Mavi Marmara Katliamı

Temmuz 2010, Vuslat dergisi

Geçtiğimiz ay dünyanın birinci gündem maddesi siyonist işgal güçlerinin, insanlığın Gazze'de mağdur edilen ve her yandan kuşatmaya alınan halka yardım götürülmesini engellemek amacıyla Mavi Marmara gemisine baskın düzenleyerek gerçekleştirdiği katliamdı.

Siyonist işgalciler daha önce de muhtelif katliamlar gerçekleştirdi, aileleri toptan yok etti, BM'nin sığınak ilan ettiği okulları hedef alarak savunmasız insanları topluca katletti. Dolayısıyla insanlığın normalde bu vahşeti şimdiye kadar tanımış olması gerekiyordu. Fakat ne yazık ki siyonist saldırganlar bir yandan bu katliamları gerçekleştirirken bir yandan da hizmetlerindeki medyayı kullanarak üzerlerindeki kan izlerini onlara temizletiyor, böylece gözleri yeniden yanıltabiliyordu. Hatta söz konusu medya siyonist vahşeti kendini savunma amacıyla bu katliamlara mecbur kalmış olarak göstermek suretiyle haklı bile çıkarabiliyordu.

Son Mavi Marmara katliamı bütün insanlığın gözleri önünde, uluslararası sularda baskın düzenlenmesi suretiyle gerçekleştirildi. Bu katliamın en önemli yanı da mazlum insanlara yardım götürmek isteyen gönüllülerin engellenmesi yani insani yardımın önünün kesilmesi amacıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. İşgalci siyonist Gazze'de dört cihetten kuşatmaya aldığı mağdur insanlara, yaşlılara, yetimlere, hastalara yardım götürülmesini engelleyebilmek için gerek gördüğünde insanları topluca katletmekten bile çekinmeyeceği mesajını vermeye çalıştı.

Fakat bu mesaj insanlık nezdinde tamamen onun aleyhine bir sonuç verdi. İşgalci siyonistin söz konusu mesajı vermekteki amacı bir daha kimsenin onun ablukaya aldığı ve ölüme mahkum ettiği halka yardım eli uzatma cesareti göstermemesini sağlamaktı. O bu mesajıyla tüm dünyaya, bütün insanlığa meydan okumak ve herkesin gözünü korkutmak istiyordu. Ama onun bu vahşi tavrı insanlığın gözünü açtı ve tüm vicdan sahiplerinin ona karşı ortak bir tavır sergilemelerine sebep oldu.

İnsanlık nezdinde ona karşı ortak bir tavır sergilendiğini ve bu gidişin aleyhine işlediğini gören işgalci siyonist ve onun arkasında duran uluslararası emperyalizm bu kez yine hizmetindeki medya organlarını ve kumanda ettiği sözde kanaat önderlerini, yorumcuları, fikir babalarını devreye soktu. Bunlar yeniden işgalci siyonisti temize çıkarmak ve hatta haklı , Gazze'de mağdur edilen bir buçuk milyon insana yardım elini uzatmak için harekete geçenleri için suçlu göstermek amacıyla harekete geçtiler.

Siyonist işgalcinin köşeye sıkıştığını ve insanlık vicdanında mahkûm edildiğini gören bu kişiler ve medya organları mazlumlara el uzatmak ve yardım etmek isteyenleri suçlu, haksız, onları katledenleri, yaralayanları, rehin alanları ise haklı gösterebilecek kadar arsızlaştılar. “Arsızlığın, ahlâksızlığın böylesini nasıl vicdanlarına kabul ettirebiliyorlar?” şeklinde bir soru aklımıza gelebilir. Ne var ki vicdanın olmadığı yerde vicdan sorgulaması yapmaya da imkân kalmıyor.

Ama insanlığın, insanî değerlere saygılı olanların, vicdan sahiplerinin, Allah'ın fıtraten insana verdiği ahlâkî güzelliklerden soyutlanmamış olanların bu vicdansızlık, ahlâksızlık karşısında yılmaması gerekir. Aksi takdirde insanlık kaybedecek, ahlâksızlık kendini çok daha cüretkâr hissetmeye başlayacaktır. Siyonist saldırgan bundan daha büyük bir güç ve cesaret alacak yarın sadece Akdeniz'de veya işgal altındaki Filistin topraklarında değil dünyanın her tarafında terör estirecektir.

Mavi Marmara katliamı, tıpkı siyonist saldırganların 2008 sonlarında Gazze'ye saldırmalarıyla başlayan savaş gibi bir Furkan hadisesi oldu. İnsanlar yerlerini bir kez daha ortaya koydu, zulmün, zâlimin ve katilin yanında duranlar kendilerini bir kez daha insanlığa tanıtmış oldular. Onların taşıdığı unvanlar, kendilerine yüklenen sıfatlar vs. bizi çok ilgilendirmiyor. Biz onları bu olaydaki tavırlarıyla, sergiledikleri tutumlarıyla, tayin ettikleri yerleriyle bir kez daha tanımış olduk.

Bu olay Filistin direnişinin sadece Filistin topraklarını işgal altında tutan siyonist saldırganlara karşı olmadığını bütün bir emperyalizme, çağımızın zulüm sistemlerine ve bu sistemleri ayakta tutmaya çalışan işbirlikçilere karşı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu gerçek aynı zamanda Filistin direnişinin, İslâm ümmetinin ve insanlığın bir ön cephesi olduğunu ortaya koymaktadır. Ondan dolayı Filistin cephesine, Kudüs'te İslâmî varlığa, çağlar boyunca devam eden tevhid mücadelesinin işaretlerini taşıyan mirasa sahip çıkmaya çalışan mücahitlere destek verilmesi imanî bir sorumluluktur.

Filistin cephesi aynı zamanda ümmetin içinde bulunduğu durumu yansıtan bir ayna niteliği taşımaktadır. Tarihte de böyle olmuştur. Çünkü orası geçmiş peygamberler döneminde de tevhid mücadelesinin önenli bir merkezi olmuştur ve o mücadelenin izlerini, işaretlerini bağrında barındırmaktadır. Dolayısıyla ümmetin oradaki mirasa sahip çıkamaması izzetine sahip çıkma konusunda bir acziyete düştüğünü ortaya koymuştur. Yeniden izzetine sahip çıkması da orayı kirli ayaklardan ve ellerden temizlemesiyle mümkün olacaktır. O yüzden Müslüman halkların, iman ve tevhid mücadelesi içinde olduklarını ileri sürenlerin bunu önemsemeleri ve Kudüs davasına büyük bir hassasiyetle sahip çıkmaları gerekir.

Yüce Allah bana daha önce “Filistin'e Yol Açık” sloganıyla gerçekleştirilen ve Hayat Damarları 2 adıyla anılan yardım konvoyu içinde Gazze'ye gitmemi nasip etmişti. 22 gün ve çeşitli meşakkatlerle süren bu yolculuk Yüce Allah'ın büyük bir lütfuydu.

O yolculukta siyonist işgalcilerle doğrudan karşı karşıya gelmedik. Onların hesabına çalışan ve işbirlikçiliğini yapan tampon güçler karşımıza çıktı. Özellikle Mısır'daki çağdaş Firavun rejimi yardım konvoyunun Gazze'ye girmesini ve yardımların ulaştırılmasını engellemek için konvoya katılanların kafalarına taş yağdırmak dâhil elinden gelen her şeyi yaptı. Fakat bu zulüm uygulamaları kimseyi yıldırmadı ve yardım konvoyu Gazze'ye ulaşıncaya kadar kapıları zorladı.

O zaman işbirlikçi rejimlerin bu zulümleri, eziyetleri, engellemeleri, çıkardıkları meşakkatler ve zorluklar insanları yıldırır ve bir daha böyle bir yardım organizasyonu düzenleme cesareti gösteremezler diye düşünüyorlardı. Oysa söz konusu engellemeler insanların hırs ve gayretini, zorlukların aşılması da cesaretlerini artırıyordu. Organizasyonu düzenleyen arkadaşlarımız bir sonraki sefer yardımların deniz yoluyla ulaştırılması için daha kapsamlı bir yardım kampanyası başlatma kararı aldılar. Ayrıca bu kez denizden yapılacak yardımda birkaç gemilik filo ile harekete geçeceklerini, bunun için kapsamlı bir kampanya yürütüceklerini dile getirdiler.

Yüce Allah bu filo içinde de yer almamı nasip etti. Böyle bir faaliyetin içinde yer alma fırsatı bulmam benim açımdan büyük bir lütuftu. Çünkü bu faaliyet önemli bir insanî sorumluluğun ve görevin yerine getirilmesi anlamına geliyordu.

İşin gerçeğinde bu filonun içinde yer alanlar sadece fiilen yolculuğa katılanlardan ibaret değildi. Çünkü bulunmak istedikleri halde filonun kapasitesinin çok sınırlı olması sebebiyle katılamayan daha binlerce insan vardı. Ayrıca birçokları kişisel engellerinden dolayı katılma fırsatı bulamamakla birlikte gönülleriyle filonun içinde yer almışlardı. Maddi katkılarıyla, yardım kampanyalarına emekleriyle katkıda bulunmak suretiyle veya en azından dualarıyla bu kutsal yardım faaliyetinin içinde yer almışlardı. Dolayısıyla söz konusu filonun gönül yolcuları milyonları buluyordu.

Siyonist işgalci saldırgan silah gücünü kullanarak bu filoyu durdurabileceğini sanıyordu. Ama işin gerçeğinde yaptığı korsanlık ve gerçekleştirdiği vahşet filonun değil kendinin önünü kesmiştir. Bu olayla birlikte kendine yeni düşmanlar kazandı. Kudüs ve Mescidi Aksa davası konusunda duyarlılıkların trendinin daha da yükselmesine vesile oldu. Vicdanları bir kez daha harekete geçirerek yeni yardım faaliyetlerinin başlatılmasına yol açtı.

Şimdi bu faaliyetlerin önünü kesmek için de muhtelif oyunlara başvurmak, bu amaçla arkasındaki tüm emperyalist güçleri, hizmetindeki medya organlarını harekete geçirmek istiyor. Ama onun bu faaliyetleri kendi gazının bitmesine, iyilik üzere yardımlaşanların ise artmasına sebep olacaktır. Onun için Mavi Marmara katliamı ve Özgürlük Filosu adı verilen yardım filosunun gemilerinin rehin alınması siyonist işgal devletinin askeri şiddetinin başarılı olması değil kendini yeni bir bataklığa sürüklemesi anlamına gelmektedir.

Şimdi insanlığın siyonist vahşet karşısında gücünü birleştirmesi, ortak bir mücadele içine girmesi gerekiyor. Gazze üzerindeki insanlık dışı abluka ve ambargo bütün insanlığın bir ortak ayıbıdır. Bu ayıptan mutlaka kurtulmak gerekir. Böyle bir ayıbın devam etmesi tabii ki çağdaş emperyalizmin hâlâ siyonist vahşetin arkasında durmasından, ona şartsız bir şekilde detek vermesinden kaynaklanıyor. Ancak çağdaş emperyalizmin gücünün de aslında bir balon olduğu, zulüm karşısında vicdanları ızdırap duyanların güçlerini birleştirmesi karşısında emperyalizmin işgalci siyonistlere vereceği desteğin hiçbir şey yapamayacağı açıktır.

Fakat hedef sadece Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması olmamalı. Çünkü siyonist vahşet başlı başına bir sorundur ve Filistin toprakları üzerindeki işgalin devam etmesi, yurtlarından çıkarılmış milyonların yurtlarına dönüş kapılarının kapalı tutulması bu sorunun, ondan kaynaklanan riskin, tehlikenin devam etmesi anlamına gelir. Dolayısıyla insanlığın bu tehlikeden tümüyle kurtulması, başını siyonist vahşetin yol açtığı ağrıdan, sıkıntıdan kurtarması gerekir.

Bunun için de siyonist vahşete karşe çok farklı kollardan ve yollardan mücadele yürütülmesine ihtiyaç var. En çok da siyonist saldırganların savunuculuğunu yapan medya organlarına karşı mücadele etmek gerekiyor. Çünkü bugün işgal güçlerinin ve onların arkasında duran çağdaş emperyalizmin en etkili saldırı mekanizması medyadır. Siyonizmin ve emperyalizmin hizmetindeki medyaya karşı verilecek en önemli mücadele tarzı da boykottur. Birçokları merak saikiyle veya “hakkımızda ne diyorlarmış bilelim!” gerekçesiyle onların medya organlarına para akıtıyor. Oysa hakkımızda ne diyeceklerini biliyoruz ve tahmin ediyoruz. Boykot kampanyamızda birinci hedefe onların medya organlarını yerleştirmeliyiz. Bu boykot onların görsel ve sesli yayın organlarını da kapsamalıdır.

Bunun yanı sıra uluslararası siyonizmin finans kaynaklarını oluşturan ekonomik kuruluşları boykota da büyük önem vermeliyiz. Hiç kimse kendini ve takınacağı tavrı basite almamalı. Büyük güç küçük güçlerin bir araya gelmesiyle ve ortak tavır sergilemesiyle oluşur.

Ben şahsen Mavi Marmara'ya yönelik insanlık dışı baskın ve bu baskın esnasında gerçekleştirilen vahşi katliamla ilgili müşahedelerimi, tespitlerimi gerek sözlü programlarda ve gerekse yazılı dosyalarda ayrıntılı olarak aktarmaya çalıştım. Bunları Web sitemizde (www.vahdet.info.tr) bulabilirsiniz.

Yolculuk ve sonrasında meydana gelen kopukluk sebebiyle yazılarımızı bir süre Web sitemizde yayınlayamadık. Onlardan da eksik olanların tümünü inşallah bu ay içinde sitemize aktaracağız. Özgürlük Filosu yolculuğuyla ilgili farklı makaleleri de tek bir sayfada birleştireceğiz ve tümüne Ana Sayfadan sadece bir linkle ulaşılması imkânı olacak.

Olaylarla ilgili tespit ve müşahedelerimizi söz konusu yazı ve programlarımızda verdiğimizden aynı hususları burada tekrar etmeye gerek görmedik.

İrtibatlı Yazılar:

Özgürlük Filosu (Mavi Marmara) Yazıları