Herzog işgali ve zulmü temsil ediyor

3 Mart 2022 Perşembe, Yeni Akit

Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsrail cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog’un Türkiye’ye yapacağı ziyaret ve İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda yaptığı açıklamada, “İsrail ile ilişkilerimizde atılacak herhangi bir adım, herhangi bir normalleşme bazı ülkelerin yaptığı gibi Filistin davası pahasına olmaz. Oradaki pozisyonumuz her zaman nettir” demişti.

Bununla, İsrail’le yakınlaşmadan dolayı Filistin davası konusunda bir endişeye kapılmamak gerektiği, Türkiye’nin bu konudaki tutumunun değişmeyeceği mesajı vermek istemişti.

Ancak bu yakınlaşmanın Filistin davası yararına bir şey getirmeyeceği, işgalci siyonist rejimi, onlara yönelik baskıcı ve saldırgan tutumunu değiştirmeye yöneltme gibi bir sonuç getirmeyeceği de açıktır. Eğer ki böyle bir beklenti olsaydı en azından işgal rejimi cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti tarihinin yaklaşmasıyla birlikte, bu rejimin Filistinlilere yönelik baskı ve şiddet uygulamalarının dozajında nispeten de olsa bir azalma olurdu. Tam aksine artma oldu.

İşgal zindanlarındaki esirlere yönelik baskı uygulamaları daha da artırıldı. Bu yüzden günlerden beri esirler, daha önce uzun süren mücadeleler sonunda elde ettikleri birtakım haklarının geri alınmasını protesto ve işgalciyi bu hakları iadeye zorlamak amacıyla cezaevlerinde toplu direnişi sürdürüyor. Esirlerin direnişine destek amacıyla düzenlenen gösterilere de siyonist işgal güçleri çok korkunç bir şekilde müdahale etti, çocuk kadın demeden insanlara hunharca saldırdılar.

Herzog’un Türkiye ziyaretinin yaklaşmasıyla birlikte 28 Şubat gece yarısından sonra işgal rejiminin özel kuvvetleri Cenin Mülteci Kampı’na baskın düzenleyerek iki Filistinli genci şehit etti. Gençlerden biri kafasından vuruldu. Ertesi gün de Kudüs’ün hemen güneyinde yer alan Beytulahim’e bağlı Beyt Ficar’da bir genci şehit ettiler.

Yani işgalci siyonistlerin cinayetleri, zulümleri, yıkımları, baskınları, tutuklamaları, şiddet uygulamaları hız kesmeden hatta biraz da hızını artırarak sürüyor. Türkiye’yi ziyaret edeceği bildirilen Herzog da işte bütün bu zulümleri sürdüren siyonist işgal rejiminin cumhurbaşkanı sıfatını taşımaktadır.

İşgal rejiminin zulüm ve şiddet uygulamalarında Herzog’un Türkiye ziyareti sonrasında da bir yumuşama ve azalma olması beklenmemektedir. Dolayısıyla anlaşıldığı kadarıyla söz konusu ziyaret ve normalleşme planında Filistin davası denklem dışında tutulmuştur.

Beri tarafta belki Türkiye de diplomatik alanda Filistin davasıyla ilgili tutumunu ve tavrını değiştirmeyecektir. Ama işgal rejimiyle ilişkilerin geliştirilmesi onun bileğini güçlendirdiği için Filistin davasına zarar verecektir. Nitekim işgal rejimi, bazı Arap ülkelerinin ilişkileri normalleştirmesinden, Filistin davası aleyhine yararlanmış ve şiddet uygulamalarını artırmıştır. Oysa söz konusu ülkeler kendilerinin ilişkileri normalleştirme adımlarını gerekçelendirmeye çalışırken, bunun Filistin davasına yararı olacağı, işgal rejimiyle ilişkilerini Filistinlilerin birtakım haklarının alınmasında değerlendirebilecekleri iddiasında bulunmuşlardı. Ortaya çıkan durum ise iddia edilenin tam tersi olmuştur ki beklenen de zaten buydu.

Uluslararası Af Örgütü’nün siyonist işgal rejiminin Filistinlilere yönelik olarak sistematik bir şekilde ırk ayrımı politikası uyguladığına dair rapor yayınladığı ve bunu delilleriyle ortaya koyduğu sırada yapılması gereken, işgal zulmünü temsil eden en üst kademedeki yöneticiyle kucaklaşmak değil, ona tavır koymak, onun ırk ayrımı politikasını reddetmek ve bunu diplomatik alanda ortaya koymak olmalıydı.

Elbette ilkelerin ve değerlerin, çıkarlardan üstün tutulması gerekir, ama değerleri ve ilkeleri bir kenara koyup sadece çıkar penceresinden baksanız bile, bu ziyaretten Türkiye’nin çıkarları lehine bir beklenti içinde olunması da bizce yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü bu ziyaret, Filistin davası konusunda halklar nezdinde kazanılan olumlu imaja ve prestije ağır bir darbe vuracaktır.