriyle ve şofar adı verilen koç boynuzundan yapılan, kendi dini mabetlerinde ve özel dini günlerinde çaldıkları borazanlarıyla girmek, Mescidi Aksa içinde şofar çalmak ve kurban kesmek istediklerini açıkladılar.

Fanatik yerleşim grupları, yahudi yerleşimcilere İbrani Takvimi’nin yılbaşı olan 26-27 Eylül tarihlerinde, ardından 5 Ekim’e denk gelen yahudilerin oldukça önemsediği Yom Kippur (Keffaret Günü) ve 10-17 Ekim’e tekabül eden Çardaklar Bayramı Festivali (Sukot) günlerinde dini kıyafetleriyle ve boynuzlarıyla Mescidi Aksa’ya baskınlar düzenlemeleri ve bu mabedin surlarının içinde kalan kısımda kurbanlar kesmeleri yönünde çağrılarda bulundular.

Mescidi Aksa’nın ve Kudüs’teki vakıfların işleriyle ilgilenen üst düzey yetkililer ve Filistin’deki direnişin ileri gelenleri siyonistlerin planlarına engel olunması ve Mescidi Aksa’nın yahudi mabedine dönüştürülmesi çalışmalarının önüne geçilmesi için uyanık olunması, bu konuda Kudüs ahalisinin mücadelesine destek verilmesi çağrıları yaptılar.

Irak’ta Çözülemeyen Hükümet Krizi

Irak’ta Şii kesimin İran yanlısı kanadı ile Mukteda Es-Sadr’ın başını çektiği ve İran’la ilişkilerin ayrıcalıklı olmasına itiraz eden kanadı arasında ittifak sağlanamaması sebebiyle seçimlerden bu yana devam eden siyasi kriz bitmedi ve hükümet bir türlü kurulamadı.

Geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda iki kanat arasındaki gerginliğin artması ve çatışmalar çıkması üzerine Mukteda Es-Sadr siyaseti tamamen bıraktığını açıkladı. Ancak bunun, Sadr’ın son dokuz yılda dokuzuncu kez siyaseti tamamen bırakma kararı vermesi olduğuna dikkat çekildi.

Ayrıca Sadr bir ara olayların son bulması için açlık grevine başladığını açıkladı. Ama açlık grevini de ancak acıkıncaya kadar sürdürebildi. Karnının acıkmaya başladığını hissetmesi üzerine adamlarına evlerine çekilmeleri talimatı verdi. Onlar da çekildiler ve böylece Sadr açlık grevine son verdi.

Ama her ne kadar siyaseti tamamen bırakma kararı verdiğini söylese de Sadr’ın iktidar açlığı devam ediyor. İran güdümlü el-İtaru’t-Tensiki isimli koordinasyon ise İran’dan gelen talimat ve telkinlere göre hareket eden bir hükümet kurulmadığı sürece Sadr ile anlaşma niyetinde olmadıklarını ortaya koymuş durumdalar. O yüzden bu kriz pek çözülecek gibi görünmüyor. Bu sebeple Sadr erken seçimlere gidilmesinde ısrar ediyor. Ama anlaşıldığı kadarıyla erken seçim de bir çözüm olmayacak.

Libya’da İşbirlikçilerin Trablus’a Saldırısı

Geçtiğimiz Ağustos ayının sonuna doğru, fitne örgütünün başını çeken Halife Hafter’in sözde Temsilciler Meclisi tarafından kendisine paralel hükümet kurdurulan Fethi Başağa başkent Trablus’u ele geçirmek için bir operasyon girişiminde bulundu. Bu bir tür darbe girişimiydi. Ancak Trablus’taki hükümete bağlı güçlerin kararlılıkla karşı koymaları sebebiyle Başağa’nın darbe girişimi başarılı olamadı. O da saldırılarının sonuç vermeyeceğini anlayınca fazla ısrarlı olmadı ve olaylar 24 saatten daha kısa süre içinde sonlandırıldı. Bununla birlikte 23 kişinin öldüğü en az 150 kişinin de yaralandığı haber verildi.