Libya Devriminin 10 Yılı

Mart 2021, Ribat

17 Şubat 2021, Libya’da Muammer Kaddafi diktatörlüğüne karşı kitlesel halk hareketinin başlatılmasının 10. yıldönümüydü. Bu halk hareketi karşısında diktatör Kaddafi devrildi ancak ardından birtakım bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahaleleri ve Halife Hafter’in başkanlığında oluşturulan fitne hareketi sebebiyle sürekli kargaşalara ve iç çatışmalara sahne olan Libya’da başkaldırının başlamasının onuncu yıldönümünden kısa bir süre önce, tarafların tanıdığı bir geçici yönetim oluşturuldu. Bu yönetim ülkeyi 24 Aralık 2021’de gerçekleştirilmesi planlanan seçimlere kadar yönetecek. Eğer seçimler dürüstçe yapılır, taraflar da sonuçlarına razı olursa belki ülkede sistem oturmaya ve istikrar sürecine girilmeye başlanabilir. Biz de bu vesileyle Libya’da halk devrimi sonrasında geçen on yıllık sürecin genel bir değerlendirmesini yapmak, olayların akışı hakkında özet bilgiler vermek istiyoruz.

Libya'da halk ayaklanması 17 Şubat 2011 tarihinde fiilen başladı. Ama Kaddafi ayaklananların gözlerini erken korkutmak ve kendi ülkesinde zafere koşmanın sanıldığı gibi kolay olmayacağı mesajı vermek için korkunç bir şekilde şiddete başvurdu. Gerçekleştirdiği vahşi saldırılarla çok sayıda can kaybına sebep oldu. Bunun üzerine direnişçiler de Mısır ve Tunus'taki ayaklanmacılardan farklı olarak gerilla güçleri oluşturup silahlı direniş başlattılar. Bu tutumları çeşitli eleştirilere de konu oldu.

Direnişçiler 27 Şubat'ta, Kaddafi güçlerinden kurtarıp kendi hakimiyetlerine aldıkları Bingazi'de Ulusal Geçici Konsey adında bir komuta konseyi oluşturdular. 5 Mart'ta da, Kaddafi'nin Adalet Bakanlığı görevini yürüten ve direnişçilerle görüşmeye gittiği sırada bakanlıktan istifa ederek onlara katılan Mustafa Muhammed Abdülcelil konseyin başkanı ilan edildi.

Libya'yı 42 yıl baskı altında yöneten Kaddafi askerî gücüne çok güveniyordu. Ayaklananları farelere benzeterek "sizi sokak sokak kovalayacak, girdiğiniz deliklerde bulup öldüreceğiz" diye tehdit ediyordu. Ama ne kadar ilginçtir ki sonunda kendisi sokak sokak kendine sığınak ararken, 20 Ekim 2011’de bir lağım borusuna girdiği sırada yakalandı ve öfkeli kalabalık tarafından feci bir şekilde öldürüldü.

Arap Baharı denen dönemde halk devrimlerinin gerçekleştirildiği süreçte eski rejimin kurumlarının tamamen dağıtıldığı ve geriye dönmesine imkân kalmayacak derecede tasfiye edildiği ülkenin Libya olduğunu söyleyebiliriz. Fakat halkların kazanımlarını geri almak için başlatılan fitne savaşını yönlendirenler Libya'yı da ihmal etmediler.

Bu ülkede fitne savaşının potansiyelini oluşturmak amacıyla öncelikle Kaddafi döneminde kayırılmış aşiretlerden ve kabilelerden yararlanmaya çalıştılar. Çünkü bu aşiretlerin, devlet kurumlarından ve imkânlarından yararlanmada kendilerine öncelik vermesinden dolayı Kaddafi'ye bir sevgileri vardı. Ayrıca geçmişteki konumlarından dolayı yeni yapıda dışlanacakları endişesi kafalarına sokularak özerk yahut tamamen bağımsız yapı oluşturma fikrinin aralarında yaygınlaştırılmasına çalışıldı. Bu düşünce zaman zaman merkezi yönetimle söz konusu aşiretler arasında ölümlü çatışmalara da neden oldu.

Bunun yanı sıra Kaddafi döneminde muhalif tavırlarından dolayı tamamen dışlanmış ve ihmal edilmiş kabileler ve şehirler vardı. Örneğin Bingazi bunlardan biriydi. Buralardaki ahali de geçmişteki ihmalden dolayı yeni dönemde kendilerine hizmetten daha fazla pay ayrılması ve yeni projelerde kendilerine öncelik tanınması gerektiğine inanıyordu. Bu düşüncenin de zaman zaman fiili tepkiye dönüşmesi için zihinlerin bulandırılmasına çalışıldı.

Diğer yandan eski rejimin kurumları tamamen dağıtılmış olsa da bu kurumların elemanları toplumun içine dağılmıştı ve birtakım sabotaj eylemlerinde kullanılmaya müsait olanlar vardı. Fitne savaşını yönlendirenler bazı karanlık cinayetlerde ve sabotaj eylemlerinde onlardan yararlanmaya çalıştılar. Yeni yapının emniyet ve istihbarat teşkilatlarının henüz yeterince oturmamış olması da bu tür karanlık cinayetlerin ve sabotajların infazını kolaylaştırıyordu.

Fitne savaşı yürütenlerin karışıklıklar çıkarmada kendilerinden yararlanmak istediklerinin bir kısmını da köktenci ve tekfirci görüşleriyle öne çıkan marjinal gruplar oluşturuyordu. Bu grupların kendileri gibi düşünmeyenleri reddeden tutumlarından dolayı basit gerekçelerle yeni yapılanmayı karşılarına almaları ve şiddete başvurmaları mümkün olabiliyordu.

Daha sonra Kaddafi döneminde orduda görev yapmış ancak bir darbe girişiminden dolayı ülke dışına kaçmak zorunda kalmış, Libya’daki halk hareketi sürecinde de dönmüş olan eski subay Halife Hafter’in liderliğinde bir fitne hareketi başlatıldı. Bu hareket Arap baharında devrilen dikta rejimlerinin yerine yeni dikta rejimleri kurulması, böylece halkların kazanımlarının geri alınması için fitne hareketleri oluşturan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) – Suudi Arabistan cephesi tarafından desteklendi.

Fitne savaşlarının finansörü olduğu bilinen Suudi Arabistan'ın korsanları da gemilerle silah taşıyarak Hafter'in bileğini güçlendirmeye çalıştılar. Fitne savaşını yöneten Hafter, Sisi'nin yaptığı gibi darbe gerçekleştirebilmek için 2014'te iki kez teşebbüste bulundu. Ama Suud rejiminin açık desteğine rağmen başarılı olamadı.

Hafter bu arada, Trablus'taki meşru hükümete karşı ülkenin doğusundaki Tobruk şehrinde ayrı bir hükümet ve parlamento oluşturdu. Tobruk'taki bu fitne hükümetinin başlangıçta kontrol altına alabildiği alanın çok dar olmasına rağmen BM ve bazı uluslararası güçler Libya'nın resmi hükümeti olarak onu tanıdı. O yüzden BM, Hafter hareketini tüm ülkede etkili kılacak bir siyasi yapı oluşması için çalışmalarını artırdı. Fakat bunun adı yine "arabuluculuk çalışmaları"ydı.

BM'nin Libya Özel Temsilcisi olarak atadığı Bernardino Leon payı biraz daha çok koparabilmek için, tüm dünya ülkelerinin Tobruk hükümetini tanıdığı gerekçesiyle Trablus'taki siyasi kadrodan sahneden çekilmesini istiyordu. Bu, pazarlığın başlangıç aşamasıydı tabii. Sonra onları Hafter'in büyük ortak olmasını kabule razı etmeye çalıştı. Daha sonra BM Leon'u görevden alarak Martin Kubler'i tayin etti ve o, Tunus'ta uzun süren görüşmelerin ardından 17 Aralık 2015’te Fas'ın Suheyrat şehrinde bir barış anlaşması imzalanmasını sağladı.

Suheyrat Anlaşması'na göre Trablus'ta ortak Genel Ulusal Kongre ve geçici hükümet oluşturulacak, Tobruk'ta da Hafter'in adamlarının gelişmeleri gözlemek üzere bir Temsilciler Meclisi olacaktı. Geçici hükümeti kurma görevi Fayiz Es-Serrac'a verildi.

Suheyrat Anlaşması'yla bir yandan fitnenin kaynağı durumundaki Hafter, Trablus'taki uzlaşma hükümetine ortak olurken diğer yandan yine kendisinin milis güçlerini ve paralel hükümetini muhafaza edecek, yandan işlerini yürütmeye devam edebilecekti.

Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) adı verilen uzlaşma hükümetinin başına getirilen ve önce Tunus'ta çalışmalarını başlatan Fayiz Es-Serrac 31 Mart 2016’da Trablus'a taşınarak orada faaliyetlerini yürütmeye başladı. Anlaşma sebebiyle BM ve uluslararası teşkilatlar da meşru hükümet olarak UMH’yi tanımak zorunda kaldı.

Ama Hafter anlaşmaya bağlı kalmayarak saldırılarını sürdürdü. Onun dağıtmadığı milis güçler özellikle doğuda, petrol rafinerilerinin ve petrol ihracında kullanılan limanların bulunduğu şehirlere yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Bu şehirlerin arasında Sidre, Re'su Lanuf ve Zuveytine'yi özellikle zikredebiliriz. Onun bu saldırılarının amacı ülkenin petrol kaynaklarına hâkim olarak siyasi hâkimiyet üzerindeki etki gücünü artırmak ve Suheyrat Anlaşması'nı bir atlama taşı olarak kullanma amacını gerçekleştirmekti.

Hafter'in saldırıları, bir yandan da IŞİD'in Libya kanadıyla uğraşmak zorunda olan uzlaşma hükümetine bağlı El-Bunyanu'l-Mersus adlı askerî güce ikinci bir sıkıntı ve meşguliyet çıkarıyordu.

Hafter fitnesinin son bulması ve sükûnetin sağlanması için muhtelif girişimlerde bulunuldu. Fakat her keresinde onun yan çizmesi sebebiyle sorun devam etti.

13 Ocak 2020’de Moskova’da bir uluslararası toplantı düzenlendi. Ancak Hafter anlaşmaya yanaşmayarak toplantıyı terk etti. Bunda BAE başta olmak üzere kendisine her türlü desteği veren dikta rejimlerinin telkinlerinin önemli rolü vardı. Daha sonra 19 Ocak 2020’de Almanya'nın Berlin şehrinde bir uluslararası konferans düzenlendi. Hafter bütün çağrılara kulak tıkayarak saldırgan tutumunu sürdürmekte ısrarlı davrandı.

Arap dünyasındaki ihanetçi dikta rejimlerinin desteklediği Hafter'in saldırıları karşısında yalnız bırakılan UMH Türkiye'den destek istedi. Türkiye, isteği kabul ederek Libya'ya asker gönderdi. Türkiye'nin verdiği destek ve Libya'da bazı yerleri gözetlemeye başlaması Hafter'i nispeten saldırılarını azaltmaya zorladıysa da tamamen durdurmasını sağlamadı.

Hafter özellikle Trablus'un dünyayla irtibatını kesmek amacıyla uluslararası havaalanını ve limanını hedef alan saldırılar düzenledi.

Ama Türkiye’nin desteği UMH’nin bileğini güçlendirdi. UMH'ye bağlı askeri birlikler Trablus'un batısında kıyıya yakın bölgelerde hakimiyeti sağlayarak Hafter milislerini buralardan çekilmeye zorladı. Böylece Trablus'tan Tunus sınırına kadar bütün kıyı bölgesinde UMH ordusu yeniden kontrolü sağladı. Daha sonra bu batı kesiminin güneyine doğru ilerleyerek askeri ve stratejik açıdan oldukça önemli olan Vatiyye üssüne yöneldi ve burayı da isyancı milislerden kurtarmayı başardı. Bu olay fitne örgütünün belini kıran en önemli gelişme oldu. Burada dayanamayıp kaçmayı tercih eden ve hava üssünü teslim eden milisler daha sonra Terhune'de de yenilgiye uğratıldılar ve Trablus'tan epey uzaklaştırıldılar. Bunun üzerine UMH birlikleri büyük stratejik öneme sahip Sirte'ye kadar ulaştı ve burada fitne milislerini kuşatmaya almayı başardı.

Hafter güçleri UMH karşısında daha fazla dayanamayacağını anlayınca masa başı görüşmelerini kabul etti. Bunun üzerine Tunus’ta görüşmeler başlatıldı. Kasım 2020’de yapılan görüşmelerde de, 24 Aralık 2021’de parlamento ve başkanlık için seçimler yapılması, seçime kadar ülkeyi yönetmek üzere de bir Geçici Başkanlık Konseyi oluşturulması kararlaştırıldı.

Geçici yönetimin belirlenmesi için oluşturulan Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun (LSDF) üyeleri arasında BM Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) gözetiminde İsviçre’de yapılan oylamalar sonucunda Muhammed el-Menfi başkanlığa, Musa el-Koni ve Abdullah el-Lafi başkan yardımcılığına, Abdülhamid ed-Dibeybe de başbakanlığa seçildi. Dibeybe’nin kuracağı hükümetin ayrıca Hafter’e bağlı Tobruk Meclisi’nin desteğini alması kararlaştırıldı.

Şimdi bu heyet ve kurulacak geçici hükümet seçime kadar ülkeyi yönetecek.

Libya’da ateşkesin gereği gibi uygulanması ve seçim öncesinde güvenlik ortamı oluşturulması için BM tarafından uluslararası gözlemciler tayin edilecek.

Bütün bu gelişmeler Libya’da sorunun siyasi yönden çözüme kavuşturulması ve kan akmasının artık kesin bir şekilde durdurulması için ümit verici gelişmelerdir. Ancak devamının gelebilmesi ve ülkede gerçek anlamda bir siyasi istikrarın sağlanabilmesi için seçimlerin güvenli bir ortamda gerçekleştirileceği ve dürüstçe yapılacağı konusunda güçlü kanaatin oluşması, özellikle bu ülke üzerindeki çıkar hesaplarını güvenceye almak için karanlık işler çeviren dikta rejimlerinin müdahalede bulunmasına fırsat verilmemesi gerekir.