Suçlunun “hakim” yapılması

8 Temmuz 2022 Cuma, Yeni Akit

Sanıyoruz bu sıralarda uluslararası alanda gündemi en çok meşgul eden ve en taze gelişme İngiltere’de, Jhonson hükümetinde yüksek ölçekli bir depreme neden olan istifalardır. İstifaların başlangıç aşamasında, her şeye rağmen görevini bırakmayacağını ve yoluna devam edeceğini söyleyen Jhonson’ın da istifa kararı verdiği bizim bu yazıyı hazırlamamızdan kısa süre önce yayınlanan haberlerde dile getirilmişti. Ancak biz bu konunun ve istifaların sebeplerini henüz yeterince ayrıntılı bir şekilde inceleme fırsatı bulamadığımız ve meselenin arka planı hakkında yorum yapabilecek kadar künhüne vakıf olamadığımız için bildiğimiz ve yakından takip ettiğimiz bir başka konu üzerinde yorum yapmayı tercih edeceğiz.

“Suçlunun kendini yargılaması” konusunu daha önce Cemal Kaşıkçı cinayetini soruşturma işinin Suudi Arabistan yargısına bırakılması konusuyla ilgili bir yorumumuzda da ayrıntılı bir şekilde dile getirmiştik.

Bu konuyla ilgili değerlendirmemizde şu ifadelere yer vermiştik:

“Hangi açıdan bakılırsa bakılsın bu suçun münferiden veya devletten bağımsız bir hasımlaşma sebebiyle değil devlet adına işlenmiş bir suç olduğu çok açıktır. Bu sebeple Suudi Arabistan bu cinayette fail yani suçlu konumundadır. Bir suçlunun kendi kendini yargılaması ise hukukun mantığına tamamen terstir. Suçluları bizzat kendisi organize eden, yönlendiren ve fiili işlemek için görevlendiren ülkenin onlara hak ettikleri cezayı vermesi de zaten beklenemez. Suçlunun kendi kendini yargıladığı bir düzende yargılayıcının şeffaf olması ve cinayet emrinin kimden çıktığına dair bilgilere ulaşmak için çalışması ya da bunu gün yüzüne çıkarması da beklenemez. O yüzden Kaşıkçı davasının ya Türkiye'de ya da Suudi Arabistan'ı da sorguya çekebilecek bir ortamda görülmesi gerekir. Çünkü bu davada Suudi Arabistan'ın davalı vasfıyla hesap vermesi gerekmektedir.”

Şimdi aynı durum, El-Cezire’nin Kudüs muhabiri Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesi olayıyla ilgili dava açısından söz konusudur. Bu fiil İsrail işgal rejiminin devlet eliyle işlemiş olduğu dolayısıyla bizzat suçlu olduğu bir cinayettir. Onun kendini yargılayıp adaletin kurallarına göre hüküm vermesini beklemek tamamen saçma ve hukukun mantığına aykırıdır.

ABD ise İsrail işgal rejiminin yanlısı, onu bütün şartlarda koruyan, ona bir zarar gelmemesi için kendi vatandaşlarının hukukunu arama konusunda bile ihmalkar davranan bir ülkedir. Ama maalesef Filistin’deki Mahmud Abbas yönetimi, Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinde kullanılan merminin çekirdeğini, “balistik inceleme” yapacağı gerekçesiyle ABD yönetimine teslim etti. Bunun ABD yönetimine teslim edilmesi ise İsrail işgal rejimi açısından tam anlamıyla “altın fırsat” oldu. Çünkü artık cinayette kullanılan malzeme onun kontrolündeydi ve istediğini iddia edebilirdi. Zaten onun açısından önemli olan doğruyu ortaya çıkarmak değil şimdiye kadar piyasaya sürdüğü yalanlara gerekçe oluşturmak için kafaları karıştırmaya yarayacak malzeme üretme fırsatı elde etmekti. Ne yazık ki Abbas yönetimi de bu altın fırsatı ABD vasıtasıyla onun eline altın tepsi içinde teslim etti.

Mermi çekirdeğinin teslim edilmesinin ertesi gün, işgalci siyonist ABD’li yetkililerle birlikte mermiyi balistik incelemeye tabi tuttuğunu ve bu merminin bir İsrail askerinin silahından çıktığının kesin olarak söylenemeyeceğini iddia etti. ABD Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ise merminin bir İsrail askerinin silahından çıkmasının sadece “muhtemel” olduğunu söylerken o da gerçekte işgalci siyonist katilin tezine destek vermeye çalışıyordu. Yani o da bunun “kesin” olmadığını söylüyordu. Aynı resmi biri sağ eliyle diğeri sol eliyle göstererek kafaları karıştırmaya ve böylece işgalci siyonist katilin suçunun üstünü örtmeye çalışıyorlardı. Bu arada ABD Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü, cinayetin kasıtlı olarak işlendiğine inanmayı gerektirecek bir neden bulunmadığını söyleyecek kadar arsızlaşmak suretiyle işgalci katile desteğini çok açık ve bariz bir şekilde ortaya koymuştu.