İyilik Kervanı

18-22 Şubat 2010, Vakit gazetesi

Giriş

Böyle bir iyilik kervanına katılmayı nasip etmesi Yüce Allah'ın bana büyük bir nimeti ve lütfudur. Tüm İslâm âleminde büyük yankı yapan bu seyahatle ilgili tespitlerimi ve kanaatlerimi de döndükten sonra bir dizi yazı şeklinde yayınlamayı arzuluyordum. Fakat bu seyahatten döndükten hemen sonra iki ayrı uluslararası toplantıya katılmak amacıyla Beyrut'a gittim. Bu toplantılar vesilesiyle de yaklaşık bir hafta süreyle Beyrut'ta kaldım. Döndükten sonra da yolculuklar sebebiyle aksayan birtakım programları düzene sokmaya çalıştım. Sonra yine bir başka etkinliğe iştirak amacıyla tekrar Beyrut'a seyahat ettim. Bu süre zarfında araya epey zaman girmiş oldu. Fakat böyle önemli bir hadiseyi zamanın eskitmeyeceğini, bu seyahatle ilgili anılarımızın ve duygularımızın aradan yıllar geçtikten sonra bile okunmaya değer nitelikte olacağını düşünüyorum.

Geçen süre zarfında bizimle birlikte seyahate katılan muhtelif arkadaşlarımız tespitlerini ve duygularını yazıya döküp yayınladılar. Bunlardan bazıları da bizim gazetemizde yayınlandı. Fakat bazı tekrarlar içerse bile hadiselerin farklı bakış açılarıyla verilmesinin bir fazlalık oluşturmayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca makalelerimizi takip eden okuyucularımıza Gazze seyahatimizle ilgili duygularımızı bir dosya halinde yayınlamayı planladığımı bildirmiştim ve bu sözümü yerine getirme ihtiyacı duyuyorum.

Bu arada Gazze kervanının Türkiye ayağını oluşturan ve iyilik alanındaki çalışmalarıyla iftiharımız olan İHH, Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargonun sonlandırılması için son derece büyük ehemmiyet arz eden "Gemi Konvoyu" için kampanyasını başlattı. Bu itibarla Gazze'ye çıkartma yapan iyilik kervanının tecrübesiyle ilgili tespitleri, gemi kervanına destek çağrılarıyla birleştirmenin faydalı olacağı kanaatiyle aradan geçen zamana rağmen bu konuyu rafa kaldırmamaya karar verdim.

Bu Kapılar Açılmalı

6 Aralık 2009 tarihinde Londra'dan harekete geçtiğinde bu kervanın adı "Hayat Damarları 3" idi. Daha önce Kuzey Afrika'dan yol alarak Rafah sınır kapısına gelen ve büyük zorluklardan sonra giriş yapan "Hayat Damarları" adlı iki yardım konvoyunun devamı niteliği taşıdığından bu ad verilmişti. Kendini "İslâm âlemi"nin parçası ve "Arap dünyası"nın lideri olarak gören, hatta Filistinlilerin arasındaki ihtilaflara arabuluculuk etme iddiasında bulunan Mısır, Gazze'de bir buçuk milyon insana hayat veren bütün damarları kapatmaya çalışırken başkaları Londra'dan yola çıkarak o insanlara hayat damarları kazandırmaya çalışıyordu.

Daha önce Kuzey Afrika yollarını kullanan ve Mısır'da bin bir türlü eziyetle karşılaşan kervanı düzenleyenler bu kez Türkiye, Suriye ve Ürdün yolunu denemeyi kararlaştırmıştı. Bu yol üzerinde verilecek destekle aynı zamanda kervan büyüyecek ve kapıyı biraz daha zorlama gücüne kavuşabilecekti. Kervanın Türkiye ayağını oluşturmak için harekete geçen İHH da "Filistin'e Özgürlük Konvoyu" adını tercih etti. Bu arada isabetli bir tespitle "Filistin'e Yol Açık" sloganını kullandı.

Evet, Gazze'de açık hava hapishanesine kapatılan insanlara hayat verecek damarların işlemesi için oraya giden yolların açılması gerekiyordu. Fakat o yolların açılması için bizim buradan yola çıkmamız zorunluydu.

İHH'nın çağrısı çok kısa sürede yankı buldu ve Türkiye'nin muhtelif bölgelerinden çeşitli insanî yardım kuruluşları, sivil toplum kurumları ve iyilik kervanında yer alabilmek için her türlü zorluğa katlanmaya hazır olduklarını söyleyenler desteğini ortaya koydu. Böylece Avrupa'da farklı ülkelerden katılımlarla oluşan konvoy Türkiye'de çok kısa süre içinde ikiye katlandı.

Kutsal beldede, Siyonist işgalciye karşı ümmetin onurunu savunan, bunun için her türlü fedakârlığa katlanan insanlara giden yolları bizim açmamız ve onlara yardım ellerimizi uzatmamız gerekiyordu.

İsmini ister Hayat Damarları ister Filistin'e Özgürlük Konvoyu koyalım. Bu, iyilikseverlerin yollara dökülmesiyle oluşan bir iyilik kervanıydı.

Vicdanlar Izdırapta

Kundaktaki bebeğin mama temin edememesinden dolayı ölüme mahkûm edilmesine göz yumabilmek, böyle bir zulmü kabullenebilmek için vicdanların tamamen ölmüş olması gerekir. O bebeği böyle bir zulme mahkûm edenlerde zaten vicdan, insaf ve insanlık namına bir şey aramak akılsızlıktır.

O vahşete tahammül edemeyen vicdanlar ızdırapta. Hangi inanca, hangi düşünceye mensup olursa olsun insan olan ve insana sadece meşru haklarını savunmasından dolayı böylesine zulmedilmesine tahammül edemeyen bütün vicdanlar ızdırapta. Böyle bir zulmün insanlığa rağmen devam ediyor olabilmesi tüm insanlığın ayıbı. Bu ayıbın temizlenmesini ve zulmün sona erdirilmesini isteyen herkes bir şeyler yapmak istiyor.

Bir Hilfu'l-Fudul Örneği

İşte bu sorumluluk bilinci ve gayret çok farklı düşüncelerden, farklı toplumlardan ve inançlardan insanları bir araya getiriyor. Amaç sadece Gazze'de küçük bir toprak parçası üzerinde kuşatmaya alınan bir buçuk milyon insanın ihtiyaçlarının çok az bir kısmını karşılayacak yardımların ulaştırılması değil oraya giden yolların ve oranın dünyayla bağlantısını sağlayacak kapıların açılması. Çünkü bedenin sağlıklı hayata kavuşturulması ona küçük tüplerle kan taşınmasıyla değil damarlarının düzenli şekilde işlemesinin sağlanmasıyla mümkündür.

Gazze halkına uygulanan bu vahşi zulmün sona erdirilmesi için oluşturulan ittifak Resûlullah (s.a.s.)'ın peygamberlikten önce iştirak ettiği ve daha sonra da övgüyle söz ederek "şimdi yapılsa yine katılırım" dediği Hilfu'l-fudul anlaşmasını örnek almış gibiydi. Cahiliye döneminde Mekke'deki zorbaların yaptığı haksızlıklara karşı duran, o zorbaların zulümlerinden dolayı vicdanları ızdırap çeken iyilik sahipleri de mazlumların haklarını savunmak için bir hilfu'l-fudul (iyiler ittifakı) oluşturmuşlardı.

Hilfu'l-Fudul'un Türkiye Kanadı

IHH'nın gayretleri ve buna çok farklı kesimlerden destek verilmesi Gazze'deki zulme ve insanlık dışı ambargoya karşı çağdaş hilfu'l-fudulun Türkiye kanadının bayağı güçlü olmasını sağladı. Yolculuklarının Avrupa bölümünde hiçbir ilgi görmeyen, soğuk kış şartlarında parklarda yatmak zorunda kalan, ihtiyaçlarını gidermekte zorlanan "Hayat Damarları 3" konvoyu Türkiye'ye girince daha sınır kapısında büyük bir coşkuyla karşılandı. Böylece Gazze'ye uygulanan ambargoya başkaldıran, vicdanlarının sesine kulak vererek yollara dökülen o insanlar Türkiye'ye girince kendilerini farklı bir alanda buldular. Gördükleri ilgi ve destek şevklerinin kat kat artmasına vesile oldu. Aynı zamanda konvoya katılan araç ve şahıs sayısı da ikiye katlandı. Böyle geniş çaplı bir destek verilmesinde Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği gayretin ve Türkiye halkının Filistin davasını sahiplenmesinin büyük rolü var elbette. Fakat bu konudaki gayretlerin ve hassasiyetlerin harekete geçirilmesini, düzene sokulmasını, organize edilmesini ve yönlendirilmesini sağlayan İHH oldu. İyilik kervanına katılanlar da İHH'nın etrafında saf tutarak, düzeni sağlamada sorumluluk ve yetkiyi bu kuruluşun oluşturduğu koordinasyona verdi. Bu gibi ortak etkinliklerde disiplin ve düzenin sağlanması için organizasyona ve ortak nizama tabi olunması önem arz ettiğinden, farklı görüşleri olanların da uygulamada ortak disipline tabi olmaları, münferit hareket etmemeleri büyük önem taşır. Uymayan kişi, ittifaka katılan herkesin gemiyi belli bir yöne yürütmek için kürek salladığı sırada kendisi tersi istikamete kürek sallamış gibi olur. Bunu yapan veya yapanlar ya boşa kürek sallamış ya da diğerlerinin enerjilerini zayıflatmış olurlar. Dolayısıyla tüm araçların ve yardımların ittifakla "Ambargoya Karşı Halk Komitesi"ne teslim edileceğinin bildirildiği ve dağıtım işinin bu komiteye bırakılması kararının alındığı sırada, birkaç aracın farklı yerlere teslimi isabetli değildi. Bunu ileride de benzer etkinlikler düzenleneceği ve bu disiplinin muhafazasına ihtiyaç olacağı için hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz. Yani namazını cemaatle kılıyorsan "uydum hazır olan imama" deyip ona tabi olacaksın, yanlış okursa düzeltecek, yanlış yaparsa arkadan "subhanallah" diyerek hatırlatacaksın. Ama imam rükuya giderken sen secde yaparsan yahut cemaate sonradan katıldığında eksik rekatlarını tamamlamak için imam daha selam vermeden kalkarsan olmaz.

Gönüllerde Açan Çiçekler

İyilik kervanı geçtiği her yerde büyük ilgiyle ve sevgiyle karşılandı, yine aynı duygularla uğurlandı. Coşkulu kalabalıklar yollara dökülerek kervanı karşıladılar. Yollara dökülenlerin kervana katılanların üzerine çiçekler atarak, araçları durdurup tatlılar, pastalar ikram ederek duygularını ifade etmeye çalışmaları dikkat çekiciydi. Onlar bu hediyelerle kalplerindeki duyguları ifade etmeye çalışıyorlardı. Yani iyilik kervanında yer alanlara hediye ettikleri çiçekler gerçekte onların gönüllerinde açan çiçeklerdi. Gönüllerindeki sevginin ifadesi olması için veriyorlardı bu çiçekleri. Çünkü Gazze'ye doğru yola çıkan, orada Siyonist vahşete karşı kararlılıkla direnen halka destek vermek için harekete geçen bu kervan onları temsil ediyordu. Aslında kendileri de iyilik kervanında yer almaya çok arzulu idiler. İmkânların elvermemesi sebebiyle bedenen katılamasalar bile duygularıyla ve sevgileriyle katıldıklarını ifade etmek için ellerindeki çiçekleri, tatlıları ve daha başka hediyeleri kervanda yer alanlara takdim etmek için heyecanlı idiler.

Yüce Gayeler Küçük Hesapları Devreden Çıkarıyor

İyilik kervanında farklı inançlardan ve akımlardan insanlar bir araya gelmişti. Bu insanlar belki bir kahvehanenin köşesinde oturup çay içselerdi aralarında herhangi bir siyasi meseleyle ilgili görüş farklılığından dolayı tartışma çıkardı. Bu tartışma saatler sürse bile ihtilafı sonuca bağlayamadan dağılıp gitmek zorunda kalırlardı. Ama 23 gün süren yolculuğumuzda en çok dikkatimi çeken, kervana katılanların söze gelir tartışmaya bile girmeden, birlikte ve dayanışma içinde aynı hedefe doğru ilerlemenin huzuru içinde birbirlerine tahammül etmeleriydi. Oysa normal şartlarda bile yolculuk sıkıcıdır ve insanların birbirine tahammül etmeleri zordur. Ondan dolayı seçkin arkadaşların belirlenmesinde yolculuk bir mihenk olarak görülmüştür.

İyilik kervanındaki beraberlikte ulvi gayelerin peşine düşmek küçük sorunların ve basit hesapların unutulmasını sağlamış, böylece insanlar birbirlerine tahammül konusunda çok daha sabırlı olmuşlardı.

Ulvi gayelerin küçük hesapları unutturmasını, insanların evleriyle ilgili sorunları, dükkanlarını, işyerlerini, kârlarını zararlarını arka planda bırakmalarında da görüyorduk. Zamanın hesabını da yapmıyorlardı. Kimse işine geç kalacağı, projesini yetiştiremeyeceği, ihaleye yetişemeyeceği vs. telaşı içinde değildi. Herkesin zihnini meşgul eden "acaba Gazze'ye girebilecek, emanetleri yerine ulaştırabilecek ve orada insanlarla kucaklaşabilecek miyiz?" sorusuydu.

İyilik Kervanına Kanat Açan Kuşlar

İyilik kervanı Amman girişine kadar herhangi bir engelle karşılaşmadı. Tam aksine geçtiği her yerleşim bölgesinde büyük coşkuyla ve sevgiyle karşılandı. Amman girişinde ise polisler çevre yolu kavşağında durmuş konvoydaki araçları şehre sokmadan doğrudan Akabe'ye yönlendiriyorlardı. Amaçları iyilik kervanının başkente girip halkla kaynaşmasını ve herhangi bir etkinlik düzenlemesini engellemekti. Birkaç araç sürücüsü de onların bu niyetlerini tahmin edemedikleri için yol gösterdikleri zannıyla onların gösterdiği istikamete doğru devam etmişti. Fakat konvoyu organize eden arkadaşlarımız oyunun farkına vardı ve konvoyu kavşakta durdurdu. Bunun üzerine polisler kendi araçlarıyla yolları kapatarak konvoyun girişini engellediler. Konvoyu organize eden arkadaşlarımız polislerle bir çatışmaya girmeden, sabaha kadar da sürse yol açılıncaya kadar burada beklemekte kararlı olduklarını onlara bildirdiler. Bu arada önceden çevre yoluna yönlendirilen araçların sürücülerine de ulaşıldı ve onlar da engellemenin yapıldığı kavşağa geldiler.

Engelleme devam ederken vakit bayağı ilerledi ve gece yarısına yaklaşıldı. O sırada tam araçların toplandığı ve engellemenin yapıldığı kavşağın üzerinde kalabalık bir kuş grubunun ortaya çıkması herkesin dikkatini çekti. Normalde bazı kuş türleri gece göç ederler. Ama bu kuşlar göç etmiyor olayın yaşandığı yerin üzerinde uçuşuyorlardı. Dikkat çeken bir diğer husus da Amman'ın içinden bize destek için gelip aramıza karışanların daha önce o bölgede gece vaktinde böyle bir kuş grubuna rastlamadıklarını söylemeleriydi. Sanki o kuşlar Ürdün polisi tarafından Amman'a girmesi engellenen iyilik kervanına kanat açıyor, o kervanı selamlıyor gibiydiler. Sonunda polis yolları açtı ve kuşlar da dağıldı.

Olağanüstü bir hadise miydi değil miydi onu bilmiyorum; ama birçokları gibi benim de dikkatimi çekmesi sebebiyle dile getirdim.

Muhacirin Ensar Kaynaşması

Yolculuk boyunca düzenlenen etkinliklerden, gösterilen ilgiden ve destekten ayrı ayrı söz edersem sözü hayli uzatmam gerekir. Fakat gecelediğimiz yerlerde yaşadığımız kaynaşmayı özellikle zikretmem gerekir. Denize dayandığımız ve karşı yöne geçmek için Mısır'ın iznini beklediğimiz Akabe şehrinde tam anlamıyla bir muhacirin ensar kaynaşması yaşadık. Gece geç saatlerde bizi karşılayan şehir ahalisi evlerinde misafir etmek için ısrar ettiler. Ama biz bir çadır kampı kurarak orada gecelemeyi tercih ettik. Mısır yönetiminin körfezden karşıya geçmemizi engellemek için zorluk çıkacağını tahmin ettiğimiz için evlere dağılmamayı, çadır kampında aynı zamanda bir direniş eylemi içinde olmayı ve bir an önce yolumuzun açılması için etkinlikler düzenlemeyi planlıyorduk. Yoksa bizi karşılayan kardeşlerimiz evlerinde misafir etmek için son derece ısrarlı idiler. "Gerekirse biz dışarıda yatar sizi evlerimizde misafir ederiz; siz burada aylarca kalsanız da sıkıntı duymayız" diyerek gönüllerini açtıkları gibi evlerini de bize açtıklarını dile getiriyorlardı.

Biz zikrettiğimiz sebepten dolayı çadır kampında kalmakta ısrar edince sabah akşam yemek getirmeye başladılar. Öyle ki kendimizi evlerimizde hissediyor gibiydik.

Otel sahipleri isteyenlerin ücretsiz kalabileceğini bildirdiler. İsteyenlerin banyo ve diğer ihtiyaçları için yine ücretsiz yararlanmalarına imkân sağladılar. Çarşıda dolaşırken dinlenmek için uğradığımız yerlerde yiyip içtiklerimizden çoğu zaman para almak istemiyorlardı. Bazı kişiler arkadaşlarımızı çarşıda karşılaştıklarında alıp ısrarla evlerine götürüyor ve yemek ikram ediyorlardı.

Kornalı Desteğe Bile Fişleme

Halkın böyle sahiplenmesine, kucaklamasına ve kardeşlik duygularıyla kapılarını açmasına rağmen resmi mekanizmanın rahatsızlık duyduğu dikkatlerden kaçmıyordu. Mısır'ın iyilik kervanının Akabe limanından karşı taraftaki Nuveybe' limanına geçmesine izin vermemesini protesto amacıyla bir Cuma namazı sonrasında düzenlenen gösteriye yerli halkın destek vermesi polis tarafından engellendi. Oysa gösteri Ürdün yönetimine karşı değil Mısır'a karşıydı. Ama Ürdün emniyeti, adeta bir 28 Şubat süreci yaşayan ülkede birkaç yıldan beri uygulanan polis şiddeti ile susturulmuş halkın yeniden gözlerini açmasını, meydanlara çıkma, haksızlıklara tepki amacıyla sesini yükseltme geleneğini tekrar başlatmasını istemiyordu. Bu yüzden gösteri düzenleyen yabancıların etrafı kalabalık bir polis grubu tarafından sarıldı ve yerli halk ile göstericilerin arasında polis duvarı oluşturuldu. Güvenlik elemanları araçlarının kornalarına basarak gösteriye destek vermeye çalışanların da plakalarını yazarak fişleme yapıyorlardı. Arkadaşlarımız polisin böyle yapmasına tepki gösterdi. Ellerindeki uzun plaka listelerinden bazılarını da alıp yırtmayı başardılar. Polisler fişleme işlemine rağmen kornalı desteğin önüne geçemeyeceklerini anlayınca da gösterinin yapıldığı meydana çıkan tüm yolları kapattı ve araçların girmesini engellemeye başladılar. Çünkü çok sayıda araç sırf kornalı destek için meydanın etrafında tur yapıp yeniden göstericilerin yanına geliyordu. Bundan dolayı gösterinin yapıldığı meydana çıkan tüm yollarda normalin birkaç katını bulan araç yoğunluğu oluşmuştu.

Siz Korkmayın İşbirlikçiler Korksun

Bu eylem ve halkın verdiği destek Ürdün'deki 28 Şubat sürecinin sindirdiği insanların yeniden silkinmesini sağladı diyebilirim. Oranın insanı da aslında korkmaları gerekenlerin suçlular yani işbirlikçiler olduğunu daha cesurca düşünmeye başladı. Suçlu hakkın ve haklının yanında olan, mazluma destek veren değil zalimle, işgalciyle işbirliği yaparak kendi insanına ihanet edendir. Korkması gereken de odur.

Şeytanı Gördüğünüz Yerde Taşlayın

Hac esnasında Mina'da üç ayrı noktada şeytan taşlanır. Rivayete göre Hz. İbrahim (a.s.), oğlunu kurban etmeye giderken şeytan kafasını karıştırmak amacıyla buralarda karşısına çıkar ve onu başından savmak için taşlar. Şeytan taşlama eylemi de sembolik anlamda ondan kalan bir gelenek olarak sürdürülür. Aslında bu sembolik eylem pek çok önemli anlamlar içerir. Benim buradan anladıklarımdan biri de şeytanı gördüğümüz yerde taşlamamız, ona hiç pabuç kaptırmamamız gerektiğidir.

Siyonist işgalciler de insan kılığındaki şeytanlardır ve Filistinli kardeşlerimiz Hz. İbrahim (a.s.)'in geleneğine uyarak onları taşlıyorlar. İşgal altında tuttukları topraklardan çekilinceye kadar da taşlanmaları gerekir. İyilik kervanına katılan kardeşlerimizin Akabe sahilinden işgal altında tutulan Eylat'a doğru taş atarak sembolik anlamda da olsa Siyonist şeytanları taşlamaları bu açıdan son derece anlamlıydı.

Gardiyanları İslâm Âlemi Tanıdı

İyilik kervanı, Akabe'de birkaç gün süren mücadelesine rağmen Siyonist işgalcinin hesabına kapıları tutan Mısır'ın engellemesi sebebiyle karşı tarafa, Kızıldeniz'in ucunda Akabe Körfezi'nin Mısır tarafında yer alan Nuveybe' limanına geçemedi. Uzun pazarlıklar sonucu Akabe'deki Mısır Konsolosu, konvoyun kuzeyde Akdeniz kıyısında yer alan Ariş limanı tarafından girişine izin verileceğine dair anlaşmayı onayladı. Hatta konsolos "Eğer Ariş tarafından giriş yaparsanız nasıl misafirperver olduğumuzu da göreceksiniz!" demişti.

Anlaşma gereği Suriye'nin Lazkiye şehrine gelen kafile buradan deniz yoluyla Ariş'e geçmekte de çeşitli zorluklarla karşılaştı. Gemiler İsrail saldırısına maruz kalabilecekleri bahanesiyle konvoyu taşıma işine girmek istemiyorlardı. Önceden söz vermiş olanlar da vazgeçtiler. Sonuçta Türkiye'nin devreye girmesiyle bir Türk firmasının gönderdiği gemiyle araçlar Ariş tarafına geçirildi. Yolcular da muhtelif zorluklardan sonra havayoluyla Ariş havaalanına ulaştı.

Siyonistin Hesabına Taş ve Tuğla Yağmuru

Asıl zorluklar Mısır topraklarına ayak basılmasından sonra başladı. Ama biz bunların ayrıntısına girerek sözü uzatmaya gerek görmüyoruz. Mısır polisinin Ariş limanında toplanan ve emanetleri Gazze'ye ulaştırmaktan başka bir amaçları olmayan, bu itibarla Mısır'la herhangi bir kavga içine girmek istemeyen iyilik kervanı mensuplarının başlarına beyaz fosfor yağmuru gibi taş ve tuğla yağdırması zaten her şeyi özetliyor.

Yaşananlar ambargonun kimlerle yürüdüğünün, Siyonist işgal için kimlerin gardiyanlık yaptığının görülmesini de sağladı. Bütün bu yaşananlardan sonra sıkça muhatap olduğum soru şuydu: "Mısır'ın bu işte çıkarı nedir?" Evet, bunda ne çıkarı olabilir? Böyle bir gardiyanlığı "sadık fino" nitelemesinden başka ne izah edebilir? Bakın, bunu ben söylemiyorum el-Kudsu'l-Arabi gazetesine "Arap devletleri ABD'nin finosu" başlıklı yazı yazan Muhammed Salih el-Musfir söylüyor. Sadece ABD'nin mi? Ondan önce Siyonist işgalcinin. Zaten Filistin üzerindeki Siyonist işgal de onların sayesinde devam etmiyor mu? Biz bunu yıllardan beri yazıyoruz. Bizim yazılarımızı okumakla birlikte kabullenmekte zorlanan kardeşlerimiz gördüklerine inanmak zorunda kaldılar.

Ve Filistin'e Yolu Açtık

Bütün zorluklara, engellemelere, işbirlikçilerin oyunlarına rağmen sonunda iyilik kervanı kapıları açmayı ve emanetleri yerine ulaştırmayı başardı. Böylece uzun süren bir çabadan sonra amacımıza ulaştık ve Allah'ın izniyle Filistin'e yolu açtık. Kendilerine verilen destekle, davalarına sahip çıkılmasıyla moral ve güç bulan kalabalıklar da iyilik kervanının içeri gireceğinin açıklandığı gün yollara dökülmüşlerdi. Ama ne yazık ki Mısır askeri onlara da saldırmış ve dağılmalarını istemişti. Bu saldırı yüzünden onlarca insan yaralandı, on altı yaşlarında bir gencin de belden aşağısının felç olduğu bildirildi. Üstelik Mısır tarafı görkemli bir karşılama yapılmasını engellemek amacıyla kervanın içeriye girişini iyice geciktirdi. Gece yarısından sonraya bıraktı. Bu yüzden toplanan kalabalığın da önemli bir kısmı doğal olarak evlerine dönmüştü. Ama o geç saate rağmen yine de küçümsenemeyecek bir kalabalık ve karşılama vardı.

Yüzler Direniş Toprağında Gülüyor

İyilik kervanı direniş toprağına girince her şeyi unuttu. Artık bir düğün havası içindeydi. Zorlukları aşabilmenin ve zafere ulaşmanın mutluluğu içindeydi. Yaşanan bu mutluluk bütün sıkıntıların, eziyetlerin kafadan silinip atılmasını sağladı. Direniş toprağına girmenin ve orada direnişçilerle kucaklaşmanın kazandırdığı mutluluk ve sevinç haftalar süren yolculukta karşımıza çıkan tüm eziyetleri unutturmuştu.

Haftalar Süren Yolculuk Bir Buçuk Günlük Düğün İçin

Kervanda yer alanların bazıları Londra'dan, bazıları Amerika'dan, bazıları İstanbul'dan bazıları da yol boyunca muhtelif yerlerden hareket etmişlerdi. Ama bütün herkes günler, haftalar süren yolculuk yapmıştı. Amaç direniş topraklarına girmek, yardımları oradaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak, o insanların meşru mücadelelerine destek verdiğini ortaya koymak, onlarla kucaklaşmaktı. Dediğimiz gibi çekilen zorluklara rağmen direniş topraklarına girdikten sonra artık tam bir düğün havası oluşmuştu. İyilik kervanında bulunanlar da bu düğünün biraz uzun sürmesini, onca yol kat ettikten sonra biraz daha fazla şey görmeyi, daha çok insanla tanışıp kucaklaşmayı arzu ediyorlardı. Ne var ki işgalci Siyonist hesabına gardiyanlık yapan Mısır yönetimi buna da fırsat vermek istemiyordu ve belirlenen saate kadar bölgeyi terk etmeyenlerin içeride kalacakları, ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan yeni bir kapı açma işlemine kadar çıkamayacakları tehdidinde bulunuyordu. Bu yüzden konvoyda bulunanlar bir buçuk gün içeride kaldıktan sonra çıkmak zorunda idiler. Yani tüm yolculuk bir buçuk günlük düğün içindi.

Firavun'un Askerleri Eziyet Peşinde

Konvoy mensuplarının çıkış yapmak için belirlenen saatte sınır kapısına gelmesine rağmen Mısır yönetimi kapıyı açmadı. Çünkü Firavun'un askerleri eziyet peşindeydi. Amaçları bıktırmak ve gelenlerin bir daha benzer bir yolculuğa kalkışmamaları için cesaretlerini kırmaktı. Dönüşte de yol boyunca her merhalede zorluk çıkardı, akla hayale gelemeyecek eziyetler çektirmeye çalıştılar. Fakat asıl eziyetleri Kahire havaalanına geldiğimizde başladı. Burada bazı arkadaşlarımızı tutuklamak için pasaportlarına el koydular. Biri Kuveytli diğeri Malezyalı iki kardeşimizi de kaşla göz arasında tutuklamışlardı.

Direniş ve Dayanışma Kazandı

İyilik kervanı mensupları burada da birlik ve dayanışma içinde hareket ederek Mısır polisinin tutuklama çabalarını boşa çıkardı. Tüm arkadaşlarımızın pasaportları teslim edilinceye ve tutuklananlar serbest bırakılıncaya kadar havaalanını terk etmeme kararı azimle uygulandı. Sonuçta Mısır polisi sürdürdüğü baskıdan sonuç alamayacağını anladı ve iyilik kervanında bulunanların hepsinin pasaportlarını teslim etti. Tutuklananlar da serbest bırakıldı. Böylece direniş ve dayanışma bir kez daha kazandı.

Zorlukların Aşılması Cesaretleri Artırdı

Gardiyanların bütün engellemelerine rağmen zorlukların aşılmasının cesaretleri artırdığını, işgalcilerin hesabına kapıları tutanların bıktırma amaçlı eziyetlerinin tam tersi bir etki yaptığını gördük. IHH genel merkezinde Türkiye'den iyilik kervanına katılanlarla yapılan toplantıda, bu insanların yeni kervanlara katılmada çok daha arzulu olduklarını müşahede ettik.

Bu Kervana Topluca Katılmalıyız

Kudüs'ün, Mescidi Aksa'nın, Gazze'nin ve genel anlamda Filistin'in özgürlüğüne kavuşturulması mücadelesi elbette burada kalmamalı. Filistin'e Özgürlük Konvoyu'nun amacı sadece belli miktarda yardımı Gazze'ye ulaştırmak değil o topraklarda ümmet adına varlık mücadelesini sürdüren kardeşlerimize uygulanan insanlık dışı ambargonun yarılmasıydı. Bunun başarılabilmesi için de mücadelenin burada kalmaması gerekir.

IHH insanlık dışı ambargoyu kırma ve tamamen etkisiz hale getirme mücadelesini sürdürüyor. Bu sefer daha büyük bir yardım faaliyeti gerçekleştirmek için düğmeye bastı. Bu seferki yardım konvoyu gemilerden oluşturulacak ve Mısır'a uğramaksızın deniz yoluyla Gazze'ye yanaşacak inşallah.

İşgal devletinin böyle bir yardım faaliyetini engellemeye kalkışmasının uluslararası literatürdeki tanımı korsanlıktır. Böyle bir korsanlığın önüne geçilmesi güçlerimizin birleştirilmesiyle mümkündür. Siyonist işgal devletinin kendini güçlü zannetmesi bizim güçlerimizi birleştirme konusunda yeterince çaba sarf etmememizden kaynaklanıyor. Eğer biz güçlerimizi birleştirir ve birlikte hareket edersek Siyonist korsanların denizden Gazze'ye ulaşacak iyilik kervanına yapabileceği hiçbir şey yoktur.

Onun için sorumluluk sahibi herkesin bu konvoyda bir payının olması gerekir. Bugün Gazze'ye ambargonun uygulanıyor olması tüm insanlığın ve özellikle İslâm âleminin ortak ayıbıdır. Bu ayıbı temizleyebilmemiz için birlikte hareket etmemiz ve Siyonist işgalcinin aslında zayıf, güçsüz ve korkak olduğunu bütün dünyaya göstermemiz gerekir.