Nisan 2022, Ribat
İsrail işgal devletinin Filistin halkına yönelik zulmünün önemli bir boyutunu da insanların zindanlara doldurulması ve onlara orada yapılan insanlık dışı muameleler oluşturmaktadır. Bu zulümden nasip alanlar sadece hâlen zindanda tutulanlar değildir. İsrail işgal devleti bu konuda herhangi bir insani ölçü ve ahlâki değer tanımadığından çoğu zaman yıldırma amaçlı tutuklamalar da yaparak Filistinlilere eziyet etmektedir. Bundan dolayı hâlen Filistin'de yaşayanların en az üçte biri İsrail zindanlarına girmiş ve belli bir süre orada tutulmuştur. İşgal devletinin hukuki ölçülere itibar etmemesi sebebiyle bu insanların bazıları çocuk yaşta, bazıları da yetmiş yaşlarından sonra zindana girmişlerdir.
İsrail işgal devletinin tutuklama ve zindanlara doldurma konusunda başvurduğu uygulamalar herhangi bir hukuki temele dayanmaz. Bu yüzden onun zindanlarında tutulan Filistinlilerin "mahkûm" olarak değerlendirilmesi kesinlikle hatalıdır. Bu insanların, meşru olmayan bir işgalin sürdürülmesi için yürütülen insanlık dışı bir savaşta hürriyetlerine el konulan esirler olarak değerlendirilmeleri gerekir. Kaldı ki hâlen İsrail zindanlarında tutulan esirlerin birçoğu hukukun ilkelerine yeterince uygun olmayan işgal yasalarına göre bile yargılanmış değildir.
İsrail yasalarına göre bile yargılanmadan ve haklarında herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın tutulanlar "idari tutuklu" olarak nitelenmektedir. İşgal devletinin sadece Filistinlilere uyguladığı özel bir yasaya göre iç istihbarat örgütünün isteği doğrultusunda, tutuklananlardan istenenlere "idari tutuklu" sıfatı verilerek altı aya kadar haklarında dava dosyası açılmadan ve yasal gerekçeye dayalı suç isnadında bulunulmadan zindanda tutulmaları mümkün oluyor. Bu sürenin dolmasından sonra yine dava dosyası açılmaksızın yargıcın kararıyla tutukluluk süresinin yine altı aylık sürelerle 10 kez uzatılması mümkündür.
İşgal devleti bu uygulamayla bir yandan kendi yasalarına göre bile "mahkûm" edemeyeceği Filistinlilerin istenildiği kadar zindanda tutulmalarına imkân vermekte, bir yandan da mahkemelerine meşguliyet çıkarmaksızın sadece iç istihbarat örgütünün kararıyla insanların hürriyetlerinin ellerinden alınmasına zemin oluşturmaktadır. Bu itibarla işgal devleti adaleti değil zulmü uygulayan kendi yargısını bile Filistinlilerin zindanlarda bekletilmesi konusunda devre dışı bırakmakta böylece o insanları sınır konulmamış, sonunun nasıl geleceği belirsiz bir haksızlığa maruz bırakmaktadır.
İşgal zindanlarında 5 bin civarında esir bulunduğu ve bunlardan 500 kişinin yani tüm esirlerin %10'unun idari tutuklu olduğu esirlerle ilgili raporlarda dile getirilmektedir.
Siyonistler yürüttükleri lobicilik faaliyetlerinde sürekli, Nazilerin yahudilere yönelik insanlık dışı uygulamalarını malzeme olarak kullanıyorlar. Oysa İsrail işgal devletinin Filistinlilere karşı başvurduğu uygulamalar Nazilerin uygulamalarının aynısıdır. Hatta tutuklamalarda bile aynen onların metotlarını uyguluyor.
Filistinlileri esir etmek amacıyla hemen her gece hedefe yerleştirdikleri evlere baskınlar düzenliyorlar. Bu baskınlar genellikle gece yarısından sonra ve şafak vaktinden önce gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla insanların uykuda oldukları bir vakte denk geliyor. Baskın yaparken uykudaki insanların toparlanıp elbiselerini giymelerine bile fırsat verilmiyor. Çok vahşi bir üslupla kapılarına vuruyor ve derhal açmamaları durumunda kapıları kırıp içeri dalıyorlar. Dolayısıyla en başta aile efradının mahremiyetlerini ihlal ediyorlar. Sonra evi arama iddiasıyla bütün eşyaların altını üstüne getiriyor, birçok şeyi de kırıp dağıtıyorlar. Bu esnada evde küçük çocuklar varsa yapılan uygulamadan dolayı korku ve dehşete kapılıyor, bazıları kriz ve sonrasında psikolojik destek gerektiren depresyon geçirebiliyorlar. Ardından da aile efradından hedefe yerleştirdikleri kişinin bileklerine kelepçe bağlayıp eşkıya usûlüyle sürükleyerek götürüyorlar.
İsrail'in esir alma veya tutuklama işlemlerinde ne bir savaş hukuku, ne de oturmuş bir devlet hukuku görülür. Çünkü oturmuş devlet hukukunda, tutuklamalara suç ya da suç şüphesi gerekçe teşkil eder. Savaş hukukuna göre ise, savaşan tarafın savaşçıları veya onlara yardımda bulunanlar esir alınır. İsrail işgal devleti için ise bunların hiçbirinin bir geçerliliği yoktur. İsrail'in Filistin topraklarındaki işgali gayri meşru dolayısıyla savaşı da haksız bir savaş olduğu halde İsrail açısından, savaşsın savaşmasın yürürlükteki yasalara göre suç sayılabilecek herhangi bir fiilleri olsun olmasın kadın erkek, çocuk yaşlı ayırmadan bütün Filistinliler hedeftir.
İsrail işgal devleti kuruluşundan bugüne bir çıbanbaşı olduğu gibi hiçbir hukuki değere ve ahlâki ölçüye itibar etmemesiyle de eşi görülmemiş bir garibe özelliği taşımaktadır. Onu dünyadaki diğer devletlerden farklı kılan önemli özelliklerinden biri de işgal altında tuttuğu topraklarda yaşayan Filistinlilere "sorgulama" esnasında işkence yapılmasını "yasal" hale getirmesidir. B’tselem başta olmak üzere bazı İsrail insan hakları kuruluşlarının işkencenin yasal olmaktan çıkarılması için İsrail Yüksek Mahkemesi'ne yaptıkları müracaatlar reddedildi. Bu yüzden geçmiş yıllarda birçok Filistinli sorgulama esnasında yapılan işkence yüzünden hayatını kaybetti. Uluslararası kuruluşlardan gelen tepkiler sebebiyle son yıllarda sorgulama esnasındaki işkenceden kaynaklanan ölümlerin sayısında azalma olduğu söylenebilir ama işkence hâlâ yasaldır ve uygulanmaktadır.
Ancak işkence sadece sorgulama esnasında yapılmıyor. İşgal rejiminin Filistinli esirleri doldurduğu hapishaneler esir kamplarından daha kötüdür ve buralarda da çeşitli şekillerde işkence ve eziyet edilmektedir.
İşgal zindanlarında şartlar zaten çok kötüydü ve Filistinli esirlere önceden de muhtelif şekillerde işkence ve eziyet ediliyordu. Ancak 6 Eylül 2021 tarihinde İslami Cihad Hareketi mensubu altı esirin, Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesinde yer alan Gilboa Hapishanesi’nde Özgürlük Tüneli olarak isimlendirilen bir tünel kazarak firar etmeleri üzerine baskı uygulamaları artırıldı.
Söz konusu olaydan sonra, uzun bir süre esirlerin aileleri tarafından ziyaret edilmeleri tamamen engellendi. Sonrasında da ziyaretler iyice kısıtlandı.
Bunun yanı sıra, cezaevi içine yerleştirilen telefonlardan aileleriyle görüşmeleri de engellenmeye başlandı. Bu telefonlardan istedikleri zaman ve istedikleri kadar değil ama cezaevi yönetiminin koyduğu tahdit dairesinde görüşme yapabiliyorlardı.
Esirlerin gündelik olarak havalanma alanına çıkma süresi çok azaltıldı. Ayrıca gündelik olarak havalanmaya çıkabilecek esir sayısı da büyük miktarda azaltıldı. Bu hem bir esire havalanma sırasının gelmesi için günlerce beklemek zorunda kalması hem de çıktığında çok kısa süre kalmasına izin verilmesi anlamına geliyordu.
Kantinlerden alışveriş imkânları iyice kısıtlandı. Esirler zindanlarda verilen yemekleri her zaman yiyemiyorlar. Çünkü bazen çok kalitesiz ve sağlıksız yemekler veriliyor. O yüzden yeme içme ihtiyaçlarını zaman zaman kendi imkânlarıyla kantinden karşılıyorlar. Ancak işgal rejimi söz konusu firar olayından sonra getirdiği kısıtlamalarla kantinlerden alışveriş yapmalarını da iyice zorlaştırdı.
Aslında esirler bu saydığımız hakları daha önce uzun süren mücadeleler neticesinde elde etmişlerdi. Ancak işgal rejimi söz konusu firar olayını bahane ederek esirlerin uzun mücadeleler neticesinde elde ettikleri haklarını geri aldı.
İşgal yönetimi esirlerin kazanılmış haklarını geri almakla yetinmeyerek, yine firar olayını bahane ederek bazı ek kısıtlamalar da getirdi.
Örneğin esirlerin Özgürlük Tüneli’ni kaşıkla kazmalarını gerekçe göstererek koğuşlara metal kaşık ve esirlerin kendi birimlerinde yemek pişirmelerine yarayacak metal aletlerin sokulmasını yasakladı.
Hücre hapislerini artırdı. Esirleri bazen çok basit gerekçelerle bazen de hiçbir gerekçe olmaksızın tamamen keyfi bir şekilde hücrelere kapatmaya başladı. Hücre hapsi ise esirler açısından tam bir psikolojik işkence niteliği taşımaktadır. Çünkü hücreye kapatılan esir günlerce, haftalarca ve bazen de aylarca hiç kimseyle görüşmeden tek başına beklemek zorunda kalmaktadır.
İşgal rejiminin bütün bu uygulamalarına tepki gösteren esirler 8 Eylül 2021 tarihinden itibaren tepkilerini dile getirmeye ve bazı eylemlerle tavır koymaya çalıştılar. Sonra birlikte ortak bir mücadele vermek amacıyla direniş gruplarının temsil heyetlerini dağıttıklarını ve işgal rejiminin cezaevleri yönetimine karşı mücadelede hep birlikte hareket edeceklerini duyurdular.
İdari tutuklular, mahkeme duruşmalarını tamamen boykot etme kararı aldı.
Zaman zaman koğuşları denetime kapatma ve sayımlara çıkmama eylemleri gerçekleştirdiler.
Bu eylemler karşısında işgal yönetimi bazı konularda geri adım attıysa da verilenler, esirlerin daha önce kazanmış olduğu hakların çok az bir kısmını oluşturuyordu.
Bunun üzerine esirler Ulusal Yüksek Komite adını verdikleri bir komite oluşturarak, bu komitenin gözetiminde, 25 Mart 2021 tarihinden itibaren toplu açlık grevi başlatma kararı aldı.
Açlık grevinin sadece belli bir direniş hareketinin değil tüm direniş hareketlerinin desteklediği ortak bir eylem olacağı, başlangıçta tüm esirlerin değil bütün direniş hareketlerinden belli sayıda esirin katılacağı, sonra işgal yönetiminin inadını sürdürmesi durumunda genişletilerek sürdürüleceği belirtildi.
Açlık grevinin amacı işgal rejiminin, Filistinli esirlere yönelik insanlık dışı uygulamalarından dünyanın haberdar olmasını ve Filistin halkının da esir direnişine destek vermek amacıyla harekete geçmesini, böylece işgal rejiminin baskılarına son vermeye, esirlerin taleplerine olumlu karşılık vermeye zorlanması için daha etkili faaliyetler yürütülmesini sağlamak.
İslam dünyasının mübarek Ramazan ayına girdiği bu günlerde, ümmetin ilk kıblesinin, üç harem mescidinden birinin ve Hz. Peygamber’in isra mekanının bulunduğu toprakların savunuculuğunu yapan direnişçiler de haklarını ve özgürlüklerini elde etmek amacıyla başlattıkları açlık greviyle zulme direniyor olacak.
Bu ayda bir günün gündüzünde aç kalmanın zorluğuna katlanırken siyonist işgal rejiminin zindanlarında hak mücadelesi verenlerin de günlerce aç kalmak suretiyle zulme direndiklerini unutmamak ve onların davalarına sahip çıkmak, direnişlerinin yanında durmak, mücadelelerine destek vermek gerekir.