Aralık 2022, Ribat
17 Kasım 2022 akşamı Gazze’nin kuzey kesiminde yer alan Cibaliya Mülteci Kampı’nda, Ebu Reyya ailesine ait bir binada meydana gelen yangın korkunç bir faciaya neden oldu. Binanın içinde depolanan benzinin alev almasından kaynaklandığı anlaşılan yangının çok kısa bir süre içinde bütün binayı sarması sebebiyle içinde bulunan, 7’si çocuk 21 kişi hayatını kaybetti.
Sivil savunma ve itfaiye ekipleri mahsur kalanlara ulaşmak, yangını söndürmek ve etrafa yayılmasını önlemek için çok hızlı bir şekilde müdahale etti ve çok büyük çaba harcadılar. Ancak depolanan benzinin alev alması sonucu yangının kısa sürede binayı sarması ve ekiplerin teçhizat ve malzemelerinin yetersiz olması yüzünden alevlerin arasında kalanlar kurtarılamadı. Bununla birlikte yangının kısa sürede kontrol altına alınması ve böylece etrafa yayılmasının önlenmesi konusunda ekiplerin büyük bir emek gücü sarf ettiklerini ve bu konuda önemli bir performans ortaya koyabildiklerini söylemek mümkündür. Çünkü Cibaliya Mülteci Kampı, 400 binden fazla insanın bir arada yaşadığı çok kalabalık bir yerleşim alanıdır. O yüzden binalar birbirine çok yakın durumdadır ve içlerinde de büyük bir nüfus ikamet etmektedir. Dolayısıyla yangının etrafa yayılması durumunda facia çok daha büyük olacaktı.
Cibaliya Mülteci Kampı’nda meydana gelen yangın alelade bir yangın olayı değildi. Siyonist işgal rejiminin 15 yıldan fazla süredir Gazze’ye uyguladığı ve küresel emperyalizmin de arka çıktığı, sonlandırılması için hiçbir girişimde bulunmadığı insanlık dışı ablukayla çok yakından ilişkisi var.
En başta yangının binanın içinde depolanan benzinin alev almasından kaynaklanması üzerinde biraz durmamız ve değerlendirme yapmamız gerekiyor.
Gazze Şeridi’nde bir tane termik santral var ve bunun da üretim yapabilmesi için kullandığı yakıtın işgalci siyonist rejimin onayıyla bölgeye girmesi mümkün olabiliyor. O yüzden bu santralin de bazen yakıtının tamamen bittiği ve üretimi tamamen durdurduğu oluyor. Üretime devam ettiği günlerde de çoğu zaman yakıt ikmali ihtiyacının yeterince karşılanamaması sebebiyle tam kapasiteyle çalışamıyor. Kaldı ki tam kapasiteyle çalışsa bile yine de bölgenin ihtiyaç duyduğu elektriğin çok az bir kısmını ancak karşılayabiliyor. Kalan ihtiyacının az bir kısmını Mısır üzerinden tedarik ediyor. Diğer kısmında tümüyle işgal rejiminin elektrik firmalarına mahkum edilmiş durumda. İşgal rejimi de abluka gerekçesiyle elektrikleri çok kısıtlı bir miktarda veriyor. Öyle ki evlere verilen elektriklerin günlük ortalaması ihtiyaç duyulanın yarısının altında kalıyor.
Bu durum karşısında bölge ahalisi elektriklerin kesildiği saatlerde evlerinin elektrik ihtiyaçlarını karşılamak için jeneratör kullanıyor. Evler için daha uygun ve daha ucuz olması sebebiyle de çoğunlukla benzinli jeneratörleri tercih ediyorlar. Bundan dolayı da evlerinin bir tarafında benzin bulundurmak zorundalar. Bu benzinlerin etrafa yaydığı kokunun verdiği rahatsızlığa katlanmak bir yana, ayrıca bunlar sürekli bir yangın riski oluşturuyor. Evlerde depolanan benzinleri arabaların depolarındaki gibi dış etkenlere karşı sıkı koruma altına alma imkanları da yok. Dolayısıyla evlerin bir tarafında depolanan ve bekletilen bu benzinler nüfusu iki buçuk milyona yaklaşan Gazze ahalisinin tümü için hayati bir risk niteliğinde. Başta BM’nin ilgili kuruluşları olmak üzere Filistin meselesiyle ve bilhassa Gazze’ye yönelik insanlık dışı ablukayla ilgilenen tüm uluslararası kurumların da bundan haberi var. Ama küresel güçler 15 yıldan fazla süredir devam eden bu insanlık dışı ablukanın sonlandırılması için işgal rejimi üzerinde hiçbir baskı oluşturmadı. Onun da ötesinde ablukanın kırılması için harekete geçen insani yardım kuruluşlarının engellenmesine ve Mavi Marmara katliamı gibi bir hunharlığa da sessiz kaldı.
İkinci önemli husus ise insan hayatını tehdit eden tehlikeler karşısında alınacak tedbirlerin engellenmesi anlamına gelen bir ablukaya göz yumulmamasının gerekliliğidir. Yangın hem maddi imkanları hem de hayatı tehdit eden büyük bir tehlikedir. Bundan dolayı tüm dünyada, yangın tehlikesine karşı hazırlıklı olunması ve gereken tedbirlerin alınması için yönlendirmeler yapılır. Ancak siyonist işgal rejimi bırakın yönlendirme yapmayı, Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistin halkının böyle bir tehlike karşısında hazırlıklı olmasına engel olacak şekilde bir abluka uyguluyor. Yangın tehlikesi karşısında hazırlıklı olunmasını, acil müdahale imkanı sağlayacak malzeme ve teçhizatın sokulmasını bile engelliyor.
Böyle bir abluka, ırkçı ve vahşi siyonizm açısından normal karşılanabilir ama insanlık açısından gerçekten utanç vericidir. İnsanlığın böyle bir abluka karşısındaki sessizliği tarihe bir utanç sayfası olarak geçecektir. Böylesine korkunç bir vahşeti ideolojik kimlik haline getirmiş siyonizmin yönettiği bir rejimin uluslararası toplum tarafından “meşru bir devlet” olarak tanınması da yadırganması, reddedilmesi gereken bir durumdur. Böyle bir rejimi belki bir eşkıya örgütü olarak tanımlayabilirsiniz ama “meşru devlet” olarak tanımlamanız anlaşılabilir bir şey değildir.
Gazze’deki yangın, sadece Ebu Reyya ailesine ait bir binanın ve içindeki 21 insanın yanması değil tüm insanlığın birlikte reddetmesi gereken vahşi bir anlayışın bir halkı, Gazze halkını, hatta tüm Filistin halkını yakmasıdır. Gazze’deki Cibaliya Mülteci Kampı’nda bulunan binada yanan sadece 21 insan değil bütün insanlığın birlikte sahip çıkması gereken değerlerdir. İnsanlığın artık bu gerçeği görmesi ve siyonist vahşete “dur” diyebilmesi gerekmektedir.
Biz bu vesileyle Gazze’yle ilgili bazı genel bilgilerin de zihinlerde tazelenmesi konusunda katkıda bulunmak istiyoruz.
Siyonist işgal yönetimi Gazze'yi 1967 savaşında Mısır'daki Cemal Abdunnasır cuntasının ihaneti sonucu işgal etti. 1948'de çıkardığı 181 sayılı Genel Kurul kararıyla Filistin'i asıl sahipleriyle işgalci siyonistler arasında paylaştıran BM'nin 1967 Haziran Savaşı sonrası çıkardığı Güvenlik Konseyi kararlarına göre İsrail'in Gazze, Batı Yaka ve Doğu Kudüs'teki varlığı normalde işgal olarak tanımlandı. Fakat siyonist işgalcilerin buralardan çıkmaya zorlanması için hiçbir yola başvurulmadı.
O yüzden işgalciler Gazze üzerindeki varlıklarını kalıcı olarak gördüler ve bu bölgenin önemli bir kısmını gasp ederek yalılar, köşkler inşa ettiler. Ancak Filistin direnişi karşısında tutunamamaları sebebiyle 2005 yılı Ağustos ayında binalarını kendi elleriyle yıkarak çekilmek zorunda kaldılar. Bu çekilme sonrasında bölgeyle ekonomik ilişkilerini azaltmışlardı.
Fakat 2005 sonu ve 2006 başında kademeli olarak gerçekleştirilen seçimde halkın, işgalciyi Gazze'den çıkaran direniş lehine oy vermesi ve bu sebeple İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) Filistin parlamentosunda çoğunluğu elde etmesi üzerine işgalci siyonistler bölgeyi kademeli bir şekilde tamamen ablukaya aldılar.
Uluslararası platformda bu ablukaya ve ambargoya büyük tepkiler olmasına, ablukanın delinmesi için çeşitli girişimlerde bulunulmasına rağmen küresel emperyalizm siyonist işgale destek verdiğinden, BM teşkilatı da onun bu insanlık dışı yöntemine son vermesini sağlamak için herhangi bir baskıya başvurmadığından abluka bugün hâlâ en katı şekliyle devam ettiriliyor.
Abluka tamamen insanlık dışı yöntemlerle ve tam bir vahşet sergilenerek kesintisiz bir şekilde sürdürüldü. Bazı zamanlarda zorunlu olarak kullanılan ilaçların sokulması bile engellendi. Tedavi için dışarı çıkmaları gereken hastaların çıkmasına; sınır dışında öğrenim gören öğrencilerin çıkışlarına veya girişlerine engel olundu.
Bütün bu engellemeler yüzünden bugün bölge halkının büyük bir kısmı yoksulluk sınırının altında bir gelirle hayatını sürdürmek zorunda. Birçokları uluslararası yardım almaya ihtiyaç duyuyor.
Uluslararası yardım alanların oranı %80 civarındadır.
Suların yaklaşık %90'ı sağlıklı değil.
Sağlık merkezleri, ortalama kapasitelerinin %40'ı oranında hizmet verebiliyor. Bu yüzden hastanelerde ve sağlık merkezlerinde bazı zamanlarda talepler aylar sonrasına ertelenebiliyor.
Daha önce ticarî amaçla kullanılan kapılardan şimdi sadece bir tanesi yani Kerem Ebu Salim Kapısı kullanılıyor. Filistin'in 1948'de işgal edilmiş bölgesine sadece yolcu geçişleri için kullanılan Erez diğer adıyla Beyti Hanun kapısından geçişler, 2005 yılına nispetle %75 oranında azaldı.
Gazze'nin dünyaya açılan tek kapısı durumundaki Rafah Sınır Kapısı artık tamamen Mısır cuntasının kontrolünde. Sisi cuntası da ablukanın katı bir şekilde uygulanması konusunda işgal yönetiminin bir kapı bekçisi görevi görüyor. O yüzden Rafah Sınır Kapısı da sık sık giriş çıkışa kapatılıyor.
Abluka bölgede işsizliğin de yaygınlaşmasına neden oldu. Çünkü ticaret ve sanayi alanında büyük sıkıntılar yaşandığı için birçok iş yeri faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
İşgal rejimi Gazze'yi ablukaya aldığı gibi bölgeye yönelik saldırı ve baskınlarını da kesmedi. 2008'in sonlarında, 14 Kasım 2012, 8 Temmuz 2014 ve 12 Kasım 2018 tarihlerinde dört büyük savaş başlattı. 10 Mayıs 2021'de de işgal güçlerinin Kudüs'teki saldırılarına karşı Gazze'deki direniş güçlerinin füze saldırısı düzenlemesi üzerine bir savaş başlattı. İşgal rejimi çok saldırgan tutum sergilemesine rağmen Filistin direnişinin kararlı mücadelesi karşısında hepsinde de yenilgiyi kabul etmek ve amaçlarına ulaşamadan ateşkes istemek zorunda kaldı.
İşgal rejiminin Gazze ablukasının kırılması için muhtelif insan hakları kuruluşlarının öncülüğünde zaman zaman uluslararası çapta girişimlerde bulunuldu. Ancak siyonist işgal güçleri bunların tümüne karşı sert davranarak ablukanın kırılmasını engellemek için her türlü eşkıyalığı yapmaktan çekinmedi.
İşgal rejimi Gazze’ye abluka uyguladığı gibi aynı zamanda, bu bölgedeki balıkçılara Akdeniz’de sınır koyarak bu sınırı aşmalarına engel oluyor. Sınırı aşanlara, bazen de sınırı aşmamış olanlara saldırıyor, teknelerine ve avladıkları balıklara el koyuyor, bazen kendilerini de rehin alıyorlar. Koydukları sınır ise balıkçıların işlerini iyice zorlaştırıyor, çünkü bu kadarlık mesafede balık bulmak çok zor oluyor. Balıkçılık mesleği ise Gazze ahalisi için hayati bir öneme sahip. Hem nüfusun %10’luk bir kısmı için geçim kaynağı, hem de bölgedeki tüm ahali açısından önemli bir gıda kaynağı. Ancak işgal rejimi bölge ahalisini tamamen aç bırakmak istediğinden bütün gıda kaynaklarına el koymaya çalışıyor.