Ümide can verenler

28 Mayıs 2022 Cumartesi, Yeni Akit

Geçtiğimiz pazartesi sabahı yine Akdeniz’de Tunus’un Sefakes şehri açıklarında yürekleri yakan bir tekne faciası yaşandı. Avrupa’ya düzensiz göçmen taşıyan ve içinde 100 kişi bulunan bir tekne alabora oldu.

Tunus Sahil Güvenlik Güçleri yetkililerinin son verdiği bilgilere göre teknede bulunanlardan 24 kişi sağ kurtarıldı, 1 kişi ölü bulundu, 75 kişi ise aranıyor.

Bilindiği üzere bu olay Akdeniz’deki ilk tekne faciası değil. Daha önce de birçok kez buna benzer olay yaşandı ve çok sayıda insan benzer tekne facialarında hayatını kaybetti. Biz de değişik vesilelerle bu konuya temas etmiştik. Ancak Tunus açıklarında yaşanan son tekne faciası münasebetiyle yeniden üzerinde durmak istiyoruz.

Bu bir ümit ticaretidir. Bu ticaretten gelir elde etmek için insanın hayatını ciddi şekilde tehlikeye sokan yöntemlere başvuranlar da insan hayatını tamamen değersiz sayıyorlar. Ne yazık ki, insana değer verdiği iddiasındaki modern dünya da bunun sebeplerini ortadan kaldırmak ve ümit ticaretiyle insanların hayatlarıyla oynayanların oyunlarını bozmak için söze gelir bir çalışma yapmıyor.

Ümit ticareti yapanların ağına düşenler genel anlamda iki kesimden oluşuyor.

Birincisi kendi ülkelerinde çok kötü hayat şartlarında yaşamaları, fakirlik ve sefalet içinde olmaları sebebiyle Avrupa’yı bir ümit kapısı olarak görenler. Bütün bu tehlikeleri göze almalarında tabii ki duydukları Avrupa masallarının önemli tesiri oluyor.

Bunlardan imkan bulanlar yasal yollarla Avrupa’ya yerleşmeye çalışıyor. Ancak bu imkanı bulabilenlerin sayısı çok az. Avrupa ülkeleri sadece vasıflı elemanlara kapılarını açıyor. Bu yolla dünyanın tüm kabiliyetli ve gayretli insanlarını ülkelerine çekerek potansiyellerinden yararlanmaya çalışıyorlar. Zaten, yoksulluğun ve sefaletin yüksek düzeyde olduğu toplumlarda Avrupa masalları da bu şekilde gidenlerin elde ettiği imkanlar üzerinden yayılıyor. Diğerleri de gittiklerinde kendilerinin de aynı imkanlara kavuşacaklarını sanıyorlar. Oysa Avrupa vasıfsız kişileri sırtında bir yük olarak görüyor ve onları gerçekte sefalete mahkum ediyor. Ama onlar en azından çocuklarının geleceklerini kurtarma ümidi içinde oluyorlar.

Ne var ki Avrupa ülkeleri bu gibilere hiçbir şekilde vize vermediğinden onlar da kaçak yollarla gitmeye çalışıyor.

İkinci kesimi ise iç savaşlardan, çatışmalardan, çalkantılardan kaçanlar oluşturuyor. Onlar hayatlarını zaten tehlikede gördüklerinden ve çatışma ortamlarında sürekli sıkıntı, sefalet yaşadıklarından, her an ölüm tehdidiyle karşı karşıya olduklarını düşündüklerinden büyük riskleri göze alarak ümit ticareti yapanların ağlarına düşebiliyorlar.

Ümit ticareti yapanlar açısından önemli olan ise elde edecekleri gelir. O yüzden çoğu zaman Akdeniz’in dalgalarını aşması son derece şüpheli teknelerine, kapasitelerinin de üzerinde insan doldurarak ümit yolculuğuna çıkarıyorlar. Onların kaybedeceği bir şey yok. Teknelerinin batmasının sebep olacağı maddi kaybın belki onlarca katını zaten ümit yolculuğuna çıkardıkları kişilerden almış oluyorlar. Denize düşmeleri durumunda nasıl hareket edeceklerini bildikleri gibi kıyıya çıkıp canlarını kurtarmalarına imkan verecek teçhizatı da zaten üzerlerine geçirmiş oluyorlar. Dolayısıyla olan ümit yolcularına oluyor. Onlar bu yolculuğa çıkabilmek için yüklü miktarlarda para verdikleri gibi bindikleri deniz aracının alabora olmasından dolayı hayatlarını kaybetme riskini de göze almış oluyorlar. Tekne sahiplerine; “Hiç olmazsa şu araca kapasitesinin üstünde yolcu bindirmeyin!” diye itirazda bulunma imkanları da yok.

Teknelerin denizi geçip Avrupa kıyılarına yanaşması durumunda, oranın sahil güvenliği fark ederse yanaşmalarını engelliyor. Hatta saldırıda bulunanlar bile oluyor. Yanaşmalarının engellenmesi ve sahil güvenliğinin saldırısı sebebiyle batan tekneler de olabiliyor.

Bütün bu tehlikelere rağmen yine de o insanlar Akdeniz’de ümit ticareti yapanların ağına kendilerini teslim etmeyi kabul ediyor ve böylece ümide canlarını feda edebiliyorlar.