Siyonistlerin Yazdırdığı Rapor

9 Eylül 2011 Cuma, Yeni Akit

Siyonist işgal devletinin BM'nin oluşturduğu komisyon tarafından hazırlanan Palmer raporunu kabul ettiğini söylemesi anlamsızdır. Bunun yerine raporu dikte ettiğini, yazdırdığını itiraf etseydi daha gerçekçi ve inandırıcı bir açıklama yapmış olacaktı.

Palmer raporunun "araştırma raporu" olarak nitelendirilmesi tamamen saçma ve yanıltma amaçlıdır. Bilakis siyonist saldırganlar hesabına hazırlanmış savunma raporu olarak nitelendirilmesi gerekirdi. Çünkü siyonist işgal devletinin kamuoyuna sunduğu savunma açıklamalarından ve raporlarından farkı olmadığını, hatta işgal devletinin oluşturduğu komisyonun raporunun daha insaflı olduğunu söyleyebiliriz.

Raporda işgalci siyonistlerin Gazze ambargosunun yasal olduğunun ileri sürülmesiyle en başta savunmanın dayanağının oluşturulmasına çalışılıyor. Başa böyle bir iddianın yerleştirilmesiyle BM'nin bu konuda daha önce sergilediği politikayla çelişkiye düşülüyor. Çünkü işgalci saldırganların uluslararası sularda gerçekleştirdiği operasyonun yasal gösterilebilmesi için buna ihtiyaç duyuluyor. Bütün sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları örgütlerinin reddettiği ve zorunlu ihtiyaç maddelerinin bile sokulmasını engelleyen insanlık dışı ambargo Palmer raporunda "silah ambargosu" olarak nitelendiriliyor. Bir yaşındaki bebeğin alması gereken mamanın, müzmin hastalığa mahkûm hastaların kullanacağı ilaçların bile girmesini engelleyen bir ambargo BM komisyonuna göre "silah ambargosu". Böyle bir tanımlama ve sergilenen tavır komisyonun gerçekte uluslararası araştırma komisyonu değil işgalci siyonistler hesabına oluşturulmuş savunma komisyonu olduğunu göstermekten başka ne anlama gelebilir? İşgal devleti bir komisyon oluştursaydı belki bu kadar keskin ve taraflı tutum sergilemekten çekinebilirdi.

Öte yandan işgalci siyonistler tarafından gasp edilen gemilerdeki tüm malzemelerin insanî ihtiyaç malzemelerinden ibaret olduğunun ve bir tek silah dahi bulunmadığının görülmesine rağmen, saldırıya uğrayan yardım filosuyla silah ambargosu tanımlamasının yan yana getirilmesi de tamamen çarpıtma ve saldırganları kurtarma amacına yönelik yanıltmadır. Çünkü ambargo gerçekten silah ambargosu olsaydı, söz konusu gemilerdeki insanî yardımlara hiçbir şekilde müdahale edilmemesi bu yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına izin verilmesi gerekirdi. Eğer bu yapılmamışsa operasyon, silah ambargosunun bir teftiş operasyonu değil tüm insanî yardımları engelleme amacına yönelik korsanlık olarak nitelendirilmelidir. Bu konuda da tamamen siyonist saldırganların ağzının kullanılması komisyonun gerçekte bir uluslararası araştırma değil işgal devleti hesabına oluşturulmuş savunma komisyonu olduğunu belgeliyor.

Raporda Filistin'deki İslâmî direnişin, işgal altındaki Filistin topraklarının özgürlüğüne kavuşturulması amacıyla sürdürdüğü haklı ve meşru mücadelenin "terör" olarak nitelendirilmesinde de aynen siyonistlerin ağzı kullanılıyor. Oysa her şeyden önce bir halkın işgal edilen topraklarını, gasp edilen haklarını kurtarmak, yurtlarından çıkarılan insanlarının geri dönmelerini sağlamak ve maruz kaldıkları şiddete karşı onları savunmak tüm hukuk sistemlerinde meşru sayılmaktadır. Öte yandan bu hareketin aynı zamanda halkının yüzde altmışının desteğini elde etmiş geniş tabanlı bir siyasi hareket olduğu biliniyor. BM komisyonunun bu konuda siyonistlerin ağzını kullanmaları da onların saldırıda kullandıkları dayanaklarını onaylama amacına yöneliktir.

Bu adamlar sözde araştırma raporlarını hazırlarken İstanbul'a geldi ve bizim ifadelerimizi aldılar. Yine Türkiye dışından Özgürlük Filosu'na katılan bazı yol arkadaşlarımızın da ifadeleri alındı ve hepsi kayıtlara geçti. Siyonist korsanlar ise komisyonun karşısına geçip ifade vermekten kaçındılar. Onların yerine işgal devletinin üst düzey yetkilileri birtakım talimatlar gönderdiler. Ne kadar ilginçtir ki saldırıya maruz kalanların ifadeleri rapora geçmezken, saldırganların gönderdiği talimatlar, ortaya attıkları iddialar aynen geçmiş. Bu da raporun bir araştırma raporu değil işgalcilerin dikte ettiği savunma raporu olduğunu gösteriyor. Araştırma raporu olsaydı saldırıya maruz kalanların ifadelerinin de tescili ve onların mağduriyetlerinin en azından kendi ağızlarından kayıtlara geçirilmesi gerekirdi.

Yalanların Raporlaştırılması

10 Eylül 2011 Cumartesi, Yeni Akit

Yazıya bir konuya açıklık getirerek başlamak istiyorum. Dünkü yazımızda "Bu adamlar sözde araştırma raporlarını hazırlarken İstanbul'a geldi ve bizim ifadelerimizi aldılar" derken kastettiğimiz genel anlamda BM'dir. Normalde İstanbul'daki sorgulamaları yapan İnsan Hakları Komisyonu ile son raporu kamuoyuna açıklayan Palmer Komisyonu her ne kadar birbirinden farklı olsa ve İnsan Hakları Komisyonu'nun raporuna gerçek bilgiler yansıtılmış olsa da BM bunlar arasında koordinasyonu sağlamamış, birinci komisyonun raporunu katlayıp rafa koyarken ikinci komisyonun raporunu popülerleştirip öne çıkarmıştır. Dolayısıyla burada birinci derecede suçlu ve siyonist katillerin cinayetlerinin üstünü örtme amaçlı taktiklere başvuran mekanizma BM'dir. Bizim de "bu adamlar" derken kastettiklerimiz bu mekanizmanın adamlarıdır.

İşte o kirli mekanizmanın adamları doğruları kayıt altına alan raporu katlayıp rafa koymuş, dikkatlerden uzak tutmaya çalışmış, onun hazırlanmasını sadece bir kandırmaca olarak değerlendirmiş onun yerine yalanları raporlaştırma amacıyla Palmer Komisyonu'nu görevlendirmiştir.

İddialarını Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ve tamamen hukuka aykırı ambargoyu meşrulaştırma saçmalığına dayandıran Palmer Raporu'nun içeriği de siyonist işgalcilerin gönderdiği yalanlardan oluşuyor. Yalan üretme makinesi gibi çalıştıklarına bizzat şahit olduğumuz siyonist işgalcilerin Palmer Komisyonu'na sundukları ve rapora da geçirilen yalanlarının başında saldırgan askerlerin gemiye müdahalede şiddet amacı taşımadıkları, ama kendilerini savunmak zorunda kaldıkları iddiası geliyor. Oysa işgalci saldırganların en ufak bir şiddete maruz kalmadan tek taraflı şiddete başvurduklarına, saldırı düzenlediklerine sadece biz değil bütün dünya şahit oldu. Çünkü o esnada hadiseler canlı yayınla televizyonlardan tüm dünyaya naklediliyordu. Saldırılar biz arka güvertede cemaatle sabah namazını kılarken, tahiyyatta olduğumuz sırada henüz selam vermeden başladı. Yolcuların önemli bir kısmı namazdaydı, diğerleri de geminin değişik kısımlarına dağılmış halde endişeli bekliyordu. İşgalci askerler önce çok kısa bir süre şaşırtma amacıyla plastik mermiler attı, hemen ardından gaz bombaları ve gerçek mermilerle saldırıya geçti, ardından da çengeller atarak hücum botlarından gemiye tırmanma ve helikopterlerden iplerle komandolarını indirme girişimlerini başlattılar. Arkadaşlarımızın yaptığı işte bu çengelleri çıkarıp atmak, botlardan çıkış yapmaya kalkışan askerlerin üstüne su sıkmak ve helikopterlerden inen askerleri etkisiz hale getirmekti. Yani savunma yapanlar meşru ve haklı bir insanî yardım için yola çıkmış ve henüz uluslararası sularda bulunan yolcularımızdı. Üstelik onlardan bir tek kişinin silahı yokken siyonist saldırganların hepsinin elinde otomatik modern silahlar vardı ve bu silahlarla yağmur gibi mermi yağdırıyorlardı.

On dokuz yaşındaki bir genç kardeşimizin, olayları canlı olarak dünyaya aktarma çabasındaki arkadaşlarına yardım için telaşla bir yerden bir yere koşarken yakalanıp yere yatırılması ve ensesine mermi sıkılarak öldürülmesi saldırgan askerin kendilerini korumak zorunda kalması olarak tanımlanabilir mi? Yalancılığın ve sahtekârlığın bu kadarı çok değil mi? Bunun güya dünyaya hukuk ve adalet dağıtma iddiasında bulunan BM adına yapılmasını nereye oturtuyorsunuz?

Bir başka arkadaşımızın olayları görüntülemek için fotoğraf çektiği sırada alnından vurularak şehit edildiği sadece şahitleriyle değil görüntülü belgeleriyle ortadadır. Hadiselerin görüntüsünün alınmasından dolayı saldırganlar kendilerini koruma ihtiyacı mı duymuşlar?

Bir başka kardeşimizin, sırf Şeyh Raid Salah'a benzetilmesinden dolayı öldürüldüğü bizzat saldırganların ses kayıtlarından öğrenildi. Bu itiraflar saldırının en azından bazı kişilere yönelik cinayet hedefinin olduğunu açığa çıkarmaz mı? Ama Palmer Raporu bu gerçeği gözlerden uzak tutarak katillerin yalanlarına yer vermiştir.

Saldırının bazı kişileri özellikle hedef aldığı, askerlerin düşürdüğü fotoğraflı listelerden de anlaşılmıştı ve bu listeler yetkili organlara iletildi.

Çok sayıda arkadaşımızın yolcuların müdafaayı tamamen durdurmasından sonra saldırıya uğradığı ve bazılarının ağır yaralandığı, geminin limana götürülmesi esnasında, limandaki sorgulamada, hapishanede ve hatta geri dönüş sırasında havaalanında bile çok çirkin muamelelere maruz kaldığımız biliniyor.

İrtibatlı Yazılar:

BM Raporu Sulandırıyor
Milletler Nerede, Ne Zaman Birleşmiş?
Özgürlük Filosu (Mavi Marmara) Yazıları

***

Siz bu yazıyı okumamış mıydınız?: Yurda Dönüş Hakkından Vazgeçilemez