Afganistan’da Taliban Zaferi

Eylül 2021, Ribat

Taliban kelimesi "öğrenci" anlamına gelen tâlib kelimesinin çoğuludur. Yani "öğrenciler" anlamına gelir. Bu hareketin böyle adlandırılmasının sebebi ise çekirdeğini Hint Yarımadası’nda yaygın olan medreselerdeki öğrencilerin ve onların idarecilerinin oluşturmasıdır. Hareket kendini, "Taliban İslâmi Hareketi" olarak adlandırmaktadır.

Hint Yarımadası’ndaki medrese geleneği hayli eskiye dayanır. Ancak bu medreseler uzun yıllardan beridir kendilerini yenilememişlerdir ve eski klasik uslubla eğitim vermektedirler. Ayrıca bu kurumlar sadece dini ilimlerin öğretildiği medreselerden ibaret değil aynı zamanda öğrencilerin belli bir disipline sokulduğu kurumlardır. Buralarda tarikatlardakine benzer bir disiplin ve iç sirkülasyon hâkimdir. Öğrenciler hocalarına mutlak surette itaat eder ve onların emirlerini adeta dini emir gibi değerlendirirler. Hocaların din ilimlerini kendilerinden daha iyi bildiklerini düşünerek onların emirlerini öğrendikleri bilgilerin ışığında muhakeme etme gereği bile duymazlar. Aynı zamanda bu medreseler kendi içlerinde merkezden taşraya doğru bir örgütlenme silsilesine sahiptirler. Bu örgütlenme paralelinde, merkezden taşraya doğru bir emir - itaat disiplini de getirmektedir. Dolayısıyla merkezin kontrol altına alınması geniş bir alan üzerinde etkili olan medreseler grubunun tümüyle kontrol altına alınması imkânı verir.

Bu medreseler Rus işgaline karşı Afgan cihadının sürdüğü yıllarda da eğitim öğretim fonksiyonunu devam ettiriyordu. Hatta Rus kuvvetlerine karşı savaşan mücahidlerden birçoğunun çocukları bu medreselerde okuyordu.

Rus işgal güçlerinin Afganistan'dan çıkarılması dolayısıyla ülkedeki komünist saltanata son verilmesinden sonra mücahid grupları arasında çatışmaların başlaması bütün ülke halkını rahatsız etti. Bu durum, ülkedeki kardeş kavgasına son vermek amacıyla ortaya atılacakların çok iyi değerlendirebilecekleri bir toplumsal altyapı oluşturdu. İşte bu altyapı ve sözünü ettiğimiz medreselerin kendi iç disiplini, Taliban İslâmi Hareketi adıyla meydana atılıp; "Biz kardeş kanı dökülmesine son vermek istiyoruz" diyenlerin işlerine yaradı.

Taliban hareketi ilk ortaya çıktığında çok fazla kimsenin dikkatini çekmemişti. Ancak hareket, kısa zamanda geniş bir alan üzerinde etkili olunca ve Rus işgaline karşı yürütülen mücadelenin başından beri varlığını hissettiren bazı hareketler karşısında üstünlük sağlayınca dikkatleri üzerine çekti. Hareketin bu başarısıyla birlikte hakkında değişik iddialar da basın yayın organlarına yansımaya başladı. Bazıları bu hareketin CIA ve Pakistan istihbaratı tarafından yönlendirildiğini ileri sürdüler. Bazıları Pakistan ve Suudi Arabistan'dan yardım aldığını söylediler. Hareket mensupları ise kendilerinin hiçbir dış bağlantılarının olmadığını, tamamen Afganistan'a özel ve ülkeyi içine düşmüş olduğu girdaptan kurtararak İslâm nizamını bir bütün olarak uygulamaya geçirmek isteyen bir hareket olduklarını iddia ettiler.

Taliban ortaya çıktığında kendisi için üç önemli amaç belirlemişti: Bütün grupların ve halkın elindeki silahları toplamak, ülkedeki cihad gruplarının kurmuş olduğu devletçikleri ortadan kaldırarak halkın bütün ülkede rahatça dolaşmasını sağlamak, böylece toplumu yeniden güven ve istikrara kavuşturmak, etkisi altına aldığı bölgelerde şeriat hükümlerini uygulamaya geçirmek.

Bu amaçlar halka sıcak ve olumlu geldi. Çünkü silahlar zaten artık işgal güçlerine karşı değil bizzat ülke insanlarına karşı kullanılıyordu. Halkın büyük çoğunluğunda da kardeş kanı akıtılmasında kullanılan araçlar ellerden alınmadıkça bu kan selinin durdurulamayacağı kanaati hâkim olmuştu. Öte yandan farklı grupların belirlediği hâkimiyet alanları yani devletçikler halkı iyice sıkmaya başlamıştı. Çünkü bu devletçiklerin birinden diğerine geçmekte hem birtakım muamelelere tabi tutuluyorlardı hem de zaman zaman kendilerinden geçiş haracı alınıyordu. Bazen de geçişleri tamamen engelleniyordu. Bundan dolayı halk en azından Taliban'ın ilerleyişini zorlaştırmadı.

İşte bu gayelerle ortaya çıkan ve yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı halktan kaynaklanan bir engelle karşılaşmayan Taliban çok geçmeden kendisi de bir grup haline geldi. Tabii ki bu kimliğe bürünmesi onun da diğer gruplarla silahlı çarpışmalara girmesi sonucunu doğurdu. Ancak Taliban saflarında çarpışanların hepsi yukarıda sözünü ettiğimiz medreselerde öğrenim gören veya görmüş öğrencilerden oluşmuyordu. Ülkedeki iç çatışmadan rahatsız olduğu için bağlı bulunduğu cihad grubundan ayrılan bazı kişiler de bu hareketin saflarına katılmıştı. Ayrıca eski komünist rejimin askeri gücüne mensup birçok kişi de bu hareketin saflarında yerini almıştı.

Taliban, toplumda etkisini gösterecek karizmatik kişiliğe sahip bir liderden yoksun olarak çıkış yaptı. Bu yüzden hareketin liderliğine getirilen Molla Muhammed Ömer'e karizmatik bir kimlik kazandırılması yoluna gidildi. Molla Muhammed Ömer halk arasında yeterince etkili biri değildi. Ancak ülkenin değişik eyaletlerinden 1500 medrese mollası bir araya getirilerek bunların Molla Muhammed Ömer'i "emiru'l-mü'minin" seçmeleri ve kendisine bey'at etmeleri sağlandı. Ayrıca söz konusu 1500 medrese mollası halka ülkenin büyük alimleri olarak tanıtıldı. Bu olayın özellikle avam üzerinde inkâr edilemeyecek bir etkisi oldu.

Taliban, ortaya çıkışından yaklaşık iki yıl sonra 27 Eylül 1996 tarihinde Kabil'i ele geçirmeyi başardı.

ABD, 11 Eylül 2001'de gerçekleştirilen saldırıları bahane ederek Afganistan ve Irak'a müdahalede bulundu. Ancak ABD bu işgal yoluyla Taliban’ın Afganistan’daki varlığına son vermeyi başaramadı. Üstelik işgal ABD için büyük bir külfet olmaya başladı. Bu sebeple Taliban’la masa başı görüşmeleri başlatmaya karar verdi.

Uzun süren görüşmelerden sonra ABD ile Taliban arasında 29 Şubat 2020'de Katar’ın başkenti Doha'da bir anlaşma yapılarak 18 yıldan fazla süren savaşa resmen son verildi.

Bu anlaşmayla ABD, Taliban’ın bazı taahhütlerde bulunmasına karşılık Afganistan’daki tüm askerlerini çekmeyi kabul etti.

Anlaşmada Afganistan’daki Amerikan askerlerinin Mayıs 2021’e kadar çekilmesi kabul edilmişti. Ancak ABD’deki seçimlerle başkanlığı kazanan Joe Biden daha sonra, çekilme işlemini tamamlamayı 11 Eylül’e kadar ertelemeyi kararlaştırdığını açıkladı. Bu karar önce Taliban’ın tepkisine neden oldu ve ABD’nin anlaşmaya bağlı kalmaması durumunda kendilerinin de bağlı kalmayacakları tehdidinde bulundu. Ancak Amerikan askerleriyle yeniden karşı karşıya gelerek sıfır noktasına geri dönmek Taliban’ın çok işine gelmiyordu. Çekilme işleminin kesinlik kazanması durumunda tarihin biraz ertelenmesini çok fazla problem etmemeleri kendi hesapları açısından daha uygundu. ABD de bataklığa geri dönmeye ve Taliban’la çatışmaları yeniden başlatmaya istekli değildi. O yüzden çekilme işleminin Eylül’de tamamlanacağı konusunda Taliban’ı tatmin etmek için güvence verecek açıklamalar yapmayı tercih etti. Böylece çatışmaların yeniden başlaması engellenmiş oldu.

ABD yönetiminin çekilme işlemini bir süre erteleme kararı almasının asıl sebebi, Afganistan’ın kendi içinde bir uzlaşma sağlanamamış olmasıydı. Çünkü ABD, Afganistan’ı Taliban’a teslim ederek çekilmek istemiyordu. O yüzden verilen nihai tarihe kadar Kabil hükümetiyle Taliban arasında bir siyasi anlaşma sağlanmasını umuyordu. Bunun için hayli çaba sarf etmesine rağmen istediği gerçekleşmedi. Çünkü Taliban, ABD askerinin desteğinden mahrum kalan Kabil hükümetinin zayıfladığının ve kendi milislerinin karşısında dayanmasının zor olacağının farkındaydı. O yüzden Kabil hükümeti tarafı açısından zor şartlar ileri sürüyordu. Dolayısıyla bir anlaşma sağlanamadı.

ABD’de başkanlık koltuğuna oturan Biden, Kabil hükümetine biraz daha fırsat verilmesini sağlamak amacıyla çekilme işlemini birkaç ay daha erteleme kararı aldı. Bu arada Katar’ın başkenti Doha’da siyasi görüşmeler de devam etti. Ama bir yandan da Kabil hükümeti karşısında askeri gücünü kullanmaya devam ederek onun kontrolünde olan bölgeleri ele geçirme işlemlerini sürdürdü. Siyasi pazarlık devam ederken ABD askerlerini daha fazla Afganistan’da tutmanın kendisine bir avantaj sağlamadığını, sadece mali külfet yüklediğini gören Biden çekilme işlemini 31 Ağustos 2021 tarihine kadar tamamlayacağını duyurdu.

Kabil hükümetine bağlı askerler, kendi yönetimlerinin artık tükeniş ve yenilme sürecine girdiğini görünce Taliban karşısında fazla direnmemeyi, ya meydandan kaçmayı ya da Taliban tarafına geçmeyi tercih etmeye başladı ve bu da Taliban’ın ilerleyişini hızlandırmasını sağladı. Böylece Taliban kırsal bölgeden vilayet merkezlerine yönelmeye başladı. Vilayet merkezleri de hızlı bir şekilde Taliban’ın eline geçti. Sonuçta Taliban beklenenden çok daha hızlı bir şekilde başkent Kabil sınırlarına dayandı ve 15 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’e girerek cumhurbaşkanlığı sarayını ele geçirdi. Böylece Afganistan’da yeni bir dönem başlamış oldu.

Afganistan’da 1978’de Davud Han’a karşı gerçekleştirilen darbeyle başlayan istikrarsızlık, işgal ve iç savaş 43 yıl sürdü. Bu savaşın farklı aşamaları oldu. Şimdi Taliban’ın kontrolü ele geçirmesi sonrasında yeni bir iç savaş dönemine girilmesi ihtimali pek bulunmuyor. Çünkü bu hareket karşısında savaşabilecek örgütler ve milis güçleri büyük ölçüde dağıldı. İşgal güçlerinin tamamına yakını çekildi. Bu güçler tarafından desteklenen ve himaye edilen Kabil hükümeti sahayı terk etti ve ona bağlı silahlı güçler Taliban’a teslim oldu.

Taliban’ın şimdi gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde kendini kabul ettirmeye ve aleyhindeki propagandaların etkisini zayıflatmak için iyi bir imaj oluşturma çabası göstermeye ihtiyacı var. O yüzden tehditçi ve baskıcı bir politikayı tercih etmektense uzlaşmacı bir politikayı tercih etmesi ihtimali daha güçlüdür. Bu yüzden birtakım medya organlarının, Kabil’in düşmesi aşamasında oluşan telaşın sebep olduğu manzaraları öne çıkararak korku havası oluşturmaları da yersizdir.

Uluslararası ve bölgesel güçler ise Taliban’ı artık Afganistan’ın bir realitesi olarak kabul ederek onu muhatap alan denge politikaları geliştirmek zorunda olacaklardır. Bu yüzden Afganistan’ın Taliban’la birlikte yeni bir sürece girmesi artık bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır.