Diktatörlük anayasal mı oldu?

29 Temmuz 2022 Cuma, Yeni Akit

Tunus’ta 25 Temmuz 2022 Pazartesi günü gerçekleştirilen Anayasa referandumuna katılımın oranlarıyla ilgili olarak medya organlarına farklı rakamlar yansıdı. Bunun sebebi ise ülkede referandumu yöneten resmi kurumların farklı saatlerde verdiği rakamlar arasındaki farktı. Bu yüzden yorumcular rejimin yetkili organlarının gerçek rakamları vermediği, katılım oranını gerçekleşenin üstüne çıkardığı yönünde tespitler yaptılar. Buna ek olarak yine rejim organlarının kolaylaştırmasıyla mükerrer oy kullanımının da olduğu dolayısıyla gerçek oranın resmen açıklananın epey altında olduğu tahmin ediliyor. Eğer ki sayılarda çarpıtma ve mükerrer oy kullanımları olmasaydı belki de katılım %20’ye bile çıkmayabilirdi.

Bununla birlikte açıklanan resmi kayıtlara göre bile ortalama dört seçmenden yaklaşık üçü referandumu boykot etmiştir. Tahminlere göre ise beş seçmenden en az dördü boykot etmiştir.

Referandumu boykot edenler gerçekte anayasa taslağını reddedenlerdir. Çünkü onların sandık başına gitmemelerinin sebebi oylarını kullanmaları durumunda tercihlerinin sonuçlara yansımayacağını ve bir yıl önce gerçekleştirilen sivil darbe sonrasında kontrolü ele geçirenlerin sonuçları istedikleri yönde belirleyeceklerini, kendi oylarını ise sadece katılım oranını yüksek göstermede kullanacaklarını düşünmeleridir. Eğer ki red oyu kullandıklarında bunun sonuçlara yansıyacağından emin olsalardı tahmin ediyoruz boykotu değil red oyu kullanmayı tercih edenlerin sayısı daha çok olacaktı.

Dolayısıyla boykot oranının bu kadar yüksek olması Tunus halkının Kays Said sultasına güvenmediğini ve onun politikasını onaylamadığını ispat etmiştir. Bu durum onun sadece Anayasa referandumunu değil halkın güvenoyunu da kaybettiğini gösterir. O yüzden bu referandum kesinlikle diktatörlüğün artık anayasal bir çerçeveye oturtulduğu anlamına gelmez.

Ayrıca bir şeyin yasalara veya anayasaya girmesi hukuki olduğunu göstermez. Hukuk kuralları anayasayı ve yasaları da bağlaması gereken temel kurallar niteliğindedir. Diktatörlüğe her ne kadar anayasaya yerleştirilen birtakım hükümlerle yazılı mesnetler oluşturulsa da bu sistem her zaman hukuk ve adalet ilkelerine aykırıdır; bir zulüm düzenidir. Diktatörlüğe uygun bir anayasayı yürürlüğe sokmanız zulmü anayasal hale getirmeniz anlamına gelir. Tunus’ta yapılan da budur.

Şimdi Tunus’ta siyasi çevreler halkın anayasa referandumunu boykot etmesini, Kays Said’in hakim kılmaya çalıştığı tek adam diktatörlüğü planını bozmak için gerekçe olarak kullanmaya çalışıyor. Bunu başarabilmek için de aralarında güç birliği oluşturmaya gayret ediyorlar.

Aslında halkın çoğunun söz konusu referandumu boykot etmesi yeniden tek adam diktatörlüğünü hakim kılmaya çalışan kadronun taban desteğinden yoksun olduğunu gösteriyor. Dikta anayasasına onay vermeyen kitleyi yönlendirme imkanlarını henüz tamamen kaybetmiş olmayan siyasi oluşumlar da gidişattan rahatsız olduklarını net bir şekilde ortaya koymuşlardır.

Bu durum karşısında diktatörlüğü inşa etme yolunda sürekli ilerlemeye çalışan kadro, gücünü nereden alıyor ve bütün bunları nasıl başarabiliyor? Bizim gördüğümüz kadarıyla bunda içeride eski dikta rejimi kalıntısı unsurların dışarıda da Tunus halkının kazanımlarını geri almak için yıllardan beri çeşitli dümenler çeviren bölgesel ve küresel güçlerin önemli rolü var.

Bağımsız düşünenler her ne kadar Tunus halkının referandumu boykot etmesini diktatörlüğü reddetmesi olarak değerlendirse de, hakim güçler sandıktan %94’ten fazla “evet” oyu çıktığı gerekçesini öne sürerek, kurmak istedikleri sistemin artık anayasal bir zeminin de bulunduğunu iddia edeceklerdir.

Eğer ki muhalif siyasi oluşumlar siyaset sahnesinde ciddi bir varlık gösteremezse, Tunus diktatörünün de Sisi’nin kullandığı yola girmesi ve muhaliflerini siyaset sahnesinin de dışına çıkarması, kalmalarına izin verdiklerini ise iyice etkisiz hale getirmesi mümkün olabilir. O yüzden ülke bu aşamadan sonra çok daha kritik bir sürece girmiştir.