16 Aralık 2021 Perşembe, Yeni Akit
1984’te üniversite tahsilimin son yıllarında bir yandan da gazetecilik alanında çalışmaya başladığımda, en çok zihinleri meşgul eden hususlardan biri siyonistlerin “Büyük İsrail” ideali peşinde hızla ilerledikleri iddiasıydı. Siyonistlerin 1897’de Basel Konferansı’nda, birinci elli yılda “İsrail” devletini kurmayı, ikinci elli yılda da “Büyük İsrail” idealini gerçekleştirmeyi planladıkları, birinci gayelerini 14 Mayıs 1948’de resmen İsrail’in kuruluşunu ilan ederek gerçekleştirdikleri, ikinci gayelerine de kendilerini çok yakın gördükleri ileri sürülüyordu. Yürütülen medya savaşı neticesinde bu, kafalara bir ön kabul olarak yerleştirilmiş ve özellikle İslami kesim bu konuda ciddi şekilde endişeliydi.
Zihinleri işgal eden bir diğer düşünce de İsrail’in yenilmez olduğuydu. O yüzden olacak, aradan yıllar geçtikten sonra, 2005’te siyonist işgalci Gazze’den çekilirken İslami kesimin yazarları ve fikir adamları bile bunun bir taktik olduğunu, siyonistlerin geri dönmek üzere çekildiklerini söylüyorlardı. Bazı samimi dostlarıma, İsrail’in herhangi bir geri dönüş planı olmadığını, Gazze’de deniz kıyısına yüklü paralar harcayarak inşa ettikleri yalılarını, köşklerini kendi elleriyle yıkarak çekildiklerini ve bunun herhangi bir taktik değil yenilgi olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra ancak kabul ettirebilmiştim.
İslami Direniş Hareketi (Hamas)’ın eski Siyasi Büro Başkanı ve şu an da Yurt Dışı Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, Hamas’ın kuruluşunu ilan etmesinin 34. yıl dönümü münasebetiyle, Filistin İletişimciler ve Medya Derneği (FİMED) tarafından organize edilen ve farklı ülkelerden birçok tanınmış gazeteci, yazar ve fikir adamının katıldığı özel toplantıda önemli değerlendirmelerde bulundu.
Meşal’in özde vermeye çalıştığı mesaj, siyonist işgalcinin her ne kadar güçlü de olsa, küresel güçler tarafından destekleniyor ve önemli bir askeri kuvvete sahip de olsa Filistin topraklarında kalıcı olamayacağı hususuydu.
Onun vurguladığı şey, yaşanan tüm zorluklara ve işgalcinin haksızlıklarda sınır tanımamasına rağmen yükselişte olanın Filistin direnişi olduğu, siyonist işgalcinin ise artık gerileme sürecine girdiğiydi. İşgal rejiminin, hayallerini kaybettiğine ve genişleme sürecinden daralma sürecine geçtiğine dikkat çekti.
Yaşanan realite de bunu gözler önüne sermektedir. Her şeyden önce Hamas’ın ortaya çıktığı tarihin hemen öncesinde, dünyaya ve özellikle de Müslüman toplumlara siyonizmin “Büyük İsrail” idealine kilitlendiği mesajları veren işgal rejimi bugün en azından kontrol altında tuttuğu bölgede kendini güvenceye alabilmek için kendi etrafına kendi elleriyle duvar örmektedir. Bu duvarlar, sadece kendini güvenceye alma çabasından ibaret değil aynı zamanda kendini duvarların içine kapatma ve hayallerinden vazgeçtiğini dolaylı bir şekilde ilandır. Ama onun inşa ettiği duvarlar içindeki hakimiyeti de gayri meşru olduğu için Filistin halkı ve direnişi duvarlar içinde kalan bölgeyle ilgili haklarından da vazgeçmeyecektir.
Meşal, Hamas’ın 34 yıllık tecrübesiyle işgal rejiminin yenilgisinin mümkün ve hatta güçlü bir ihtimal olduğunu gösterdiğine dikkat çekti. 2005’te Gazze’yi terk etmeyi kabul etmek zorunda kalması bir yenilgidir. Sonrasında bu bölgeye sıkı bir abluka uygulamasına rağmen, orayı yeniden kontrol altına almak amacıyla açtığı geniş çaplı savaşların tümünde yenilgiye ve direnişin şartlarını kısmen de olsa kabul etmeye mecbur kalmıştır.
Evet, Filistin halkının hâlâ çok büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu ve Filistin davasını ilgilendiren son derece olumsuz gelişmeler de yaşandığı bir gerçektir. Bunların en başında gelen de Arap dünyasındaki ihanet rejimlerinin siyonist işgalciye koltuk değneği olarak onun yoluna devam etmesini sağlamaya çalışmalarıdır. Ama bütün bunlara rağmen yine de direniş yükselişte, işgal ise çöküştedir. Siyonist işgalden kaynaklanan sorunda Filistin halkı ve direnişi haklı taraf olduğu gibi reel açıdan da ümitli olma hakkına sahip olan taraftır.