22 Ekim 2020 Perşembe, Yeni Akit
ABD, 7 Ağustos 1998'de Kenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerinin bombalanması üzerine hiçbir araştırma yapmadan, Afganistan'da yaşayan El-Kaide lideri Usame bin Ladin'le, Sudan yönetimini suçlu ilan etmiş ve 20 Ağustos 1998'de, Bin Ladin'den intikam almak için Afganistan'a, Sudan'dan intikam almak için de bu ülkenin başkenti Hartum yakınlarındaki bir ilaç fabrikasına bomba yağdırmıştı. ABD bu fabrikayı bombalarken de burada kimyasal silah üretildiği iddiasında bulunmuştu. Oysa buranın bir ilaç fabrikası olduğu herkesçe biliniyordu. Üstelik Sudan'ın Kenya ve Tanzanya'daki bombalama eylemleriyle hiçbir ilişkisi yoktu. ABD'nin yapmak istediği, kendisine kafa tutan ülkeler arasında yer alan Sudan'ı cezalandırmak, bu arada onun Afrika ilaç piyasasına girmesini de önlemekti. Çünkü bombalanan fabrikada üretilen ilaçlarla Sudan halkının bazı ilaç ihtiyaçları karşılandığı gibi birtakım Afrika ülkelerine de ilaç ihraç edilmeye başlanmıştı. ABD ise bunu kendi çıkarları açısından sakıncalı görüyordu.
ABD Şifa İlaç Fabrikası'nın sahibi iş adamı Salahuddin Ahmed İdris'in Amerikan bankalarındaki hesaplarını da dondurdu.
Sudan asıllı bir Suudi Arabistan vatandaşı olan İdris, Amerikan bankalarındaki 24 milyon dolarlık hesaplarının dondurulması üzerine Amerikan mahkemelerinde dava açarak, bombalanan fabrikası hakkındaki iddiaların tamamen asılsız olduğunu bildirdi. Avukatları yürüttükleri hukuk mücadelesinde bombalamada gerekçe olarak kullanılan iddiaların asılsız olduğunu ispat ettiler. Böylece ABD Adalet Bakanlığı "bombalama işleminin yeterli araştırma yapılmadan ve hatalı bilgilere dayalı olarak gerçekleştirildiğini" açıklamak ve iş adamı İdris'in banka hesaplarının dondurulmasına dair kararı ilga etmek zorunda kaldı.
Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Zübeyir Muhammed es-Salih'in uçağının Güney Sudan semalarında düşürülmesi olayının arkasında da ABD istihbarat teşkilatı CIA'nin olduğu hakkında çok güçlü şüpheler bulunuyor. Bu suikastte hedef alınan es-Salih, Etyopya'nın başkenti Adis Ababa'da Mısır Cumhurbaşkanı Hüsni Mübarek'e karşı gerçekleştirilen suikast girişiminin arkasında CIA'nin olduğunu belgelemiş ve bu belgeleri Hüsni Mübarek'in önüne koymuştu. Oldukça faal olan es-Salih'in girişimleri ABD'nin Mısır'la Sudan'ı karşı karşıya getirme planlarının da suya düşmesini sağlamıştı.
Her ne kadar es-Salih'in uçağının düşürülmesinde CIA'nin rolüne dair yargı kararı olmasa da Şifa İlaç Fabrikası'nda kimyasal silah değil ilaç üretildiği ve ABD'nin burayı bombalarken ortaya attığı iddiaların hiçbir tutarlı tarafının olmadığı yargıda ispat edilmiştir.
Peki, ABD bu fabrikanın bombalanmasından dolayı Sudan'a veya fabrikanın sahibine herhangi bir tazminat ödedi mi? Hayır. Sadece fabrika sahibinin ABD bankalarındaki hesaplarının dondurulmasıyla ilgili kararını iptal etmekle yetindi. Oysa bu, fabrikanın yerle bir edilmesinden doğan zararı karşılamıyor.
Zikrettiğimiz iki olay terörden dolayı asıl ABD'nin Sudan'a tazminat ödemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ama ne yazık ki Sudan hükümeti, ülkesinin adının ABD'nin "Terörü Destekleyen Ülkeler" listesinden çıkarılması için küresel terörün başını çeken Trump'ın istediği 335 milyon doları ödedi. Aslında bu, Sudan'ın ABD'nin kendisine yönelttiği suçlamaları da zımnen kabul etmesi anlamına gelir. Sudan hükümeti ABD terörüne teslim olarak, ABD'deki "terör kurbanları"na ödenmek üzere 335 milyon dolar gönderip kendisine yöneltilen suçlamaları kabul ettiğini ortaya koymak suretiyle, Trump'tan prestij satın alma girişiminde bulundu.
Ne yazık ki haklının değil güçlünün sözünün geçerli olduğu mevcut küresel sistemde asıl teröristler ellerini kollarını sallayarak dolaşırken terörün başını çeken ABD, her yıl terör listesi hazırlamak suretiyle terörü gerçekte bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Kararlı bir duruş sergileme gücünü kendilerinde bulamayanlar da ona teslim olarak parayla prestij satın almaya çalışıyorlar.