Direnişte Kararlılıkla 24 Yıl

14 Aralık 2011 Çarşamba, Özel Yorum

Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS) bugün (14 Aralık 2011 Çarşamba) kuruluşunun 24. yılını kutladı. Özgürlük, bağımsızlık ve İslâm'ı hâkim kılma mücadelesinde kararlılıkla sürdürülen yirmi dört yıl. Biz de bu vesileyle Hamas'ın geçmişinden ve kararlılıkla sürdürdüğü özgürlük mücadelesinden özetle söz etmek istiyoruz.

Filistin'de Hamas'ın temelini oluşturan Müslüman Kardeşler'in örgütlenmeye başlaması 1948'de İmam Hasan el-Benna'nın siyonist işgale karşı silahlı mücadeleye destek amacıyla gönderdiği mücahitler vasıtasıyla olmuştur. Bu mücahitlerin attığı tohum kısa zamanda Filistin'in her tarafında ürün vermiş ve toplumun Müslüman kimliğine sahip çıkacak, ilkelerine bağlı bir nesil yetiştirme amacına yönelik bir yapılanma gerçekleştirilmiştir.

O dönemde Arap dünyasında bazı sol akımlar da ortaya çıkmıştı. Bu akımlar özellikle Mısır'da Hür Subaylar Hareketi'nin başını çeken Cemal Abdünnasır'ın 1954'de yönetimi ele geçirmesinden sonra öne çıkan ve sosyalist Arap kavmiyetçiliği ideolojisine göre şekillenen Nasırcılık hareketiyle daha da etkili hale geldi. Nasırcılığın FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü)'nde etkin konuma gelmesinden sonra Filistin'deki direnişin başını çeken örgütlere de bu hareket yön vermeye başladı. Bunda o zamandaki Doğu blokunun şeklen de olsa Filistin halkının özgürlük mücadelesinin yanında görünmesine, bu çizgide bir siyaset ortaya koymasına rağmen Batı blokunun sürekli siyonist işgal devletine sahip çıkmasının da etkisi oldu. Böyle bir siyaset gençlerdeki heyecanın istismar edilmesini ve sol çizgiye kaymalarını sağlayacak ideolojik yönlendirmeler yapılmasını kolaylaştırıyordu. Sol ideolojik gruplar özellikle siyonist işgalin sınırları dışında kalan mülteci kamplarında bu amaçla yürüttükleri çalışmalardan basite alınamayacak sonuçlar aldılar.

Buna karşılık İmam Hasan el-Benna'nın yerleştirdiği mücahitlerin oluşturduğu örgüt, Müslüman Kardeşler'in "usre" adını verdiği küçük gruplar oluşturarak gençleri İslâmî eğitim ve öğretime tabi tutmaya çalıştı. Onlara bir yandan Filistin'in bir İslâm beldesi olduğu, üzerindeki işgalin meşru kabul edilemeyeceği konusunda ilkeli tavır kazandırmaya çalışırken bir yandan da kendilerini, İslâmî inanç ve Müslümanca yaşayış duyarlılığını esas alan bilinç verecek bir bilgi donanımına kavuşturmaya çalışıyordu.

Siyonist işgal devleti, sosyalist Arap kavmiyetçiliğinin ve Doğu blokundan gelen ideolojik anlayışın farklı versiyonlarını temsil eden muhtelif sol grupların tek çatı altında birleşmesiyle oluşturulan FKÖ'nün Batı Yaka'da silahlı eylemler başlatmasının üzerinden fazla zaman geçmeden bu bölgeyi işgal etti ve örgütün silahlı kanadını oluşturan gerillaları oradan çıkardı. Onlar bu kez Ürdün topraklarına taşındılar ve eylemlerini oradan sürdürmeye devam ettiler. Bu kez Ürdün Kralı Hüseyin'i devreye sokarak meşhur Kara Eylül Hareketi ile 1971'de bu gerillaların bir kısmını öldürdü, önemli bir kısmını da Ürdün topraklarını terk etmeye zorladılar. Kalanlara da silah bırakma anlaşmasını kabul ettirdiler.

FKÖ gerillaları Ürdün'ü terk ettikten sonra Lübnan'a geçti ve siyonist işgale karşı silahlı eylemleri oradan sürdürmeye çalıştılar. Bunun üzerine siyonist yönetim 1982'de başlattığı operasyonla başkent Beyrut dâhil olmak üzere Lübnan'ın tüm güney bölgesini işgal etti. Uzun süren çatışmalardan sonra ABD'nin de devreye girmesiyle FKÖ gerillaları Lübnan'ı terk etme anlaşmasını kabule mecbur edildi. Onlar da Tunus ve Cezayir'e taşındı.

İşgalci siyonist devlet bu taşınmadan sonra artık Filistinlilerin fiili mücadelesinden tamamen kurtulduğunu düşünüyordu. Oysa öbür tarafta, bizzat işgal altındaki topraklarda yeni bir nesil yetişiyordu. İmanla, davasına sadakatle, ümmet bilinciyle ve vatanının işgalden kurtarılması için her türlü fedakarlığı göze alabilen bir nesil. Bu, İmam Hasan el-Benna'nın kurduğu sistem ve kazandırdığı bilinçle yetişen nesildi.

İşte bu nesil, 7 Aralık 1987 akşamı bir siyonist saldırganın Gazze'de Filistinli işçileri taşıyan araca kasten çarpması ve sekiz işçinin hayatını kaybetmesine sebep olması üzerine harekete geçti. Hemen ertesi gün tüm Filistin'de ayağa kalkıp silahlara karşı sapanlarını ve taşlarını alarak meydanlara döküldü. Bu olaya da intifada denildi.

İntifadayı organize etmek ve Filistin'in içinde başlatılan bu fiili direnişi disiplinli bir şekilde sürdürmek amacıyla 14 Aralık 1987'de de Filistin İslâmî Direniş Hareketi kısa adıyla Hamas'ın kuruluşu ilan edildi.

Bu yeni ortaya çıkan bir hareket, akım veya cemaat değildi. Var olan hatta Filistin'in içindeki yeni nesli kazanmış durumdaki oluşumun, işgale karşı başlatılan fiili mücadeleyi organize etmek amacıyla kurduğu bir teşkilattı. Dolayısıyla bu teşkilatı işgal devletinin FKÖ'ye karşı kurdurduğu yönündeki komplo teorisi her bakımdan saçmadır ve Hamas'ı yıpratma çabasından başka bir şey değildir. İşgal devletinin tam da FKÖ'den kurtulduğu için rahat nefes almaya başladığını düşündüğü sırada kendisini ciddi bir dar geçide sokacak teşkilat kurdurduğu iddiasına dayalı bir komplo teorisine inanabilmek için aklı devreden çıkarmak gerekir. Bu iddianın sahibi de zaten İslamî direnişi yıpratmaya çalışan siyonistlerin bizzat kendileriydi. Ama ne yazık ki bu tür teorilere meraklı birtakım basın mensuplarından da inananların olduğunu görmüştük. Ama onların iddialarının saçmalığını tarih çok kısa bir süre içinde ortaya koydu.

Filistin İslâmî Direniş Hareketi geçen yirmi dört yıl içinde, Filistin'in bir bütün halinde İslâm toprağı olduğu ve hiçbir karışından taviz verilemeyeceği, siyonist işgalin meşru kabul edilemeyeceği, bu beldeyi yeniden İslâmî kimliğine kavuşturmanın yolunun da direniş olduğu ilkesinden taviz vermedi. Bu konudaki kararlılığını ilkelerinden taviz vermeden sürdürüyor.

Son dönemde Hamas'ın Suriye'deki zulüm ve haksızlığın meşrulaştırılması, bu hareketin Baas diktasını destekliyor gibi gösterilmesi de büyük haksızlıktır. Suriye rejimi Hamas'ın siyasi kanadı yetkililerinden, kendisini destekleyici açıklama yapması talebinde bulunduğu halde rejimin bu talebine olumlu cevap vermemiş ve bu olaylarda herhangi bir şekilde taraf olmak istemediğini bildirmiştir. Böyle bir cevap vermesi de içinde bulunduğu konum ve şartlardan kaynaklanmaktadır. Genel anlamda ise Arap halklarının özgürlük mücadelelerine destek veren, bu mücadelenin haklı ve meşru olduğunu dile getiren birçok açıklaması oldu. Dolayısıyla Hamas'ın izlediği siyasi tutumdan kesinlikle Suriye'deki dikta rejimine destek anlamı çıkmaz ve böyle bir anlama çekilebilecek en ufak bir açıklama yapmaktan kaçınmıştır. Bu sebeple Suriye'deki katil Baas rejiminin sergilediği vahşeti bir şeylerle örtmeye çalışanların en azından Filistin İslâmî direnişinin siyasi kanadının içinde bulunduğu durum karşısında insaflı olmalarını ve izlediği tutumdan bu rejime destek anlamı çıkarmamalarını tavsiye ediyoruz.

İrtibatlı Yazılar:

  • 23 Yıl... Sapmayan Çizgi
  • ***

    Siz bu yazıyı okumamış mıydınız?: Filistin'de Yahudileştirme Savaşı