Kudüs Davası Ümmetin Davasıdır

Kudüs Haftası ortak yayınına gönderdiğimiz mesaj

Kudüs ve Mescidi Aksa davası tüm Müslümanların ortak ve öncelikli bir davasıdır. Bugün buranın işgal altında olması da tüm Müslümanları ilgilendiren bir sorundur. Dolayısıyla buradaki işgale son verme sorumluluğunun sadece Filistinlilere yüklenmemesi, bunun için bütün dünya Müslümanlarının birlikte çalışması, ortak faaliyet göstermesi gerekir. Eğer ki bu dava uğrunda dünya Müslümanları çabalarını birleştirirlerse siyonist işgalciler buradaki işgallerini ve yahudileştirme faaliyetlerini sürdürmekte zorlanacak ve geri adım atmak zorunda kalacaklardır. Şu an sahada bulunan ve büyük fedakârlıkları göze alarak mücadele eden Kudüslülerin direnişleri karşısında bile zorlanmaları Müslümanların çabalarını birleştirmeleri ve ortak bir direniş sergilemeleri durumunda, orada işgallerini sürdürmelerinin imkânsız hale geleceğinin göstergesidir.

İşte bu yüzden siyonist işgalci, Müslüman halklar arasında Kudüs duyarlılığının yaygınlaşmasından ve buradaki işgale son verme uğrunda mücadelelerini birleştirmek için organize olmalarından korktuğu için acele ediyor. Son yıllarda Kudüs’te yahudileştirme faaliyetlerini hızlandırmaları ve Filistinlilerin evlerini yıkmak için saldırılarını artırmaları bunu ortaya koyuyor.

İşgalci siyonistin Kudüs’te kazıklarını sağlamlaştırmak ve buradaki Filistinli varlığına son vermek için acele etmesi karşısında dünya Müslümanlarının da acele etmesi ve en başta işgalci siyonistlerin önlerini kesmeleri, onların ırkçı tasfiye faaliyetlerini durdurmaları gerekiyor. Bunu başarabilmek için Müslümanların birbirlerinden habersiz, ayrı ayrı faaliyetler yapmak yerine güçlerini birleştirmek için organize olmaları büyük önem taşıyor. Örneğin büyük bir kayayı yerinden oynatmak istediğimizde, teker teker onun arkasına geçerek güç denemesi yapma yoluna gitmeyiz. Bunun yerine onu yerinden oynatabilecek sayıda insanı bir araya getirir, her birinin nerede durması gerektiğini belirler ve birlikte itekleriz.

Bugün Kudüs davası konusunda Müslümanların bir şeyler yaptığı inkâr edilemez. Ancak şimdilik yaptıkları ayrı ayrı güçlerini denemeleri gibidir. Ama organize ve ortak faaliyet ile çalışma yapılırsa daha iyi sonuç alınacaktır. Organize ve ortak çalışma işgalci siyonistin de gözünü korkutacak ve onu geri adım atmaya zorlayacaktır.

Ayrıca şunu da belirtelim ki siyonist işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi onun işgalinin meşrulaştırılması anlamına geldiğinden onun bileğini güçlendirmekte ve Kudüs davasına zarar vermektedir. İşgal rejimiyle ilişkilerini normalleştirme yarışı içine girenler bu konuda kendilerini haklı çıkarabilmek için bu yolla siyonist işgalciyi birtakım şeylere zorlayabileceklerini ve Filistinlileri rahatlatabileceklerini ileri sürmüşlerdi. Oysa gelinen durum ve ortaya çıkan sonuç bunun tam tersidir. Arap dünyasında işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde önemli adımların atılmasına paralel olarak siyonist işgal rejiminin Filistinlilere yönelik baskıları ve yahudileştirme faaliyetleri daha da artmıştır. Söz konusu normalleştirme faaliyetlerinin hemen ardından Kudüs’te Filistinlilerin evlerini yıkma faaliyetleri daha da arttı. İlişkilerin normalleştirilmesinden cesaret alan işgal rejimi Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki yahudileştirme faaliyetlerini ve buradaki aileleri evlerinden çıkmaya zorlamak için baskılarını daha da artırdı. Şeyh Cerrah Mahallesi’nin kaybedilmesi Kudüs açısından çok büyük bir tehlike oluşturacaktır. Çünkü Kudüs’ün Batı Yaka bölgesinin kuzey kesimiyle irtibatını sağlayan yollar bu mahalleden geçmektedir ve işgal rejimi bu mahalleye el koyarak Kudüs’ün Batı Yaka’nın kuzeyiyle irtibatını kesmek istemektedir.

Siyonist işgal rejiminin cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog’un Türkiye’ye davet edilmesini de onaylamamız mümkün değildir. Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret eden Herzog ile Türkiye’yi ziyaret edecek Herzog aynı kişidir. Bu kişinin siyasi görüşü ne olursa olsun, o Filistin topraklarını işgal etmekte ısrar eden, Şeyh Cerrah Mahallesi’ni gasp ederek Kudüs’ü her yönden kuşatmaya almaya çalışan, Kudüs’te Filistinlilerin evlerini yıkan, onları katleden, gece yarısı evlerini basarak insanlarını esir eden siyonist işgal rejimini temsil etmektedir.

Herzog’un Türkiye ziyaretiyle işgal rejiminin Kudüs’te veya genel olarak Filistin’de zulüm ve şiddet uygulamalarında bir yumuşama olacağını beklemek de boşunadır. Bilakis işgal rejimi böyle bir ziyaretten dolayı bileğinin daha da güçlendiğini düşünerek baskı ve şiddetini daha da artırabilir.