Türkiye’ye yatırım yapan BAE, “iyi BAE” midir?

27 Kasım 2021 Cumartesi, Yeni Akit

Bizim tavırlarımızı, ülke yönetimlerinin sergilediği politikalarla ilgili yaklaşımlarımızı, değerlendirmelerimizi ve fikirlerimizi diplomatik ilişkiler ve yöneticilerin siyasi çizgileri belirlemez. Dolayısıyla eğer bir konuda herhangi bir ülkenin yönetimine eleştiride bulunuyorsak tavrımızın değişmesi için ya bildiklerimizin yanlış olduğu konusunda kesin bir kanaate varmamız ya da eleştirdiğimiz şeylerin değişmesi gerekir.

Son günlerde, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Abu Dhabi Emirliği Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Âl-i Naheyan’ın Türkiye’ye gelerek yaklaşık 10 milyar dolarlık bir yatırım için anlaşmalar imzalaması sebebiyle bir tartışma yaşanıyor. “Acaba ne değişti de Türkiye, BAE ile böyle bir yakınlaşma sağlayarak bu anlaşmaları imzaladı? BAE’ye hükmeden anlayış mı değişti yoksa Türkiye paranın kokusunu alınca tavrını mı değiştirdi?” tarzında sorular soruluyor.

En başta şunu ifade edelim ki BAE’de bir şey değişmemiştir. Bu ülkeye hükmeden zihniyet yine aynıdır. Türkiye’yle söz konusu anlaşmaları imzalamasından kısa bir süre önce de BAE’nin EDGE firması siyonist işgalcilerin IAI firmasıyla, istihbarat alanında kullanılacak insansız deniz araçları üretme konusunda anlaşma imzalamıştı. 22 Kasım’da da İsrail–Ürdün–BAE arasında “enerji–su takası” konulu bir projenin fizibilite çalışmalarının başlatılması için “Niyet Beyanı” anlaşması imzalanmıştı. Yani siyonist işgal rejimiyle ilişkilerin geliştirilmesi konusundaki ilerleme hız kesmeden sürüyor.

Bu arada BAE’nin bölgesel sorunlarla ilgili duruşları, özellikle İslam dünyasındaki siyasi değişim sürecinin önünü kesme amaçlı fitne politikaları ve istihbarat çalışmaları da değişmiş değil. Dolayısıyla bizim BAE’ye bakış tarzımızı ve yaklaşımımızı değiştirecek bir şey yok. Geçmişte bu ülkedeki yönetime yönelttiğimiz eleştiriler bugün de aynen geçerlidir.

Türkiye ile BAE arasındaki ilişkiler konusuna gelince: BAE’nin Mısır’daki Sisi darbesini desteklemesi, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’la askeri tatbikata iştirak etmesi, Libya’da Hafter hareketine destek vermesi, Katar’a ambargo uygulayan ülkeler cephesinde yer alması, Filistin davası aleyhine işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirmesi gibi sebeplerden dolayı Türkiye’nin tepkileri ve eleştirileri oldu. Diğer taraftan Türkiye’nin Mısır’da Mursi’ye destek vermesi, Libya’da Hafter hareketinin önünü kesmesi, Suriye’ye müdahalesi, kendisine yönelik eleştirileri sebebiyle ve daha başka sebeplerle BAE’nin Türkiye’ye tepkileri ve sert eleştirileri oldu. Bu konulardaki karşılıklı tavırlar taraftar medya organlarının yayınlarına da yansıdı.

Ama bütün bu eleştiriler ve tavırlar hiçbir zaman diplomatik ve ekonomik ilişkilere yansımadı. Bu eleştiriler ve gerginlikler süreci içinde iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kesilmediği gibi düzeyi de aşağı çekilmiş değil.

Ekonomik ilişkiler ise sürekli yükseliş trendi içinde oldu. 2008 yılı dış ticaret rakamlarına göre Türkiye, BAE’nin en büyük 10 tedarikçisi arasında yer alıyordu. Son yedi yıl içinde ise karşılıklı ticaret hacmi %800 oranında arttı. BAE’li iş adamlarının Türkiye’de, Türkiyeli iş adamlarının da BAE’deki yatırımları ciddi oranda artış gerçekleştirdi. Türkiye’den çok sayıda iş adamı BAE’de yatırım yaptı, iş kurdu ve halen de kurdukları iş yerlerini işletmeye devam ediyor.

Ulaşım ve turizm alanında da ilerleme kaydedildi. Son salgın dönemi öncesinde karşılıklı uçak seferlerinde artış olmuştu.

Yani ekonomik ilişkiler ve yatırımlar Muhammed bin Zayed’in son Ankara ziyaretinde imzaladığı anlaşmalarla başlamış değil. Dolayısıyla bu olayın öyle abartılacak bir yanı yok.

Bu anlaşmalar belki iki ülkenin birbirine karşı tavırlarını ve söylemlerini nispeten etkilese de bölgesel ve uluslararası konularla ilgili duruşlarını ve söylemlerini etkilemez.

Ortadoğu’nun bir fitne merkezi olan BAE konusunda bizim duruşumuzu ve bu ülkedeki yönetimin politikalarına yönelik eleştirilerimizi ise hiçbir şekilde etkilemeyecektir.