Etnik Üstünlük Davası ve Etiyopya İç Savaşı

Aralık 2021, Ribat

Etnik yani Türkçe karşılığıyla ulusal çeşitlilik Yüce Allah’ın ayetlerindendir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Sizi topraktan yaratması O'nun ayetlerindendir. Sonra siz etrafa yayılan beşer (insanlar) oldunuz. Size, kendileriyle huzur bulmanız için kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza bir sevgi ve merhamet koyması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rum, 30/20-23)

Bu ayetlerde, insanın en başta topraktan yaratıldığına işaret edilerek özde bütün insanların aynı köke dayandığına ve soy, nesep itibariyle hepsinin eşit olduğuna, bu yönden kimsenin kimseye bir üstünlüğünün olmadığına dikkat çekilmektedir. Sonra hepsi aynı kökten gelen bu insanların bir beşer olarak çoğalıp etrafa yayıldıkları, dolayısıyla tümünün üst kimlik itibariyle aynı kategoriye girdiği vurgulanır. Yani tüm insanlar beşerdir dolayısıyla köken itibariyle aynı oldukları gibi sınıf olarak da aynı ortak kimliği paylaşmaktadırlar.

Devamında tüm insanlığın iki ana unsuru niteliğindeki kadın ile erkeğin arasına yaratılışta bir sevgi ve merhamet yerleştirildiğine vurgu yapılır. Dolayısıyla insanın bozulmamış fıtratı bu iki unsur arasında bir sevgi ve merhamet olmasını gerektirir. Bunların birbirine düşman edilmesi, iki karşı cephede yer almaları, birbirlerine zulmetmeleri esasta fıtratlarındaki bozulmaya işaret eder. Eğer ki fıtratları tam olarak korunuyor olsaydı aralarında sevgi ve merhametin de korunuyor olması gerekirdi. Bu fıtrat yani eşler arasına sevgi ve merhamet konması aynı zamanda Allah’ın ayetlerindendir.

Bu iki ana unsurun birbirleriyle eş olmaları neticesinde beşerin çoğalması suretiyle tarih içinde farklı topluluklar ortaya çıkmıştır. Bunların renklerinde ve dillerinde de farklılıklar oluşmuştur ki bu da yaratıcının ayetlerinden biridir. Bu çeşitlilik düşmanlığı, karşı cephelerde yer almayı ve üstünlük davası içine girmeyi değil yaratıcının ayetlerini görmek için ibret almayı gerektirecek bir olgudur. Çünkü bunda bilenler için ibretler vardır.

Çok sık gündeme getirdiğimiz ve bu konuyla ilgili olarak sürekli tekrar ettiğimiz bir âyeti kerimede de Yüce Allah şöyle buyurur:

“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, (her şeyden) haberdar olandır.” (Hucurat, 49/13)

Yani insanların tümünün soyu aslında bir erkekle bir kadına dayanır. Başlangıç itibariyle hepsinin atası ve anası birdir. Sonradan farklı soylara ve kabilelere ayrılmaları da birbirlerine düşman olmaları, etnik farklılığı öne çıkaran bir üstünlük davası içine girmeleri için değil birbirleriyle tanışmaları, kültürel çeşitlilikleri görmeleri birbirlerinin tecrübe ve bilgilerinden yararlanmaları içindir. Üstün olan ise Allah katında üstün olandır ki Allah nazarındaki üstünlük de anaya ve ataya göre değil takvaya göredir. Çünkü insanın yaratılışın gayesi Allah’a kulluktur ve O, kimin salih amelde daha çok öne geçtiğini görmek için sizi sınamaktadır.

“Hanginizin amelinin daha güzel olduğu konusunda sizi denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O yücedir, bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)

Ama ne yazık ki insanlar Allah’ın ilahi nizamından, ayetlerinden ve ilkelerinden uzaklaştıkça kendilerine farklı davalar bulmuş ve bu davalardan yola çıkarak üstünlük mücadelesi içine girmişlerdir. Bu üstünlük mücadelesinin tabii sosyopolitik arka planının doğurduğu birtakım vakıalar da insanların başlarını derde sokan problemler içinde yer almıştır.

Çünkü üstünlük mücadelesi verenler, güçlerini artırmak amacıyla etraflarına birilerini toplayabilmek için bazı ortak değerleri, kimlikleri kullanmaya çalışmışlardır. Bu, yerine göre ideolojik kimlik, yerine göre siyasi tavır, yerine göre bir lidere destek verme konusundaki ortak tutum olmuştur. Bu tür güç birliklerinin oluşturulmasında en çok kullanılmaya ve yararlanılmaya çalışılan ortak değerlerden biri de etnik kimlik olmuştur.

Etnik kimliği esas alan üstünlük davası yeni değildir. Bayağı eskilere gider. Ama özellikle son üç yüz yıl içindeki üstünlük ve hakimiyet mücadelelerinde en çok kullanılan ortak değerlerin başında etnik kimliğin yer aldığını söylemek mümkündür. O yüzdendir ki son dönemde dünyanın yeniden şekillendiği ve haritaların yeniden çizildiği süreç içinde kurulan devletlerin büyük çoğunluğu etnik kimliği temele yerleştiren “ulusal devlet”lerdir.

Bunun siyasi ve sosyal sebepleriyle ilgili çok şey söylenebilir. Ama bizim burada dikkat çekmek istediğimiz husus sebeplerden ziyade sonuçlardır. İşte bu olgu ne yazık ki günümüz dünyasında gerek sınırları belirlemede kriter sayılan ayrışmaların, gerek bu ayrışmalar neticesinde ortaya çıkan devletler arasındaki ikili problemlerin ve gerekse şimdiye kadar çizilmiş sınırların içinde yaşayan farklı toplumsal unsurlar arasındaki problemlerin temel sebebi niteliğindedir.

İşte bu yüzden, çok farklı etnik unsurların bir arada yaşadığı ve eski adı Habeşistan, bugünkü adı ise Etiyopya olan Doğu Afrika ülkesi de bu realite yüzünden uzun yıllardan beri muhtelif sorunlar yaşamaktadır. Bu sorunlardan biri de geçtiğimiz yaz aylarından beri devam eden bir iç savaşın fitilini ateşledi. Başlangıçta çok ciddiye alınmayan ve özellikle başkent Adis Ababa’daki hükümetin de kolay üstesinden geleceğini düşündüğü bu sorun çok hızlı bir şekilde büyüdü ve bugün neredeyse tüm ülkeyi bir kaosun içine doğru sürüklüyor.

Bunun sebebi ise Tigraylılar olarak isimlendirilen etnik unsurun temsilciliğini yaptığını düşünen siyasi ve askeri hareketin, iktidarı ele geçiren kadroyla arasının açılması sebebiyle muhalif bir tavır sergilemesi, hükümetin de onu bu tutumundan vazgeçmeye zorlamak için askeri gücünü kullanması ve arkasından silahların konuşmaya başlaması, böylece çatışmaların hızlı bir şekilde yayılmasıdır. Ortaya çıkan ihtilafın kaynağına indiğimizde ise, etnik üstünlük davasının belirleyici etken olduğunu görüyoruz. Yani asıl amaç ıslah veya hak arama çabası değil üstünlük davasıdır.

Şu anki resmi adı Federal Demokratik Etiyopya Cumhuriyeti olan ancak kısaca Etiyopya diye anılan Doğu Afrika ülkesinde çok farklı etnik unsurlar bir arada yaşamaktadır. En kalabalık etnik unsur %35 orana sahip ve büyük çoğunluğu Müslüman olan Oromolardır. İkinci sırada çoğunluğu hıristiyan olan ve %30'luk orana sahip Amharalar gelir. %6 oranında Tigraylı, %6 oranında da Somalili vardır. Kalanı küçük oranlardaki muhtelif etnik unsurlardır.

Ahalisinin büyük çoğunluğunu Tigrayan veya Tigraylılar diye isimlendirilen etnik unsurun oluşturduğu Tigray Eyaleti, Federal Etiyopya’yı oluşturan 10 bölgesel yönetimden biridir. Başkenti ise Mekelle’dir. Yüzölçümü 50 bin km2 civarında olan bölgenin şu anki nüfusunun 7 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

Tigray ahalisinin büyük çoğunluğu (%95.6) Ortodoks hıristiyanlardan oluşur. %4 civarında Müslüman nüfus var. Kalanlar katolik hıristiyandır.

Bu ülkede etnik unsurların çoğunun ulusal kurtuluş cepheleri var. Bunlar hem birer siyasi parti gibi çalışarak temsil ettikleri etnik unsurların ulusal haklarının savunuculuğunu ve koruyuculuğunu yapmak suretiyle sivil faaliyetlerde bulunmakta hem de ihtilafların çatışmalara dönüşmesi halinde sahaya çıkarak askeri faaliyetleri organize etmektedirler.

Tigraylıların da Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (İngilizcesinin kısaltması TPLF) adı verilen bir siyasi ve askeri hareketi var. 1975’te kurulan bu hareket, 1991’de Adis Ababa’daki sosyalist diktatör Mengistu Haile Mariam’ın saltanatına son verilmesinde aktif rol oynamıştı. Sonrasında Federal Etiyopya'nın kurulmasında, bu yönetimin anayasasının şekillenmesinde ve siyasi yapılanmasında da etkin rol oynadı. Fakat özellikle nüfusun üçte ikiye yakın bir kısmını oluşturan Oromolar ile Amharalar, %6’lık bir nüfusa sahip Tigraylıların yönetimde çok etkin olmasından memnun değildi. Bu hoşnutsuzluk özellikle Oromo asıllı Abiy Ahmed’in Etiyopya’da başbakanlık koltuğuna oturmasından sonra izlenen politikada kendini hayli belli etmeye başladı. Askeriyede üst kademelerde olan Tigray asıllı bazı önemli isimler görevden alındı. Sonrasında bazı projelerde de Tigray asıllı önemli birtakım isimlerin görevlerine son verildi.

İzlediği politikayla TPLF'yi rahatsız eden Abiy Ahmed’in Eylül 2020’de yapılması planlanan seçimleri koronavirüs salgınını bahane ederek ertelemesi bu örgütün tepkisine neden oldu.

TPLF erteleme kararını kabul etmeyerek kendi bölgesinde seçim yaptı. Merkezi hükümet ise bu seçimleri resmen geçersiz sayarak tanımadı. Bunun üzerine TPLF adamlarıyla meydanlara çıkarak hükümeti protesto etti. Hükümet güçlerinin bu örgütü kolay sindirebileceğini düşünerek gösterilere müdahale etmesi ise çatışmalara ve gerilimin cepheye taşınmasına neden oldu.

Ama TPLF öyle kolay yutulur bir lokma çıkmadı. Çünkü askeri milis gücünü koruyordu ve daha önce sosyalist diktatörlüğe karşı verilen gerilla savaşından da bir tecrübesi vardı. Ayrıca bu örgütün taraftarları belli bir ideal için savaşırken, hükümetin askerleri görev icabı cepheye gönderildikleri için savaşıyorlardı ve savaşmaya da istekli değillerdi. O yüzden TPLF militanları hızlı bir şekilde ilerleme kaydederek Tigray bölgesinin büyük bir kısmını kontrol altına aldıkları gibi bölge dışına da uzanarak hakimiyet alanlarını genişletmeye başladılar.

Çatışmaların yaşandığı bölgedeki sivil halk olaylardan ciddi şekilde etkilendi. Birçoğu yaşadığı bölgeyi terk ederek ülke içindeki başka bölgelere veya komşu ülkelere iltica etti. Tabii onların perişan bir şekilde mülteci kamplarında toplanması insani sorunlar ortaya çıkmasına neden oldu.

Son dönemde ise TPLF taraftarlarına, hedeflerinin başkent Adis Ababa olduğu ve başkenti ele geçirip hükümeti devirinceye kadar ilerlemeye devam edecekleri yönünde mesajlar verdi.

Başta Afrika Birliği ve BM olmak üzere muhtelif uluslararası kuruluşlar, ateşkes sağlanması ve sorunun görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması için arabuluculuk girişiminde bulundular. Ancak hükümetin TPLF’yi terör örgütü olarak tanımlaması ve anlaşma için birtakım şartlar ileri sürmesi, bu örgütün de cephedeki üstünlüğünü görerek hükümete boyun eğmek istemeyip kendi şartlarını kabul ettirmeye çalışması anlaşma sağlanmasını zorlaştırıyor.